Kadın bir mekânda oturuyordu.
Adamın da her gün uğradığı mekanlardan biriydi.
Adam mekâna girince kadını gördü ve her zaman ki haliyle kadının yanına geldi.
Kadın sandalyeye yaslanmış, gözlerini caddeye dikmiş ama aslında başka bir evrende gibiydi. Adam, yanına sessizce yaklaştı ve ona bir soru yöneltti. Kadın, hafif bir tebessümle ‘Sonra cevaplayayım’ dedi. Ancak adam yılmadı; bir dizini bükerek kadının hizasına inmek için hafifçe eğildi. Şimdi başı, kadının yüzünün tam altındaydı; bakışlarını aşağıdan yukarıya doğru kadının gözlerine dikmişti. Sorusu bir kez daha dudaklarından dökülürken, tavrında hem merak hem de sabır vardı. Kadının bakışları adamın yüzünde dolaşırken, elini uzatıp dokunmak istedi aralarındaki mesafe fiziksel olarak yakın ama duygusal olarak mesafeli gibiydi.”
İkisi de uzun zamandır görüşmüyorlarmış gibi hissediyorlardı. Bunu sadece kadın biliyordu. Çünkü asla duygularını söylemezdi. Ama adam öyle değildi. Aklındakini söylediği gibi çoğu zaman kalbindekini de olduğu gibi aktarırdı.
Kadın bu sefer kendine haksızlık etmemesi gerektiğini düşünerek ya da her zaman ki gibi kendisini eleştirerek buna sen izin verdiğin için oluyor diye düşündü.
Öyle değil miydi? Bir insan diğerine aklından geçenleri söylediğinde kabul görüyor ise söylemeye devam eder. Kapılar kapanır ise pes eder. Gerçi pes etmeyenlerde var ama çok istemek gerekir. Bu iç çekişmeye girme sırası değildi. Hemen çıktı oradan, adamın bir sorusu daha vardı.
Kadın bu soruyu adama doğru eğilerek açıklama yapıyordu. Adamın gözleri başka bakıyordu. Sanki orada değil başka evrenleri dolaşıyordu. Söylemek istediği başka şeyler, söylediği başka şeyler, yapmak istediği bambaşka şeyler var gibiydi. Ya da aklı kadının anlattıklarında değil gibiydi. Kadın anlatırken;
Adam: “çok güzelsin odaklanamıyorum,” dedi.
Kadın her zaman ki gibi gülümsedi. Bunu daha önce de söylemişti.
Adam ne kadar rahattı. Kadın asla adam kadar rahat olamayacaktı.
Kadın, bir şeyler söylemek istiyordu. Asla bu konuda başarılı olamıyordu. Belki bunun en önemli nedeni hep mantığı ile hareket etmesi idi. Böyle durumlarda duygularını asla dinlemiyordu. Hayatı boyunca ne zaman duyguları ile hareket ettiğini düşündü. Sonra duyguları ile yol aldığında çok mutlu olduğunu düşündü.
Adamın sözleri karşısında derin bir nefes aldı. Gülümsedi. Bu durum her zaman hoşuna gidiyordu ve gidecekti. Bu insan fıtratı değil miydi?
Adamın bakışlarındaki o sıcaklık ona tanıdıktı, kadının her defasında içini ısıtıyordu. Bazen ona sarılıp sadece öyle kalmak istiyordu. Kadının gözüne bazen çok sıcak görünüyor sadece ona sarılarak sessizce durabileceğini düşünüyordu. Sonra bunu çok da isteyip istemediği konusunda kararsızdı. Çünkü freni olması gereken bir durumdaydı.
Adam, bir an dalgın gözlerle ona baktı, sonra sanki fark etmemiş gibi tekrar gülümsedi. “Bazen,” dedi yavaşça, “bir şeyleri anlamak için çok fazla düşünmemek gerekir, sadece hissetmek yeterli.”
Kadın, onun rahatlığına yine şaşırarak, “Bunu hep söylüyorsun, ama bu kadar kolay değil,” dedi hafif bir sesle.
Adam hafifçe omuz silkti. “Belki de zorlaştıran sensin, bilerek veya bilmeyerek.”
Kadın bir an donakaldı. “Sen de bazen çok umursamazsın,” diye fısıldadı. Ama içinde bir yerlerde, bu umursamazlığına, duruluğuna ve hafifliğine çekiliyordu; çünkü onun asla sahip olamayacağı bir özgürlüktü bu. “Bazen de çok mantıksızsın hissettiğin her şeyi yaşayamayacağını biliyorsun. Bunun önündeki engelleri de biliyorsun,” dedi.
Adam, sanki onun bu sözlerini duymamış gibi gözlerini başka bir yere çevirdi. “Bu akşam, sadece beraber olalım,” dedi. “Hiçbir şeyi çözmeye çalışmadan, hiçbir şey sormadan, belki konuşmadan.”
Kadın içinden bunu yapıp yapamayacağını düşündü. Onun yanında bazen kendini kaybedip, sadece o anın içinde var olmak istiyordu. Ama yarım kalan sorular ve cevaplanmamış duygular hep bir yerlerde varlığını hissettiriyordu.
Kadın, “Bu teklif için önce siyah giymelisin, giymemişsin” dedi.
Kadının sözleri adamı bir an duraklattı. Hafif bir tebessümle ona bakarken başını yana eğdi, sözlerinin arkasındaki anlamı çözmeye çalışıyordu.
“Siyah giymem mi gerekiyor?” diye sordu, alaycı bir ifadeyle, sonra “Tek sorunumuz bu mu Gülüm hallederiz,” dedi.
Kadın hafifçe omuz silkerek gözlerini kaçırdı. “Siyah bir sınırdır,” dedi, kendi içine döner gibi. “Bir mesafe. Belki de bazı duyguların gölgede kalmasını sağlar. Belki de sadece bir zırhtır, bilmiyorum.”
Adam onu dikkatle dinliyordu. Kadının yüzünde beliren ciddiyete bakarken, aslında siyahın ardında saklanmak istediğini anladı. Belki de kendi iç dünyasını korumak için bu mesafeyi koymak istiyordu. Ama yine de bu duvarları aşmaya istekliydi. Gözleri yumuşadı ve sessizce başını salladı.
“Pekala,” dedi sakin bir tonla, “Eğer bunu istiyorsan, yarın siyah giyeceğim.”
Kadın bir an şaşkınlıkla ona baktı. Belki de adamın bu kadar kolay uyum sağlayacağını beklemiyordu. İçinde bir sıcaklık hissetti, ama hemen kontrol altına aldı. Alaycı bir gülümsemeyle cevap verdi:
“Tamam, o zaman. Siyah giy ve belki o zaman bazı soruları cevaplayabilirim.”
Adamın gözlerinde bir kıvılcım belirdi. “O zaman yarın görüşürüz,” dedi ve ayağa kalktı, kadına göz kırparak uzaklaştı.
Kadın, adamın arkasından bakarken içini bir merak sardı. Belki de bu kez gerçekten onunla tüm duvarlarını indirerek, sahiden o anın içinde olmayı deneyebilirdi. Ama bunun için adamın gerçekten siyah giymesi mi gerekirdi, yoksa siyahın ardındaki o gölgeleri kabullenmeye mi hazırdı?
Müzik önerisi: https://youtu.be/bpOSxM0rNPM