“… Sevr Antlaşması Türk milleti için öylesine uğursuz bir idam kararnamesidir ki, onun bir dost ağzından çıkmamasını dileriz. Bu konuşmamız sırasında bile Sevr Antlaşmasını ağzıma almak istemem. Sevr Antlaşmasını kafasından çıkaramayan milletlerle güven temeline dayanan ilişkilere girişemeyiz. Bize göre böyle bir antlaşma yoktur.”
(Gazi Mustafa Kemal, Nutuk/Söylev, C.2,3. Bas. Ankara,1989,s.831)
- Dünya Savaşı, 28 Temmuz 1914 – 11 Kasım 1918 tarihleri arasında Avrupa merkezli paylaşım savaşıdır. Dönemin büyük güçleri üçlü itilaf (İngiltere, Fransa, Rusya ) ve üçlü ittifak (Almanya, İtalya – Sonra ittifaktan ayrılmıştır – Avusturya-Macaristan, Osmanlı devleti ) olarak savaşta yer almışlardır. Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa girmesiyle dengeler itilaf devletleri lehine değişmiştir.
Savaşın sonunda galip devletler, mağlup olanlara şartları çok ağır olan antlaşmaları imzalatmışlardır.
İtilaf Devletleri’yle;
Almanya ile Versay Barış Antlaşması (28 Haziran 1919)
Avusturya ile Saint-Germain Antlaşması (10 Eylül 1919 )
Bulgaristan ile Neuilly Antlaşması(27 Kasım 1919)
Macaristan ile Triyanon Antlaşması (4 Haziran 1920)
Osmanlı İmparatorluğu ile Sevr (Sèvres) Antlaşması (10 Ağustos 1920)’dır.
Bu Antlaşmalar Avrupa’nın haritasını ve siyasi yapılanmasını yeniden belirlemiştir. Aynı zamanda II. Dünya savaşının da şartlarını hazırlamıştır.
Osmanlı Devleti adım adım Sevr’e;
Sadrazam Damat Ferit Paşa ziyaretine gelen (3 Mart 1919) İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Richard Webb’e; “Kendisinin ve Padişah Efendisinin ümitlerinin Allah’tan sonra İngiltere’de toplandığını ve bu mesajın İngiliz Hükümetine iletilmesini istediğini” söylediğini yazar.
İstanbul’un Hükümeti’nin ümidi artık ülkeyi parçalamak isteyen İngiltere’dir!!!
Ancak o İngiltere ki, emperyalist geleceğinin Anadolu’daki milli mücadeleye bağlı olduğunu çok iyi biliyor. Milli mücadele başarıya ulaşırsa sömürgelerinde de bağımsızlık mücadeleleri başlayacak. Sömürgelerini kaybedecek. Bu İngiltere’nin varlık sorunu, ya dünya hakimiyetini devam ettirecek, ya da adaya çekilecek. Bu nedenle Anadolu’daki milli mücadele her ne pahasına olursa olsun bastırılmalı, asla başarıya ulaşmamalı. İşte bunun bilinciyle, L. George Avam Kamarası’nda “İngiltere’nin Türkiye ile olan barış kadar yakından ilgisi olan başka hiçbir konu yoktur. İmparatorluğun geleceği, Türkiye konusunda varılacak çözüme bağlıdır” diye konuşacaktı (18 Ağustos 1919).
Ne kadar net değil mi? İngiltere’nin geleceği, Türkiye konusundaki çözüme bağlı!!! Ve LOZAN ANTLAŞMASI İngiltere’yi adaya hapsetmiştir!!! İngiltere’nin LOZAN karşıtlığı bundandır da, bizimkilerin (!) karşıtlığı neden!?
İngiltere için diğer önemli bir konu da, Sömürgelerine giden yolların güvenliği ve Irak petrolleridir. Özellikle “HASTA ADAM” ın petrol bölgesi… Bu nedenle, İngiltere için, bölgedeki Kürtlerin önemini Akdeniz’deki İngiliz Donanma Komutanı Amiral Sir F de Robeck, Lord Curzon’a 9 Aralık’ta yolladığı raporunda: “İngiliz kuvvetleri, Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı kullanmak için her parayı ödemeye hazırdır” diyerek açıklıyor. Bunun Sevr’deki karşılığı “Kürdistan’dır.”
Sevr’in hazırlanmasında son viraj;
Paris ve Londra Konferanslarında belirlenen temel ilkeler doğrultusunda “SAN REMO KONFERANSI’nda (18-26 Nisan 1920) antlaşma için hazırlanan taslakta;
“İngiltere, Irak ve Filistin’de, Fransa, Suriye’de mandater devlet oluyordu.
Güney ve Güneydoğu Anadolu’da, İç Anadolu’ya kadar uzanan İtalyan ve Fransız nüfuz bölgeleri oluşacaktı.
İngiltere’nin koruyuculuğu altında bir Kürdistan Devleti kurulacak,
Doğu Anadolu Ermenilere verilecek,
Yunanistan İzmir, Batı Trakya ve Doğu Trakya’nın büyük bölümünü alacak,
Boğazlar uluslararası bir komisyona bırakılacaktı.”
Burada temel amaç ANADOLU’nun parçalanmasıdır.
Bu antlaşma taslağı Paris’te (11 Mayıs 1920) Osmanlı heyetine verilerek, bir ay içinde cevap beklendiği söylenmiştir. Bu gelişme üzerine Churchill, tarihe şu notu düşmüştür:
“Türk, kötü yönetim yüzünden, bitmez tükenmez felaketler ve harplerle çökmüş, çevresinde imparatorluğu paramparça olmuştu. Fakat o hâlâ canlı idi. Göğsünde, dünyaya meydan okumuş ve yüzyıllar boyunca bütün istilacılara karşı başarı ile mücadele etmiş bir ırkın kalbi çarpıyordu. Dünyaya düzen verecek adamlar Paris’in duvarları kumaş kaplı, yaldızlı salonlarında toplanmışlardı. İstanbul’da müttefik filolarının topları altında çalışan bir kukla hükümet bulunuyordu. LÂKİN TÜRK’ÜN ANAYURDU ANADOLU’NUN SARP TEPELERİ ÜZERİNDE BİR AVUÇ İNSAN KADERLERİNİN BU ŞEKİLDE TAYİN EDİLMESİNİ KABUL ETMİYORLARDI.“
Evet Anadolu’da Mustafa Kemal ve arkadaşları “Ya İstiklal, Ya Ölüm” parolasıyla SEVR’cilerin (emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin) oyununu bozuyordu.
Sultan Vahdettin ise, “Zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih edilmeğe değer” diyerek, Şura’yı Saltanat toplantısında (22 Temmuz 1920) Antlaşma’nın onaylanmasına karar vermiştir.
Türk vatanını parçalayan, milletin şeref ve onuruyla bağdaşmayan bu antlaşmayı imzalamayı yurtsever Tevfik Paşa reddeder.
Türk’e esareti getiren, vatanını parçalayan Sevr antlaşması imzalamakla onur ve gurur duyan
Rıza Tevfik Bey (Şurayı Devlet -DANIŞTAY- Reisi ), Reşat Halis Bey, Hadi Paşa görevlendirilmiştir.
Heyet, Sevr Antlaşmasını 10 Ağustos 1920’de imzalar. Rıza Tevfik Bey Antlaşmayı imzaladığı kalemi Amerikalı misyonerlerin kurduğu Robert Koleje hediye etmiştir!
Türk Milleti’nin SEVR antlaşmasına tepkisi çok sert olmuştur. 19 Ağustos 1920 günü toplanan TBMM Sevr Antlaşması’nı hiçbir şekilde tanımadığını ilgili devletlere bildirmiş, bu antlaşmayı kabul edenlerle, antlaşmayı imzalayanları “vatan haini” ilan etmiştir.
Ankara İstiklal Mahkemesi de, Sevr’i kabul eden Damat Ferit’i, antlaşmayı imzalayan Hadi Paşa, Rıza Tevfik, Reşat Halis’i idama mahkum etmiştir ( 7 Ekim 1920).
Sevr’in imzalanmasının millet üzerindeki etkisi Anadolu’daki millî mücadele ve kurtuluşa olan inancı artırmıştır. Millet esareti değil, Mustafa Kemal’in öncülüğünde verilen bağımsız yaşama mücadelesini tercih etmiştir.
Atatürk, Avrupa’da halen Misak-ı Milli’nin ve Kurtuluş Savaşı’nın tanınmaması ısrarı üzerine Ankara’da Fransa temsilcisi Franklin Boullion’a (13 Haziran 1921), Sevr ile ilgili şu görüşlerini aktarmıştır:
“Eski Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeni bir Türk devleti doğmuştur. Bunu tanımak gerekir. Bu yeni Türkiye her bağımsız devlet gibi haklarını tanıtacaktır. Sevr Antlaşması Türk milleti için öylesine uğursuz bir idam kararnamesidir ki, onun bir dost ağzından çıkmamasını dileriz. Bu konuşmamız sırasında bile Sevr Antlaşmasını ağzıma almak istemem. Sevr Antlaşmasını kafasından çıkaramayan milletlerle güven temeline dayanan ilişkilere girişemeyiz. Bize göre böyle bir antlaşma yoktur.” (Gazi Mustafa Kemal, Nutuk/Söylev, C.2,3. Bas. Ankara,1989,s.831)
Osmanlı devletiyle ilgili SEVR antlaşmasıyla belirlenen hedefler ise Anadolu’da Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde verilen ulusal bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşması sonucu gerçekleşmemiştir. Anadolu’yu parçalamak isteyen güçler 24 Temmuz 1923’te LOZAN ANTLAŞMASI’nı imzalamak zorunda kalmışlardır. LOZAN ANTLAŞMASI Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi ve tapusudur.
Bugün LOZAN ANTLAŞMASI’na burun kıvırmak, küçümsemek, görmezden gelmek vb. gibi davranışlar sergilemek, Sevr antlaşması imzalamakla onur ve gurur duyan Rıza Tevfik Bey’lerin izinden gitmek, Anadolu’yu küçültmek isteyen güçlerin değirmenine su taşımaktır.
Yüzüncü yılında SEVR’in önündeki en büyük engel Atatürk’ün kurduğu tapusu Lozan olan Laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’dir. Tarih iyi bir öğretmendir. Öğrenmek isteyene. 10.08.2020
**
(Kaynak: Yeniçağ: SEVR’İ BİLMEK LOZAN’I ANLAMAK)
Ayhan Öztürk