Ben çocuktum Şerif Dede’yi tanıdığımda gözleri kıpkırmızı, ateş çukuru gibi, çok korkup çekindiğimiz yarı meczup(yarı deli) bir ihtiyardı.
Çocuktuk ve ondan korkardık. Çocukluktan hatırladıklarım alev alev yanan, yaş dolu iki göz kaldı…
Seferberlik ilanında ortanca oğlu da askere alınmış, büyük oğlu ise Balkan savaşında askere gitmiş, bir haber alınamamıştır halâ.
“Çanakkale de kıyamet kopuyor.” haberlerinin duyulduğu bir gün, en küçük oğlu da askere istenmiş.
Köyün bütün asker gençleri, diğer bütün komşu köylerle beraber önde bayrak yola çıkmışlar…
Ana yola yakın bir yol çatı vardır. “Pınar Dibi”, komşu köylerden geleceklerle orada buluşulacaktır.
Zevkle, neşeyle, keyifle gelirler “Pınar Dibi’ne” bütün komşu köyler oradadır.
Panayır yeri sanki … Herkes bayramlıklarını giymiştir. Bir de davul zurna vardır. Güm güm vurmakta.
Bayraktarlar, ellerinde al bayraklar, Pınar Dibi’nde toplanmıştır. Birden “Muhtar Hoca” çeşmenin üzerine çıkar.
Bir işaretle davul susar. Hoca yüksek sesle bir “Amin” çeker. Yer gök inler. Hoca öyle dualar eder, gençlere öyle nasihatler eder ki yürek dayanmaz… “Ah keşke genç olsak da biz de gitseydik” der insan…
Dua biter, artık yola çıkma zamanı gelmiştir. Herkes telaşla kucaklaşır, helalleşme, vedalaşma zamanıdır.
Bir süre sonra her şey biter. Gençler sıra olurlar. Önde tecrübeli askerler, yavaşça marşlar, şarkılar söyleye söyleye yola çıkarlar… Gözyaşları, hıçkırıklar, mendil, el sallamalar… Gidenler gözden kaybolur… Köylüler bir türlü ayrılamaz “Pınar Dibi”nden… Hava kararmaya başlayınca sessizce köylerine dağılırlar. Gidenleri bir daha görebilecekler midir acaba? Acaba gidenler gelebilecekler midir…? Dualar… Dualar…
Zaman geçer. Şehitlerin haberleri bir bir gelmeye, duyulmaya başlar… Yüreklere ateşler düşmektedir.
Bir gün Şerif Dede askerlik şubesine çağrılır. Gider ama üç oğlunun da “Şehit” düştüğü haberini aynı günde alır. Üç yavrusu da yoktur artık.
Hiçbir şey söylemeden ayrılır… Köye döner… Bir süre sonra bütün komşu köylere okuntu yollayarak çocuklarını askere uğurladıkları yerde toplanmalarını ister.
Sanki düğün var gibi hazırlanıp bayraklarla yola çıkarlar.
Bu kez dudaklarda türküler değil sadece Fatihalar vardır. Toplanırlar… Köy hocaları birer birer Pınardibi’ndeki çeşmenin üzerine çıkarak şehitlere dualar ederler, kalanlara selamet dilerler.
Tam o sırada… İşte tam o sırada Şerif dede fırlayıverir çeşmenin üzerine, diker başını göğe doğru, açar kollarını açabildiği kadar, parçalar gömleğinin düğmelerini kopararak göğsünden, birden göğsünü yırtar gibi feryat eder:
“Allaaaaah Allaaaaaaaah Ben niye gitmedim. Niye bende gidip şehit olmadım… Rabbiiiiim, Neden bana bu şerefi çok gördün? Allaaaaah Allaaaaaaaah. Allaaaaah Allaaaaaaaah . ”
diye feryad eder.
Feryat eder.
Feryat eder.
Buna eskiler “Naz Makamı” derlerdi. Allah’a sitem eder adeta.
Şerif Dede’nin, işte o zamandan sonra artık pek aklının başında olmadığı söylenir.
Pınardibi Çeşmesi de artık çoktandır akmıyor. Kurumuş.