Belgelerle dolu, baskıya hazır son kitabımdan bir alıntı yapacağım.
2011 genel seçimi Baykal’ın genel başkanlığı zorunlu bırakışından sonraki ilk genel seçimdi.
CHP %24,9 oyda kaldı; beklenti %35’lerdi. Erdoğan oyunu artırarak %49,83’ le 3. kez kazandı.
Oy farkı CHP’nin 2 katıydı…
Sonuç, umudu bir sonraki seçime taşımaktan çok uzaktı…
Seçimden önce estirilen Kılıçdaroğlu rüzgârı sönmüştü ama ilk seçim, ilk yenilgi diye fazla üstüne gidilmedi…
Laik seçmene göre AKP birkaç seçim daha iktidarda kalır sonra düşerdi. 15-20 yıl aralıksız iktidarda kalan parti yoktu.
Kılıçdaroğlu da öyle sanıyordu.
Nasıl mı?
Yıl 2012 Mayıs’ın 19’u.
Özel bir gündü…
Ankara il ve ilçe başkanları Kemal Kılıçdaroğlu’nu genel merkezde ziyarete geldiler. Seçim sonuçlarının verdiği moral bozukluğuyla örgüt içi tartışmalar oluyordu.
Kılıçdaroğlu gelenlere şöyle seslendi:
“Kavgaya hele hele şiddete varan kavgaya asla müsamaha göstermem. Kavga eden kişinin bu partide işi yok, önümüzde AKP gibi bir şans var. Hiçbir muhalefet partisinin önünde böyle bir şans olmaz. Türkiye Cumhuriyetinin en beceriksiz hükümeti. Bir süt bile dağıtamıyorlar. İşsizliği önleyemediler. O kadar beceriksiz bir hükümet ki depremden (2011 Van depremi.) Kurtulan çocuklar çadırlarda yanarak öldü.”
Birkaç soru sormak istiyorum:
a-) Erdoğan o kadar beceriksizse 21 yıldır neden yenilmiyor?
b-) Ya da söylendiği gibi beceriksiz değil.
c-)İki şık da değilse, o zaman beceriksiz kim?
Soru soruyu açıyor…
Gelsin sorular…
Partiyi kamuoyu önünde tartışmak suçsa; tek başına bir parti lideriyle gizli anlaşma yapıp bakanlık sözü vermek ne?
Kimseye söylemeden tek başına cumhurbaşkanı adayı belirlemek ne?
Kurultaya kadar ne söyleyecekseniz söyleyin kurultaydan sonra atarım diyor.
Evet, partiyi kamuoyu önünde küçük düşürmek suçtur.
İyi de küçük düşüren kim?
Yanlış yapan mı yapılan yanlışı söyleyen mi?
Bu arada sayın genel başkan tekrar seçileceğinden emin demek ki…
Yazılacak o kadar şey var ki; son bir cümleyle bitireyim:
Önemli ve belirleyici olan delegenin seçmesi değil, milletin seçmesidir…