Saçlarımı okşarken gurbetin eli
uzaklarda her sabah seni aradım
dar sokağa açılan penceremizi
hüzünlü yüzünle çoğalttım anne
Türkçe Sözlük’te sokağın anlamı şöyle tanımlanıyor; “yerleşim bölgelerinde, iki yanında evler olan, caddeye oranla daha dar ya da kısa olabilen yol.” İçine doğduğumuz evin akrabası da diyebiliriz sokaklar için. Ayaklarımızın üstüne dikilip de koşturmacalara başladığımız andan itibaren kapıların ötesini merak eder dururuz. Bir de sokağa açılıyorsa evimizin kapısı, bu merak bir kurt gibi kemirir durur düşlerimizi. Bu noktada çocukluğum geliyor gözlerimin önüne; bahçesinde incir ve nar ağaçlarının, zakkumların bolca olduğu evimizin koca bahçesinin küçücük adımlarıma dar geldiği ve dış kapının hemen ardını yani sokağı özlediğim o yıllar! Evleri, insanları, daracık bir yoldan dünyayı tanıma telaşıydı belki de bunun adı. Ya da dünyanın çağrısıydı.
Büyüyüp kuş oldum uçtum yuvadan
acemi kanatlarla kondum yaşama
sokaklar kurt kapanı dallar tuzaktı,
geçtim o yılları hırpalanmadan
desem de inanma çürüdüm anne
İlkokul, ortaokul, lise yıllarım göz açıp kapayana kadar geçti. Eski evlerin, şen gülüşlerin, çıkarsız paylaşımların ve sevgilerin yerini bulvarlara, metropollere açılan yollar aldı; bu yollarda yürüdükçe kanadım ve çocukluğumun cılız bacaklarıyla özgürce koşturduğu daracık sokağımızı özleyip durdum. Ne Beyoğlu’nun Kokoroz ve Çaçaron Sokak’ları ne de Kasımpaşa’nın Yaşmaksıyıran Sokağı avuttu beni. Bir Utangaç Sokak’tım sanki Sultanahmet’teki gibi. Sonra Başkent’in kucağına düştü yolum; Kediseven, Ağaçkakan, Şapka Devrimi Sokakları’ından baktım insana ve dünyaya. Yolumu Sakarya’nın parklarına düşürdüm çokça. Orda tanıdım Hicri’yi, Yılmaz’ı, Salih’i, Cemil’i, Hasan Ali’yi, İzzet’i, Sivas’ta yakılan Behçet’i.. Benim sürekli aradığım bir edebiyat sokağıydı demek ki.
Bahar, Beyazgül, Cennetkuşu ve benzeri isimlerle anılan ve insanın içini açan sokak isimlerinin bizden sonra yaşayacak olanların da düş ve düşüncelerini sıcacık bir bahar gibi kuşatacağına inanıyorum. Ama şunlara ne demeli; Cumhuriyet Çıkmazı Sokak, Fetih Sokak vb. Dünyanın kılcal damarları olan sokakları tıkamaya uğraşıyor birileri.
Dar sokağa açılan penceremize
ötüşü hüzünlü kuşlar konarsa
ak saçın örtü olsun dost sesin sıla
sevgimi karşıla, karşıla anne
Milyonlarca insanla omuz omuza düşüyoruz yollara her sabah. Karınca kervanları gibiyiz. Küçücük sokaklarda geçen çocukluğumuzdaki kadar özgür değiliz ama. Bu yüzden olsa gerek, bir dönüş telaşını yaşıyoruz. İçimizi burkan bir özlemi dillendirmekten ürküyoruz. Çocukluğumuzu, gençliğimizi biçimlendiren, içini dolduran, daracık yollu sokakların iki yakasındaki o eski evlere doğru akıyoruz bir yanımızla. Diyelim ki kaçarcasına ayrıldık, kızdık, beğenmedik; yine de çeker o sokaklar bizi. Doğup büyüdüğümüz, özgürlüğün tadını ilk tattığımız o sokaklar hiç bırakmaz peşimizi.” Anılarımızın saklandığı tahta sandıklar gibidirler. Hem bizde, hem de sokaklarda yaşar anılarımız.”
Bülent GÜLDAL