“Çay, sigara…
bundan fazla kanat olmaz
Ölüm son kanadındır oğul
Uçarak yaşa oğul
*
Alçalan güneş ile hüzün basıyor
Biz de alçalıyoruz
Hazan mevsimi bu başından beri
Bir kuru yaprak olarak doğdu çoğumuz
çocuğumuz
*
Yalnızsın atlar ile kuşlar ile yalnız
ki taşıdılar ruhunu
Güneşler ile yalnız
Tanrı ile yalnızsın
*
Tutmuyor birbirini
Yaşayanlar ile ölenlerin kumaşı
Tek fark daha çok sevmek belki
Ölüler şimdi som sevginin ışığı içre
dışarda biz yaşayanlar,
dışardayız
*
Martılar…
Öldüğüm gün çığlık çığlığa
Yaşar iken de çığlık çığlığa
Öyle ise ne fark var”
Osman Serhat Erkekli
(Dörtlükler, Akatalpa, Eylül,09)
Geçtiğimiz Haziran ayının ilk haftasından Ağustos’un sonuna kadar İstanbul’daydım. Denizin ve dağın gülücükler dağıttığı koca bir mevsimi körfezimden uzakta geçirmek ağırıma gitse de, evlat hatırına caddelerin kalabalığını yüreğime sığdırmaya uğraştım üç ay boyunca. Birbirine küs gibi duran milyonlarca insanın ve günün her anında debisi yüksek bir ırmak gibi akan caddelerin yabancısı değildim oysa. Sokakta yürürken bir makine, bindiğim minübüslerde bir robot, kendi arabamla yol alırken pür dikkat bir düşünce adamı olmayı çok iyi beceriyordum. Ama beni boğan işte bu aklı dumura uğratan sıkıntılardı. Dallarda şakıyan kuşların cıvıltısını es geçmek, toprağın bağrından fışkıran yabanotlarına uzak kalmaktı.
Saksıdaki bir fesleğenle arkadaş olunur mu? Ben oldum. Semt pazarından aldığım koca bir saksı fesleğenle konuşa konuşa sevinç içinde eve geldim. Onu, dördüncü kattaki evimizin cümle kapısının önünde bir yere özenle yerleştirdim. Her sabah evden çıkarken bir sevgilinin saçlarını okşar gibi okşadım yapraklarını. Avuç içi kadar olan toprağını tarazlayıp suladım hergün. İçimdeki gizli hüznü o da anlamış olacak ki, gösterdiğim özene rağmen yavaş yavaş solmaya başladı. Bir aya varmadan yaprakları sararıp döküldü. Bana benzedi bir bakıma. Beton yığınları arasında ne işi olduğunu sorgular gibiydi sanki.
Yalnızlığımı şiire anlattım. Bir de kitaplara. Düşten bir ada oluşturdum böylece. Güncelin yoğunluğundan fırsat buldukça ada’mın her karış toprağını sözcüklerle döşedim. Yeni şairler tanıdım. Önceden tanıdıklarımın düşlerinin/düşüncelerinin derinine indim. Bu bağlamda, on yedi şiire ortak imza attığımız sevgili Osman Serhat Erkekli’yi anmadan geçemeyeceğim; sürekli davet ettiği evine iki kez gidebildim. Bana kırılır gibi oldu ama yoğunluğumu, evin hallerini anlatınca şiirin kanatlarına yine beraberce sığındık. Bostancı’daki evinin balkonundan çiçekli bir sokağı seyrederek şiiri, şairleri, dergileri konuştuk. Ortak şiirlerimizin nasıl kitaplaşacağına dair plânlar yaptık. Edebiyat dünyasında çok az olan özü sözü bir, has adamlardan biri Osman. Ölene dek dost kalacaklardan…
** Bu arada Osman Serhat Erkekli ile ortak yazdığımız şiirlerden oluşan Beton Ağaçlar Altında isimli şiir kitabımız, Klaros Yayınları’ndan okura sunuldu.
Bülent GÜLDAL