Aşağıdaki haritaya iyi bakın.. Dünya tarihinin ilk yazılmaya başladığı çağlardan bu yana bu coğrafya dünyanın halen merkezidir. İlk tarımın yapıldığı, ilk kentlerin kurulduğu, ilk devletlerin kurulduğu bir coğrafya. Uzak Doğu, Latin Amerika, Afrika ve Aborjinlerin pagan ve felsefi inançları bir kenara; bilinen en büyük dinlerin doğuş yeridir bu topraklar. Binlerce peygamberin geldiği alandır. Ben dört mesnevi kitabın Türkçe’sini okudum.. Bu coğrafya dışına gönderilmiş bir peygamber olduğunu okumadım. Kısaca; bu coğrafyaya hakim olan aslında dünyaya da hakim olur. Bunu ben demiyorum; tarih bilimi diyor.
Egemenlik kavramı son 100 yıldır değişkenlik göstermiştir. 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinden sonra egemenliğin nitelik ve niceliklerinin değiştiğini görüyoruz. Emperyalist güçlerin egemenlik sahaları uydu devletler üzerinden dünya coğrafyasında görülüyor. Bu bilgi ışığında haritaya bir daha bakın ve ilk acı gerçeği görün. Haritada gördüğünüz bir sürü devlet var ve maalesef bu devletler tam egemen devletler değildir. Hemen hepsi varlığını ve geleceğini coğrafyaları dışındaki emperyalist devletlerin tasarruflarına bağlamış durumda. Bu coğrafya, Emperyalist devletlerin dünya egemenliği üzerindeki mücadelesinin uydu devletler ve uydu yönetimler aracılığı ile savaş alanıdır. O yüzden son 100 yıldır; bu coğrafyadan kan, gözyaşı, açlık, sefalet ve geri kalmışlık eksik olmuyor. Örnek olarak yakın zamandan vereyim. İran-Irak savaşı. Irak yönetimini Sam Amca, İran yönetimini ise Sovyetler Birliği destekliyor ve bu savaş vasıtası ile silah endüstrilerini test ediyorlardı. Olan kime oldu? İran halkına ve Iraklılara.. Sovyetler Birliği çöktü ama savaşın olumsuz etkilerini iki devletin halkı halen çekiyor.
Umarım buraya kadar sıkılmadınız. Sıkıldıysanız dahi yapacak bir şeyim yok. Çünkü yazımda asıl anlatmak istediğimin anlaşılması için bu bilgiler şart idi.
Şimdi haritaya bir daha bakın. Bir takım işaretlemeler yaptım. Siyah işaretli kırmızı rakamlı bölgeler var. Gördünüz mü?. Batıdan doğuya doğru 1,2,3,4 diye devam ediyor. Bu işaretler nedir?. Bu işaretler Türk nüfusunun neredeyse 1000 yıl veya daha fazla sürede yurt edindiği topraklar ve bu topraklardaki çatışma alanlarını gösteriyor.
1 Numara, bugün Suriye topraklarında bulunan ve bizim kamuoyumuzda Bayır-Bucak Türkmenleri adı verilen Türklerdir. 2011 Suriye iç savaşının en mağduru onlardır. Dünya algısal kamuoyu sürekli olarak mevcut iktidar gücü olan Esad yönetimine, muhalif Emevi mirasçısı Sünni Araplar, Şii Araplar, Kürtler ve az buçuk güneydeki Dürzilerden bahseder ama asla Bayır Bucak Türkmenlerinden bahsetmezler. Yok hükmündedirler. Sanki hiç böyle bir sosyal grup yokmuş gibi davranırlar.
Hadi Dünya algısal kamuoyunu anladık. Bizdeki basın nasıl peki?. Bizde de pek bahsedilmez. İktidarımız için ÖSO daha önemli. Maalesef Suriye iç savaşında mevcut iktidarımızın tutumu Sünni Araplardan yanadır. Sanırım bu savaşta senaryoyu yazanlar için Türkiye’nin görevi bu idi ve mevcut iktidarın egemenliğine neden olan güç veya güçlere diyet borcu ise bu görevi ifa etmekti..
2 Numaralı alan ise Misak-ı Milli sınırlarımızda bulunan Musul-Kerkük bölgesi. Birinci Körfez Harekâtı’ndan beri bölgede Sam Amca desteği ile sözde Kürt özerk bölgesi yaratıldı ve 1991 yılından beri bölgedeki Türkmenlerin nüfusu hızla azalmakta. Tapu kayıtları tahrip edilerek gidenlerin toprakları zorla zilyetlik esasına göre hak ediliyor sonra da mülk ediniliyor. Selçukludan beri var olan Türk kimliği bölgeden kazınıyor. Bizdeki mili ve yerli iktidarın çok bilmiş kanaat önderi gazeteci ve yazar tayfası ise bunları görmezlikten gelip pekaka terör örgütü ile mücadelemizde Barzani’yi desteklememiz gerektiğini kafalarımıza kakalıyor. Oysa bölgedeki mücadelenin adı Barzani-pekaka kavgası değil. Mücadele, bölgede yerleşik olan Türkmen kimliğinin kazınması.
3 numaralı bölge ise İran’ın kuzeybatısı veya başka bir deyişle işgal altındaki güney Azerbaycan’dır. Ne 1925’te kurulan İngiliz destekli şah yönetimi ne de 1979 Humeyni dönemi bu bölgedeki Türkmen kimliğini silemedi. Aksine daha da güçleniyor.
4 numaralı bölge ise aslında 3 numaralı bölge ile hemen hemen aynı kaderi yaşıyor… Burası da 1925 öncesi İran coğrafyasında hâkim olan Türk devlet geleneğinin son mirasçısı olan Kaçar Türklerinin var olma mücadele alanı.
Ve 5 numara.. Afganistan ile tarihi ve sosyolojik olarak tek kontak noktamız olan yerdir. Hazara ve Özbek Türklerinin yaşam alanlarıdır. Kimdir bunlar? Milli mücadelede bize maddi destek veren Türklerdir. Taliban örgütünün baş hedefleridir. Bugün medyamızda bahsedilen mülteciler asla bunlar değil. Bize gelenler Hazara veya Özbekler değildir. Gelenler Peştun’dur. Maalesef söylemler ve eylemlere bakılırsa ülkemizin Afganistan politikasında maalesef yine Türk yok.
Haritada A ve B olarak işaretlenen iki alan var. Birinin Azerbaycan birinin de ülkemizin doğusu olduğunu görürsünüz. Bu işaretli coğrafyalarda, Türkler üzerine oynanan silahlı mücadelelerde Türkler lehine sonuçlanan alanları gösteriyor. Azerbaycan dağlık Karabağı, Ermenistan devletinden geri aldı. Bizde sözde Kürt örgütü olan pekaka terör örgütü ile mücadelemizden başarı ile çıkabildik.
Ve haritada işaretlenen iki yer daha var. Roma rakamları ile işaretlenmiş. Biri Kıbrıs diğeri ise Balkanlar. Maalesef buralarda gelecek Türkler için muamma ile dolu. Belirsiz.
Durum tespitleri budur.
Sorun nedir peki?.
Sorun; adı Türkiye olan devletimizin kendisi başta olmak üzere coğrafyasına yakın Türkler ile ilgili uluslararası hesaplarda oynadığı rolün yeterli olup olmadığıdır. İktidarı ile muhalefeti ile maalesef koca bir yetersizlik var ortada. 1950’den beri bağımsızlığı tartışmalı bir ülkeyiz. İktidar için illa ki Sam amca onayından geçen hükümetlerle maalesef bu coğrafyada lehimize politikalar üretmemiz ve yaşatmamız mümkün değil.
1950 yılında terk ettiğimiz ATATÜRK Devrim ve İlkelerinin yerine batı güdümünde ilkelerle sosyal hayatımızı idame ettiriyoruz. Eğitimimizden tutun da savunma sanayimize kadar her şeyimiz made in USA olmuş. O yüzden günümüzde iç politikaya ait tartışmalarda kendilerine “biz muhafazakârız” diyenlerin ağzına terlikle vurasım geliyor. Nereniz muhafazakâr azizim?.. Gırtlağa kadar Sam amcanın gusül abdestlisi olmuşsunuz haberiniz yok.
Bir başbakanınız vardı.. Gerek Sünni Araplar gerekse de Esad yönetimi, Bayır-Bucak Türkmenlerini boğazlarken kendisi “inşallah Şam’da cuma namazı kılacağız” diyerek kendini Emevi imparatoru sanıyordu ve siz çılgınca alkışlıyordunuz. Şimdi o alkışladığınız adama “kötü” diyorsunuz. Ne sevginiz samimi ne de nefretiniz.
Gelelim kendine muhafazakârız diyenlere güya muhalifiz diyen siyasi organizasyonlara… Her defasında ATATÜRKÇÜYÜZ derler ama yönettikleri siyasi organizasyonun hem de ATATÜRK’ün partisine ATATÜRK’ten nefret adamları yerleştirirler. İdeolojik olarak oy alacakları alt gelir grubu kitlelerden yıllar önce kopmuşlar. Kendilerine ait yüksek gelirli ilçelerde, yalıtılmış bir hayat sürerler. Dünyanın her yerinde sol fakir mahallelerden oy alırken bizde sol, yüksek gelirli mahallelerden oy alıyor. Sağ ise dünyanın her yerinde fakir mahallerde yok iken bizde fakir mahallerde tulum çıkarıyor.
Sosyolojik kodları bu denli alt üst olmuş bir ülkenin coğrafyasında bırakın rol oynamayı kendi toprağında tutunması zor. Evet itiraf etmesi güç ve acı ama maalesef acı gerçek tamda bu..
Boşuna yıllardır demiyorum;
“Sosyolojik olarak enkaz bir görüntümüz var ” diye..
Oğuz GEREN
27.12.2021
Sevgili Oğuzum geçen yıl bize yapmış olduğunuz ziyarette yalvarırcasına şöyle demiştim. \”Oğuzum ne olur YAZ\” Bu derinlikli düşünce pratiğin, aktarım gücün, zengin dil kullanımın çok kıymetli demiştim. Yazını gururla okudum duru anlaşılır ve konuşma diliyle yazılmış olması da çok değerli. Ben bu vesile ile Balıkesir 24 saat gazetesine yaratmış oldukları farkındalık için müteşekkirim. İnanıyorum en yakın zamanda bu güçlü kalem hak ettiği yeri bulacaktır. Kutluyor alkışlıyorum. Sonsuz başarı dileklerimle..
Bursa Yenişehir\′in güçlü bir o kadar duygu yüklü şair kalemi Necip Ağabeyim.. Ülkemizin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullarda düşünmeye fırsat buluyoruz ama düşündüklerimizi kaleme alacak kadar vakit maalesef zor buluyoruz. Fırsat buldukça yazacağız ve paylaşacağız.. Zira bilgilerimiz paylaştıkça, çoğaldıkça anlam kazanıyor.. saygılarımla.