Son 20 yılda bilgisayar, internet, akıllı telefonlar derken Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya uygulamaları da hızla hayatımızın bir parçası haline geldi. Öyle ki artık herkesin kendine ait bir kataloğu var, İnstagram… Çevremi incelediğimde ise kendim de dahil olmak üzere haber sitelerini ve gazeteleri takip eden insan sayısında ciddi anlamda bir düşüş olduğunu gözlemliyorum. Sebebi ise Twitter… Artık herkes yaşadığı, gördüğü olayın görüntüsünü alıp Twitter üzerinden paylaşımını gerçekleştiriyor. Deprem mi oldu? Twitter’a bakalım. Maç sonucu ne oldu? Twitter’a bakalım. Günlük hayat akışımız bu yöne evrilirken, her yaştan kullanıcısı olan Instagram gibi uygulamalar bizi nasıl etkiliyor?
Yazının başında belirttiğim üzere, Instagram kişisel bir fotoğraf albümü olmaktan çıkalı çok uzun zaman oldu. Artık kişisel kataloglarımız haline geldi. Gördüğümüz fotoğraflar, paylaşılan hikâyeler üzerinden kişilerin yaşamlarına dair çıkarımlarda bulunuyoruz.
“Oraya mı gitmiş?”
“Kaç takipçisi varmış?”
“Böyle fotoğraf atan biriyle konuşamam!”
“Hikâyende neden beni etiketlemedin?”
“Benimle neden fotoğraf koymuyorsun?”
Şimdi baktığımız zaman yukarıdaki cümleleri hiç duymadığını söyleyebilecek biri olduğuna inanmıyorum. Hepimiz gün içerisinde buna maruz kalıyoruz. Dahası sistem bu şekilde ilerlerken herkese ulaşılabilir olma zorunluluğu yüklüyoruz. “Hikâye atmışsın ama mesajıma cevap vermedin.” cümleleri havada uçuşuyor.
Sosyal medya elbette bizlere pek çok kolaylık sundu. Ancak özellikle ergenlik dönemindeki bireylerin bu durumdan oldukça kötü etkilendiğini düşünüyorum. Sadece takip ettiği kişi oraya gidiyor diye bütçesinin kaldıramayacağı mekânlara gitme arzusuna, beğendiği fenomenler alıp giydi diye tarzı olmayan ve yine bütçesinin çok üzerindeki markalara eğilimin artmasına şahit oluyoruz. Dahası bu gençlerin artık kendilerinden, ailelerinden yani oldukları kişiden mutlu olmadığını fark ediyoruz.
13-14 yaşlarındaki kızların sıfır beden olmak için yaptığı açlık diyetlerini, “Bugün hikâye atmadım, hemen bir şeyler paylaşmalıyım.” düşüncesini, sırf fotoğrafı az beğeni aldığı için onu silen, mutluluk seviyesini beğeni sayısı üzerinden belirleyen gençleri görmezden gelemeyiz.
Üniversite eğitimim sırasında çok sevdiğim bir hocam, ruhsal hastalıkları tanımlarken “Bundan bir 10 sene sonra sosyal medya kullanım bozukluklarına bağlı depresyon ve anksiyet çalışmaya başlayacağız.” demişti. Sınıfın büyük bir çoğunluğu gülmüştü doğal olarak… Ancak şimdi baktığımda ciddi anlamda bir problemle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
Kişiler sürekli bir kıyas halinde…
“Benden daha iyi bir otelde tatil yapıyor.”
“Ona kocası her gün çiçekler yolluyor.”
“Bunun eşi ona her gün güzel sofralar kuruyor.”
“Herkes evleniyor, ben evde kaldım.”
Bu kıyasın bir ucu bucağı yok maalesef. Kişiler kendilerini derin bir mutsuzluk içine sürüklerken insan ilişkilerindeki bozulmaların da farkına varmıyor. Sabah uyanıyor, sosyal medya hesaplarında geziniyor, “Herkes bu kadar mükemmel yaşarken ben neden böyleyim?” sorularıyla güne başlıyor. Kendini ve etrafındaki herkesi suçlamaya devam ediyor. Sanıyorum artık gerçeklik algımız bozulmaya başladı.
Bugün lütfen kendinize sorun. “Mutluluğumu beğeni sayılarıyla mı ölçüyorum? Olduğum kişi beni rahatsız ediyor mu? Onu farklı biri gibi göstermeye çalışıyor muyum?” Eğer bunlara verdiğiniz cevap “Evet” ise lütfen en kısa sürede profesyonel bir yardım alın.
Uzm. Klinik Psikolog Sedef Olcay Atıcı