Siirt Alparslan İlkokulu’ndan atanıp İstanbul’a geldiğimde güzel bir okul hayal ediyordum. Afyon /Emirdağ ve köylerinde ( Suvermez Köyü, Karaağaç Köyü ) toplam 6 yıl görev yapmıştım. 3 yıl da şark hizmetim toplam 9 yıl ediyordu. Puanım oldukça yüksekti . Hayallerim muhteşemdi. Ama atandığım okul Gültepe semtindeki Şehit Adem Yavuz İlkokuluydu. İki yıl burada görev yaptım. Sanayi mahallesinin en sonunda tepeye kondurulmuş gibiydi okul binamız. Aşağısı uçurum. Karşımızda Dinarsu Halı fabrikası. İşçiler uzaktan da olsa seçiliyor. Yemekten sonra sigara içenleri, volta atanları görebiliyoruz. Greve gidince fabrikanın girişindeki halay çeken grev gözcüleriyle işçilerin coşkulu eylemlerini birebir görüyorum. Siirt’teyken televizyondan izlediğim grevci işçiler karşımdaydı.12 Eylül henüz oluşmadı diyenleri bugünkü gibi anımsıyorum. Derenin bir tarafında sağcılar, bir tarafında solcular. Çatışmalar sürüyor. Öğretmen arkadaşlarımızdan ertesi gün öğreniyoruz , dün solcu bir genci daha vurmuşlar diye.
1979 yılı. 24 Aralık günü okula geldiğimde, öğretmenlerin dersleri boykot ettiğini öğreniyorum. Boykot konusunda konuşuluyordu ama , kesin bir tavır alacağımızdan haberim yoktu.
24 Aralık Kahramanmaraş Katliamını protesto etmeye sabahçı öğretmenler katılıyorlar. Ben öğlenciyim. Okulun önü curcuna gibi. Veliler ve öğrenciler okul önünde toplanmışlar. Burası o zamanlar tipik bir gecekondu bölgesiydi. Arkadaşlarla , öğretmenler odasında konuşuyoruz. Boykota katılıyoruz.
Kahramanmaraş katliamında yitirdiğimiz 100 vatandaşımızın anısına , konuşmalar yapıyoruz. Öğrenciler zaten sınıflara girmiyorlar. Uzun bir süre okulumuzda bekliyoruz , akşama doğru evlerimize gidiyoruz. Boykot amacına ulaşır mı ki ? Endişeliyiz. İlçe Milli Eğitimden boykota katılan öğretmenlerin isimlerini bizzat okula gelip tespit ettiler.
Bu arada okullarında derslere girmeyenlerin yerine , vekil öğretmen adı altında bir çok lise ve üniversite mezunları geliyor. Sınıflarımıza sokmuyoruz. Zaten sınıflar bomboş. Tek bir öğrenci yok. Velilerle birlikte okulun önünde eyleme destek veriyorlar.
Ertesi gün okulda büyük bir kaos yaşıyoruz. Müdür beye kızıyoruz, neden isimlerimizi verdin diye. Bize çıkışıyor.
– Size dedim, boykota girip okulu terk etmeyin. Barış ve Başarı okullarında isim tespiti yapılıyor dedim , aldırmadınız. Ben görevimi yaptım.
– Öğrenciler derse girmedi, öğretmenler de evlerine gittiler deseydiniz !.
Olan olmuştu. İsimlerimiz bir kere yetkililere gönderilmişti.
Bizler bir süre sonra , 1402’likler olarak bilinen sınıfa dahil edilmiştik.
Öğrenim özgürlüğünü engellemiştik.
Bizler bir şeyi engellemediydik aslında. Öğrenciler sınıflara girmediler. Bekledik ki ne gelen var ne de giden. Velilerimiz , bebelerimizi okula gondermeycük didileeee !.
Bizim memleketimizde, Maraş’ta öldürülen akrabalarımızı anmaktan , onlara saygı duymaktan , yasımızı tutmaktan başkaca bir derdimiz yoktur. Bizler acımızı haykırıyoruz. Bizi duysunlar.
Duyan olur mu ki ?
***
Yaz tatili bittiğinde okuluma koşarak gittim.
Hemen bir dilekçe verip başka bir okula atamamı isteyecektim.
Okulumuzun eski tadı yoktu. Birçok arkadaşımız , okuldan gitmişti.
Kısacası , okulumuzun öğretmenlerini , çil yavrusu gibi dağıttılar sonunda. Ben kalanlardandım.
Dilekçemi Şişli İlçe Milli Eğitime gidip verdim.
İlgili müdür yardımcısı, bana sordu!
– 24 Aralık Kahramanmaraş boykotuna katıldın mı ?
– Evet..
– Seni il dışına sürerler !.
– Niye sürsünler ki ?
– İstanbul’un tadını çıkarırken iyiydi değil mi , şimdi git de Doğu’ya görürsün Hanyayı Konyayı.
Tam kendimi yatıştırıp , asilik yapmayacağıma kendi kendime söz verip , evimden , çocuklarımdan ve öğrencilerimien başkaca derdim olmayacak diye kendime tembih etmiştim. Bu tembihimi de dinliyordum. Ama , beyefendi mis gibi koltuğa oturmuş , geleni gideni , azarlarken hafiften bıyık altı gülüyordu.
Çıldıracak gibi olmuştum. Bir iki yutkundum. Ama içim alev alevdi. Kendime tembihlerimi unutup , açtım ağzımı. Bu arada nedendir bilmiyorum , çok sinirlendiğimde bakışlarım şaşı gibi oluyormuş. Sanırım yine , şaşı bakıyordum. Koltuğa yayılan abimiz, toparlandı. Euh , euh.. bıgı , dığı mır mır.. !..
Masasına bir şaplak indirdim. Açtım ağzımı.
– Bana bak , cücük ağası , sen kumlara götünle mühür basıp , agu gugu derken ben Emirdağ’ın köylerinde eksi 20 derece soğukta , öğrencilerimin sobasını yakıyordum. Sen bu koltuğa oturduğun günlerde ben Siirt’in bayırında öğretmendim. Şu dilekçeyi imzala ben elden alacağım.
– Tamam hocanım dediğini zor duydum..
Tam kapıyı kapatıp gidecekken birden dönüp , masaya doğru hızla yürüdüm. Senin adını aklıma yazdım , bunu hiç unutma emi dedim. Sanki bir şey yapacakmışım gibi. İstimi vermiştim , geri dönenin canı çıksındı.
– Ben de seni şikayet edeceğim , bana küfür ettin.
Baktım sesi çıkmaya başlıyor ,
– Bana bak , ben eniştemden torpil istemedim , adam gibi hakkımı arıyorum. Ayrıca istersem ben seni Doğu’ya sürdürürüm. Milli Eğitim Bakanı benim eniştem dedim.
Bu kez müdürün gözleri şaşı gibi olmuştu.
Bakanın eşini görsem tanımam.
Yalandan kim ölmüştü.
Muzırlığımı seveyim. Bu gece sabaha kadar o uyuyamazdı. Bundan sonra her gün bana ne olacak diye , o koltukta huzurla oturamayacaktı.
Dilekçemi kaleme bırakıp , tarih sayı ve numarasını aldım.
Ver elini memleketim.
Yaz tatilini huzurla yapacağım.
Annemler , Güre’deki yazlıkta beni bekliyorlar.
Balıkesir yolunda..
Sepeti var kolunda..
***
Atamam gerçekleşti.
İstanbul / Beşiktaş / Balmumcu 100. yıl Atatürk İlköğretim Okulu öğretmeniyim sözüm ona. Atama kararnamemi elden aldım . Bir saat önce getirip okula teslim etsem mis gibi sınıfım olacak. Ama , nerdee o şans bende. Şansımı öpiyim garii.. Bana sınıf yok iyi mi !. Avara kasnak gibi dolancez durcez garii. İstanbul kazan bendeniz kepçe bir öğretmen olarak , kadrom 100. Yıl Atatürk İlköğretim okulunda durup durcek!..
Maaşımı buradan alacağım. Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü nerede boş sınıf varsa , ilçe sınırları içinde beni orada görevlendirecek. Çocuklarımı okuluma kayıt yaptırıyorum. Balmumcu Jandarma Kışlası ile okulumuz arasında bir cadde var. Okul tam gün. Çocuklarım öğle yemeğini babalarıyla birlikte kışla gazinosunda yiyecekler. O yönden rahatım. Kışla komutanı ile aynı lojmandayız. Albay Halit Kartal. Eşim , ilk gün çocukları okuldan alıp yemeğe kışla gazinosuna götürüyor. Komutan da gazinoda yemekte. Kızlarımın büyüğü 3. sınıf, diğeri 2. sınıf, oğlum da ana sınıfına gidiyor. Yemeğe girerken komutan bakıp gülüyor.
– Yüzbaşım hayırdır , dadılık sana mı kaldı diye takılıyor.
– Bugünlük benim misafirlerim komutanım diyor. Annelerine sınıf olmadığı için , gezici boş öğretmen olarak görev yapacak. Hangi okulda boş sınıf varsa oraya gidecek!.
– Hımm!.. İyi bakalım , hadi size afiyet olsun.
***
Beşiktaş ilçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gittim. Durumu anlattım. Bir hafta , bu okul , bir hafta ya da 20 gün başka bir okula koşuşturmaktan çok yoruldum. Beni bir başka okula verseniz de sınıfım olsa diyorum.
– Bakarız öğretmenim , bir hafta sonra sizin sınıfına baktığınız öğretmenin raporu bitiyor. Pazartesi gelin bakalım o zaman bir okul açılır diye düşünüyorum.
Beşiktaş Barbaros bulvarından yukarıya yayan sardırıyorum. Yokuş yukarıya tırmanmaktan yoruldum. Kaldırımın kenarında bir banka oturup bir sigara yaktım.
Rahmetlik anacığımın sözü aklıma geldi.
– Ağlamayan çocuğa meme yok !.
Kime ağlayacağım ? Çocukların babasına diyorum , yahuu 12 Eylül oldu , sizin sözünüz geçiyor, şu benim tayin işine bir baksan.
Dediğime demişime pişman ediyor beni.
– Bıktım senin şu tayin işlerinden , ben kimseye gidip yalvaramam , benim hanımı şu okula verin diyemem. Beğenmiyorsan istifa et, evde otur. Kışladan eve zor geliyorum görmüyor musun ? Günlerdir uykusuzum. Kışlada her yere koşturmaktan yoruldum.
Çocukların babasına ağlamaktan pek bir yarar gelmeyecekti. Anlamıştım. Kendi göbeğimi kendim kesecektim.
Çocuklarımı yanıma alıp doğru Cağaloğlu Milli Eğitim Müdürlüğüne gittim.
Milli Eğitim Müdürü ile direk görüşmek istediğimi özel kaleme söyledim.
Bekleyin dediler. Çocuklarla , sıramızı bekliyoruz.
12 Eylül’den sonra Milli Eğitim Müdürü olarak , Tümgeneral Kemal Türen atanmıştı.
Komutana halimi anlatacaktım.
Belli bir okulum olsun. Dolaşmaktan yoruldum diyecektim.
Kızlarıma , siz bekleyin , oğlum yanımda içeri alındım.
– ” Efendim , ben Siirt ilinden atandım. İki yıldır Şehit Adem Yavuz İlkokulunda görev yapıyordum. Beşiktaş / Balmumcu 100. Yıl Atatürk ilköğretim Okulu’na atandım. Sınıfım yok , kadro fazlasıyım. Nerede boş sınıf varsa Beşiktaş ilçesinde dolaşıyorum. Ayrıca eşim , Balmumcu kışlasında yüzbaşı . Bugünlerde çok zorlanıyorum. Çok yalnız kaldım. Çocuklarımla aynı okulda olmak istiyorum.
Sen misin isteyen!..
İsteyenin bir yüzü kara vermeyenin ! ..
Kükreyerek başladı sekreterine bağırmaya.
– Ben size demedim mi , bir tek asker eşi bana gelip tayin istemeyecek. Neden aldınız içeriye.
Kızcağız, ık mık bile diyemedi.
Bana doğru haykırdı müdürüm ,
– Çabuk çık dışarııı.. Nerde görev veriyorlarsa orada çalış..
Oğlum başladı ağlamaya. Çok zoruma gitmişti.
Sakin bir sesle , ne yanıt vereceğimi düşündüm.
Oğluma sus der gibi yapıp ,
– Müdürüm niye bağırıyorsunuz , ben sizi baba bildim geldim. Kibarca olmaz deyin , ben anlarım diyebildim.
Göz göze geldik. Daha fazla konuşmayayım , tüyüm kuru iken diışarı çıkmaya hazırlanıyordum ki ;
– Ben bir karar aldım. Kimseye torpil yok. Asker eşlerine zinhar yok. Anlaşıldı mı ?
Oğlumu kucağıma aldım , lanet olsun senin babalığına der gibi , şaşı baktım.
– Sizi asla affetmeyeceğim. Benim oğlumu ağlattınız. Ben sizin gibi komutana hiç rast gelmedim. Eşimin komutanları bizlere hep baba gibi oldular. Yanılmışım , babalık öyle her komutana nasip olmuyormuş. Hoşça kalın , sağolun. Sizi Atatürk’üme şikayet edeceğim …
***
Cağaloğlu başıma yıkılmıştı.
Ağlıyordum. Çocuklarla bir yerlere oturup , bir şeyler yemek için oturacaktım. Kızlarım anne niye ağlıyorsun diye sorunca , oğlum yanıtladı.
İçerideki amca anneme bağırdı. Çık dışarı dedi. Annem o amcayı Atatürk’e şikayet edecek dedi.
***
Zincirlikuyu Jandarma Lojmanlarına gitmek gözümde büyüyordu. Otobüslerde çocuklarımla nasıl gidecektim. Taksiye bindiğimizde , oğlum kucağımda uyuyakalmıştı.
Çok yorucu bir gün geçirmiştim.
O gece televizyonda kapanışta marş dinliyorduk.
” Atatürk ölmedi yüreğimde yaşıyor,
Uygarlık savaşında , bayrağı o taşıyor”
Oğlum marşı duyar duymaz, Atatürklü küçük kağıt bayrağı elinde koşarak geldi.
– Anne, o amcayı Atatürk’e şikayet ettin mi ?
Ertesi günü Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde aldım soluğu. Bu kez üç çocuğumla girdim müdür beyin odasına. Buyur etti , oturun bakalım çocuklarım.
Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürümüz çok insancıl , öğretmenden yana tavır alan babacan davranışları ile tüm milli eğitim camiasında sevilen , saygı duyulan bir yöneticimizdi. Çocuklarla hepimiz tek kişilik koca deri koltuğa sığıştık. Müdür beye yaşadıklarımı anlattım. Çok üzülmüştü. Sohbetin arasında , izcilikten söz açıldı. O arada çaylar geldi. Babamın Balıkesir İl İzci Kurulu Başkanı olduğunu, Wod Bage ( 4 Tahtalı ) İzci Lideri olduğunu söyledim. Çok memnun oldu. Savaştepe Köy Enstitüsü mezunudur babam dedim. Ben de Kepirtepe Köy Enstitüsü mezunuyum. Birden rahatladım. Köy Enstitülü bir müdürümün olmasından büyük bir güvenle ve huzurla , çocuklarımla aynı okulda olabileceğim bir , gidiş gelişimin zor olmayacağı bir okul istiyorum diyebildim.
Gülümseyerek , peki Etiler / Akatlar olur mu dedi. Çığlık atacaktım. Kendimi toparladım.
– Siz nasıl uygun görürseniz efendim diyebildim.
– Öğretmenim yarın , Etiler Şair Behçet Kemal Çağlar İlkokulu öğretmeni olarak göreve başlayacaksınız. Ben yazınızı hazırlattım. Sizi çok yorduk , farkındayım. Ama bana gelip hiç sızlanmadınız. Nereye gönderdiysem , şikayetsiz gidip görev yaptınız. Size ve sizi yetiştiren öğretmenlere, ailenize teşekkür ederim. Her gittiğiniz okulun müdürü sizden çok memnun kaldığını bana özellikle söylediler.
Çocuklarımla çok sevinmiştik. Zincirlikuyu ile Etiler arasında çok zorlanmadan tek otobüsle okuluma ulaşabilecektim.
Şair Behçet Kemal Çağlar İlkokulu 4. sınıf öğretmeni olan sevgili dostum , ablam, Necla Erkut Müdür yardımcısı olarak atanmıştı. Sınıfı boşa çıkmıştı , ben onun sınıfını aldım. Muhteşem bir sınıf yetiştirmişti Necla Erkut öğretmenim. Ben sadece rehberlik ediyordum. Sınıfımdan ve okulumdan çok memnundum. İki yıl boyunca o öğrencilerimle muhteşem bir diyaloğum oldu. Diyarbakır Atatürk İlköğretim Okulu’na atanıncaya kadar.
Beni en çok mutlu eden çocuklarımla aynı okula gidiyor olmamdı.
Onları mezun ettiğimde son İstiklal Marşı’nı söylerken öğrencilerimin çoğu ağlıyordu.
Tören bitince , kızım benim öğrencilerime soruyor, neden ağlıyorsunuz ?
– Öğretmenimden ayrılıyoruz diye , ağlıyoruz.
Kızım , ahh nerde o günler diyor, keşke sadece bizim annemiz olsa çok iyi de , evde öğretmen olarak onu hiç çekemiyoruz. Ne mutlu size , öğretmenden kurtuldunuz !..