Ustalarım diyor ki; “ Derin düşünme, yaşamaya bak…” Söylemesi kolay, gerçekleştirmesi emek ve yürek isteyen bir yaşam biçimi.
Köyümün Muhtarı bana takılırdı,
– “Bıçımını sattığım hocası…” anlamazdım ne demek istediğini. Yıllar içinde biçimden biçime girerken, yaşayarak öğrenmeye çalıştım biçimlendirmenin , biçimin ne anlama geldiğine azıcık kafa yormaya çalışarak.
Ustam şairlerin diliyle yazıya başlarken kullanmaya çalıştım bu bu tümceyi;” YER YÜZÜ, AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK” diye başlıyor yazısına.
“Şiir ve direniş” yaşama anlam yükleyen iki sözcük. Şiir gibi yaşamanın özünde;Vatan, kahramanlık, inanç aşk, sevgi, muhabbet, dostluk, huzur, barış, esenlik, incelik, huzur, güven , dürüstlük, açıklık, net duruş, karşılıklı dayanışma, birlik beraberlik, imece, ilkelilik, hasretlik, özlem, gibi has duygulara yer vermektir şiirce yaşamanın kuralları.
Şiirimizin ustalarının isimlerini sıralamak gibi bir hedefim yok. Tüm yaşamlarını; HAKK’ın ve HALK’ın huzur ve refahı için her türlü acıya ve cefaya katlanmayı göze alan gözük pek yürekli insanların serüvenidir şiirce dolu dolu yaşamak. Yürekleri insan sevgisiyle donanmış, derin düşünceli güzel insanları kutlamak ve kutsamak onların hakkıdır.
Onlar tarih boyunca acının, sevginin ve aşkın peşinden koşarak; ömürlerine, ömür katmışlardır. Kimilerinin derileri yüzülerek, kimileri dar ağaçlarında boy vererek, kimileri nemli isli zindanlarda, kimileri sürgünden sürgüne koşarak toplumsal sorumluluklarına yeni sorumluluklar yükleyerek kendilerini, zamanın kara tahtasında isimlerini kazıyarak göçüp gidenlerdir şiirce yaşayanlar.
Ses dünyamızda umudun,sevginin, barışın, özgürlüğün ve eşitliğin dili olarak yaşamayı hedefleyerek; Hakk’ı , adaleti, eşitliği, insanın; insaca yaşamasını savunmaya, emek sömürüsüne, karşı direnmenin öncüleri olarak yaşamayı seçmişlerdir.
Gün geldiğinde şiirin militanı, gün geldiğinde, dar ağaçların şakülü olmaya gönül vererek, kimi zaman zincirli ördekler, kimi zaman ana, kimi zaman baba , kimi zaman söz pınarları dağlanarak, yaşama bağlanmanın zorluklarını yaşamışlardır.
Zaman zaman, dillerini zehir zemberek kullanarak, övgüde ve yergide başı tutmuşlardı,
Övgüde başı tutanlar, keseyi kucaklayanlar, yergide başı tutanlar fizan yolcularıdır.
Zaman yalan söylemez, “ Yılandan korkmam, yalandan korktuğum kadar…” diyerek; yalanın kaynağı gerçeklerinden kaçmaktır.
Şiirce yaşayanlar, nehir olup akan, akarsu yataklarında kurumayıp, sonsuz gönül pınarı kaynakları “Leb-i Derya” olup, dolup taşmışlardır.
İnsanlık aleminin ses dünyasını besleyen ezgilerin, namelerinde; gamlı, kederli ve neşeli günlerin dili olarak yer alarak yıllarca hafızalardan silinmeyen söz dizimlerinin sahipleri;
Bir mısra, bir dörtlük ve sonsuz dizelerle gönül pınarlarında akıttıkları derin anlamlı duygu düşünce ve yaşam biçimlerinin içerikleriyle yürekleri dağlayarak, sözü söze bağlayarak gönül deryasında bir balık olup yıllarca yüzgeç sallarlar.
Ben şiirleri severim, ancak şiir yazmak konusunda kendimi kesinlikler yetkin bulamam. Keskin görüşlü, ince düşünceli, özünde kibarlık, nezihlik, naiflik, kendine ve şiire dürüst olmak ister.
Kendine ve şiire dürüst olamayanların şiirleri silik olur.
Gerçek aşkı, sevdayı, cefayı ve vefayı yaşayanların dilinde ve özünden akan sözcükler; şiirce yaşatır insanı.
Etik davranışlar içinde kalarak, kutlu duyguların eseri şiirler insanı 45 derecelik alkol gibi çarpar, halden hale sokar.
Yılların ötesinden seslenir erenler; “KENDİN BİL !”
YUNUS EMRE DEVAM EDER
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır.
Okumaktan mana ne?
KİŞİ HAKKI BİLMEKTİR.
Sen okudun bilmezsin, ha bu kuru emektir.”
Tüm şiir gibi, şiirce yaşamaya çalışanları kutluyorum. Şiire gönül verenlere, gönül dolusu sevgi ve saygılarımı sunuyorum. İlk okuduğum şiir kitabı “AH BİR UNUTABİLSEM” dir. Yazarı Necati Eğitim Ensitütüsünden bir ağabey öğretmenimdir. İsmini anımsayamadım.
Şiir dünyamızı besleyen tüm şiirce yaşayan, ebedi alemdeki ve yaşayan şiir ustalarına saygı ve sevgilerimle * İ D U R A K İ *.