Bilimin sahtesi olur mu?
İlk defa 1843 yılında dillendirilmiş bu söz, bilimsel olanı olmayandan ayırt etmek için.
Çünkü sözde bilim doğrultusunda öne sürülen iddialar, çoğunlukla bir ürünü tanıtmak ve satmak, bir hizmet pazarlamak veya müşteri çekmek için araç olarak kullanılıyor.
Bu arada medya aracılığı ile tanınan ve kuvvetli geleneksel inançlarının etkisi ile çağdaş bilimle ters düşmüş, sözde bilimin peşinde zaman harcayan akademisyenlerimiz de yok değil aslında.
Ne yazık ki insanların bilime karşı olan güveninin, medyatik olmak isteyen kişiler veya ticari kar amacı güden çıkar gruplarınca kötüye kullanılması, özellikle gerçek olanı ayırt edebilme kabiliyetinden yoksun toplumlarda daha yaygın ve iştah kabartan bir ekonomik piyasa.
Mesela dikkatinizi çekti mi bilemiyorum. Üzerinde sırf; kuantum, çekim yasası, kozmik bilim, enerji gibi bilimsel kavramlar kullanıldığı için bilimsel bir temele dayandığı izlenimi uyandıran kişisel gelişim kitaplarının yazarları, her nedense fizikle hiç ilgisi olmayan kişiler.
Ve bu kitaplarda, kişilerin hayatlarını nasıl değiştirdiklerine dair seçilmiş örnek hikâyeler anlatılıyor. İşte bilim diyor ki; bu hikâyeler ile desteklenmiş olan sözde bilimin önermeleri, çoğu zaman belirsiz ve muğlaktır. Dolasıyla bunlar her durumda onaylanacak önermelerdir.
Mesela kitapta çekim yasası adı altında öne sürülen bir fikre göre; insanlar istedikleri her şeyi kendilerine çekebilirler. Yapacağınız tek şey her ne istiyorsanız yeteri kadar istemenizdir.
***
Diyelim ki istediğiniz şey gerçekleşmedi. Sözde bilime göre bu iddia çürütülmüş olmuyor. Çünkü çekim yasası size, “yeteri kadar isteseydiniz olurdu” cevabını veriyor.
Siz de, bilimsel süreçten kopuk olan bu önermedeki başarısızlığın sebebini, yeteri kadar istememiş olduğunuzu düşünerek kendinizde arıyorsunuz. Zira yeteri kadar istemenin bir ölçütü var mıdır o da belli değil?
Peki, çekim yasasına olan bu ilgi ve merakımızı neden bilimsel bir yayından okuyarak gidermek yerine, bilim kılıfı altında sunulan bilgi ve pratiklerle gidermeye çalışıyoruz? Neden sadece kitaptaki önermeleri tatbik ederek her şeye sahip olabileceğimizi düşünüyoruz?
Mesela televizyon kanallarının reyting amaçlı sunulan sağlık programlarında, bilimselliği şüpheli bir sürü ürün veya pratiği öneriliyor.
“Falan otu beş dakika kaynat ve soğuduktan sonra iç. Bunu 15 gün tekrarla filan hastalığın biiznillah geçer” diye. Veya iki tane alana iki tane bedava diye reklamı yapılan ve ne olduğu belli olmayan ürünler.
Neden eczaneden reçete ile aldığımız ilaçlarda böyle kampanyalar yok mesela hiç düşündünüz mü?
Peki, olay bu kadar basit ise tıp bilimi niye var ve niçin insanlar neredeyse hayatlarını adamışlar ve adıyorlar bu bilime?
Bu arada astrolojiyi de unutmayalım. Ne de olsa sözde bilimin, mistik ve metafizik doğası gereği ilgi çekici olan ve en çok inanılan bir türü.
Bildiğiniz gibi astroloji ile uğraşanlar; gezegen, yıldız ve diğer gökcisimlerinin sistemli hareketlerinin insan psikolojisi ve davranışı üzerinde etkili olduğunu söylerler. Ve basın, medya aracılığıyla yapılan bu açıklamalar ilgi duyanlar için, hayati önem taşır.
Ancak bu konuda yıllar süren araştırma, deney ve gözlemler bu hipotezi bilimsel yöntemlerle kanıtlayamadı. Ancak ilkel çağdan devam edegelen bu inanç o kadar kuvvetli ki hala etkisini sürdürüyor ve sözde bilim olarak ticari amaç için kullanılıyor.
Spiritüalizm, Numeroloji, parapsikoloji, frenoloji, fal, kehanet gibi daha bir sürü örnek sayılabilir sahte bilim ile ilgili. Burada önemli olan bir dönem geçerli olan ancak ilerleme adına bilimsel yöntemle desteklenmemiş sözde bilimle, bilimin ayırt edilmesidir.
Peki, nasıl ayırt edebiliriz? Bilim insanı olmadığımız için hemen ayırt etmekte zorlanabiliriz. Ancak en azından her duyduğumuza inanç geliştirmeden önce şüphe ile yaklaşıp araştırabiliriz.
Belki de ayırt edememe nedenimiz, akademi ile halk arasında bir bilimsel bilgi anlatıcısının olmamasındandır.
***
İnanın ben de bu tepkisel davranışı bilim insanı olan kızımdan öğrendim. Özellikle spiritüel uygulamalarla ilgili öğrendiklerimi onunla paylaştığımda, “Bu önerinin kanıtı var mıymış bir araştır bakalım” derdi. Yani beni bilimsel bilgiye yönlendirirdi.
Çünkü bilim kuşkuya, sözde bilim inanca dayalıdır. Ne demiş İngiliz filozof F. Bacon, “İnsan katiyetten yola çıkarsa şüpheye, şüpheden yola çıkarsa katiyete varır”
Ve bilim olgu, sözde bilim öykü temellidir. Bilim nesnel ve rasyonel, sözde bilim öznel ve ezoteriktir. Bilim kendi hatasını düzeltir ve sınanabilirdir, sözde bilimde yeniden üretim yoktur ve bulgularına karşı tutucudur, eleştiri kabul etmez.
Peki, bilim ile sözde bilimi ayırt etmek ne işimize yarayacak. En basit haliyle diyebilirim ki; en azından bilinçli tüketiciler olarak, bilim kılıfı altında yapılan ticari sömürünün farkına varıp, mağduru olma olasılığımızı azaltabiliriz.