“SENİN CUMHURİYET KURACAĞINDAN KORKUYORLAR.”

Yayınlanma Tarihi :

“Lozan’da müzakereler sürüyor, kıyamet kopuyordu.
Bir gün, Vekiller Heyeti Reisi (Başbakan) Rauf Bey, Gazi’nin TBMM’deki başkanlık odasına gelerek O’nu, Refet (Bele) Paşa’nın Etlik’teki bağ evine akşam yemeğine davet etti.

Rauf Bey, o günlerde Moskova Büyükelçimiz olan ve şimdi Ankara’da bulunan müşterek arkadaşları Ali Fuat Cebesoy Paşa’nın da (Salacaklı Fuat) bu yemekte bulunması için Gazi’nin onayını aldı.
GAZİ, RAUF BEY, REFET PAŞA, FUAT PAŞA,
AKŞAM SOFRADA BİR ARAYA GELDİLER.
Hatır sormalar henüz bitmiş,
yemek bile daha başlamamıştı ki,

Rauf Bey Gazi’ye döndü;
“KEMAL” DEDİ,
“ DAVETİMİZİ KABUL EDİP GELDİĞİN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ.
YEMEĞİN YANI SIRA SENİNLE BAŞ BAŞA KONUŞMAK İSTEDİĞİMİZ BİR KONU VAR, BUGÜN SENİNLE O KONUYU DA KONUŞMAK İSTİYORUZ.”
Hisleri O’nu yanıltmazdı.
Bozuntuya vermedi.
“Buyurun, konuşalım !” dedi.

Rauf Bey eteğindeki taşları dökmeye başladı:
“KEMAL! BU MECLİS SENDEN KORKUYOR,
O YÜZDEN SANA GELEMİYOR, TÜM ŞİKÂYETLER BAŞBAKAN OLARAK BANA GELİYOR…”
Gazi şaşırdı, belli etmemeye çalıştı,
“ Neyimden korkuyorlarmış?”deyiverdi.

Rauf Bey konuya doğrudan girdi:
“SENİN CUMHURİYET KURACAĞINDAN KORKUYORLAR.
DEDİKODULAR GİDEREK YAYILIYOR.
BAZEN O KADAR ABARTIYORLAR Kİ,
ELİNE BİR FIRSAT GEÇERSE,
SENİN PADİŞAHI BİLE
BU ÜLKEDEN KOVACAĞINI SÖYLÜYORLAR!…”

Gazi donup kalmıştı.
Soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu.

Rauf Bey ise içini dökmeye başladı:
“KEMAL! BU VATAN TEHLİKEYE DÜŞTÜ, İŞGALE UĞRADI.
EN ÇOK SEN ÇABA GÖSTERDİN, KURTARDIN,
BİZ DE SANA YARDIM ETTİK.
ŞİMDİ VATAN KURTULDU. BİZE GÖRE
‘EMANETİ SAHİBİNE’ İADE ETMENİN ZAMANI GELDİ.”
Gazi yemek davetinin bir bahane olduğunu anlamıştı.
“PEKİ RAUF, SULTAN VAHDETTİN İÇİN SEN NE DÜŞÜNÜYORSUN?”
diye sordu.

Rauf Bey’i dinleyelim:
“KEMAL, BENİM BABAM PADİŞAHIN BAŞ MABEYİNLİĞİNİ YAPTI.
BOĞAZINDA PADİŞAHIN EKMEĞİ VAR.
ŞİMDİ O EKMEK BENİM GIRTLAĞIMDA.
BEN YEDİĞİM EKMEĞE İHANET ETMEM KARDEŞİM.
BENİM REJİM SORUNUM YOK.
ÜSTELİK, MADEM SORDUN, SÖYLEYEYİM.
PADİŞAH BİR İSLAM HALİFESİ, BEN DE MÜSLÜMANIM.
DİNÎ TERBİYEM NEDENİYLE DE PADİŞAHA BAĞLIYIM.
O MAKAMLAR UHREVİ MAKAMLAR.
SENİN, BENİM GİBİ KİŞİLERİN ULAŞABİLECEĞİ MAKAMLAR DEĞİL.
KALDI Kİ, BU MİLLETİN
YÜZLERCE YILDAN BU YANA ALIŞTIĞI YÖNETİM DE
MUTLAKIYET YÖNETİMİDİR,
CUMHURİYET DEĞİL”.

Gazi’nin yüz hatları gerilmişti.

Ev sahibi REFET PAŞA’YA döndü;
“SEN NE DÜŞÜNÜYORSUN REFET?” DİYE SORDU.
“AYNEN RAUF BEY GİBİ DÜŞÜNÜYORUM, PAŞAM!…”
deyip kestirip attı Refet Paşa.

Gazi, masadaki FUAT PAŞA’YA,
“ Senin görüşün Fuat?” diye sordu.
Fuat Paşa Gazi’nin Harbiye’den sınıf, hatta sıra arkadaşıydı. Hukukları daha derindi. St. Joseph mezunuydu, yani askeri okuldan değil sivil liseden Harbiye’ye biraz da geç katılmıştı.
Okul Komutanı Mustafa Kemal’i odasına çağırtmış ve
iki genci birbirine tanıştırmıştı:
“Selanikli Mustafa Kemal, Salacaklı Fuat…”
Ve Fuat’a sınıfının çavuşu Mustafa Kemal’i emanet etmişti.
Fuat’ın Fransızcası çok iyiydi, Mustafa Kemal’e
bu derste çok yardımı oldu. Giderek aralarında uzun yıllar sürecek bir dostluğun köprüleri atıldı ve Mustafa Kemal Harbiye yılları boyunca her hafta sonu Fuat’ın Salacak’taki köşküne “evci” çıktı.
O nedenle aralarındaki hukuk daha derindi.
FUAT; “PAŞAM”, DEDİ,
“BİLİYORSUNUZ UZUN SÜREDİR MOSKOVA’DAYIM,
DURUMA MUTTALİ DEĞİLİM, İZİN VERİN BİRKAÇ GÜN
DÜŞÜNEYİM, YANITIMI SONRA VERİRİM!..”
YANİ O BİLE, “KEMAL, BEN SENİN ARKANDAYIM!…” DİYEMEDİ.

Masada olmayan dördüncü kişi,
KÂZIM KARABEKİR PAŞA İSE ERZURUM’DAYDI ve
telefonun öbür ucunda, bu toplantıdan çıkacak
kararı bekliyordu.
BEŞİNCİ KİŞİYSE, KENDİSİYDİ.

ANADOLU’YA ÇIKAN İLK 5 KOMUTAN İŞTE MASADAYDILAR VE
HENÜZ DEVLET KURULAMAMIŞTI AMA KOZLAR PAYLAŞILIYORDU.

“BENDEN NE YAPMAMI İSTİYORSUNUZ?” DİYE SORDU GAZİ.
“YARIN KÜRSÜYE ÇIK, BUNLARI YAPMAYACAĞINA SÖZ VER!”
DİYE YANITLADI RAUF BEY.

“BANA BİR KÂĞIT VERİN…”
BAĞ EVİNDE GECE YARISI KÂĞIT BULAMADILAR,
İÇTİĞİ SİGARANIN KAPAĞINI YIRTTI VE ARKASINA HIRSLA YAZDI:
“GÜNÜ GELDİĞİNDE PADİŞAHLA İLGİLİ KARARI
EN YÜCE İCRAÎ ORGAN OLAN TBMM VERECEKTİR.”

Yüksek sesle okudu ve sordu:
“ BU SİZİ VE MECLİSİ TATMİN EDER Mİ?
BUNU YARIN ÇIKIP OKURSAM, SİZCE MECLİS TATMİN OLUR MU?”
“HAH, İŞTE BU OLUR. BUNU ÇIK YARIN KÜRSÜDEN OKU!…”, DEDİ
RAUF BEY.

O Meclisten padişah aleyhinde bir karar çıkmazdı.
Bunu biliyorlardı.
Masadaki komutanlar rahatladılar.
Sofra, buz gibi olmuştu.
Ayrılırlarken, Etlik sırtlarından yeni bir gün ışıyordu.

O günden itibaren Gazi yollarını da
bu arkadaşlarından ayırmak zorunda olduğunu görmüştü.
Ertesi gün kürsüye çıktı ve yazdıklarını aynen okudu. Meclisle ve komutanlarla bir tartışmaya girmeden bu krizi atlatmalıydı.”

Keşke yazdığınız gibi “YARIN CUMHURİYETİ KURACAĞIZ” sözü ÜLKE GENELİNE SÖYLENMİŞ OLARAK gerçek olsaydı.
….
“Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim 1923 gecesi Çankaya’da İsmet Paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve “YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.” diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet Paşa’yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal’den düşüncelerini açıklaması istendi. Gazi Mustafa Kemal, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu. Tasarının parti grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18.00’de TBMM Genel kurul toplantısı başladı. Anayasa Komisyonu’nun değişiklik ile ilgili rapor ve önergesi genel kurulun onayına sunuldu ve 29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı saat 20.30’da milletvekillerinin alkışları ve “Yaşasın Cumhuriyet” sadâları ile Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.”
Oylamaya mevcut milletvekillerinin %55’i katıldı ve oybirliği karar alındı. Baskın bir oylamaydı…
Keşke halkın tamamına söylenmiş ve alınmış olsaydı bu karar…
….
“Koca ülkeyi gençlere nasıl emanet ettiniz Paşam ?” diye sorarlar.
M.Kemal Atatürk bu soruya çok güzel bir cevap verir.
”Ben Milli Mücadele’ye çıktığımda ordunun da halini gördüm, saltanatın da. Bir de bağımsızlık ışığı gözünden parlayan Dr. Hikmet’i “ der.

Dr. Hikmet, İnönü döneminde Balıkesir milletvekili yapılmak istendiğinde kentin ileri gelenleri bilinçli olarak efendim o Giresunlu’dur, oradan gösterilsin denilince yapılmaz, kalır. Oysa Giresun, Savaştepe’nin ESKİ adıdır. Kuvay-i Milliye sürecinde kahramanca savaştığı için adı meclis tarafından SAVAŞTEPE yapılmıştır.
….
Cumhuriyet rejimi “uhrevi ” görülen o makamlara çobanın çocuğunu, öğretmenin çocuğunu, taka kaptanının çocuğunu oturduyordu…
Kimsesizlerin kimsesi olan bir rejimdi…
….
“İnsaf ve merhamet dilemek gibi bir ilke yoktur, Türk Ulusu, Türkiye’nin gelecekte çocukları bunu bir an akıllarından çıkarmamalıdırlar.” Atatürk
….
Atatürk demek, “Tam Bağımsız Türkiye” demektir…
….
YASAŞIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ…
YASAŞIN ATATÜRK’ÜN KURDUĞU TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ…

YORUM YAP