Kolay değil sevdalanmak. Sevdanın eteğine takılan mert bir yüreğin çekip gitmek zorunda kalışını ve geride kalan acısını bilmeyene nasıl anlatırsınız ?
Zordur desem ; ne kadar zoru nasıl anlatayım ?
En iyisi size bir gerçek öyküyü alıntılayayım da , sizler karar verin.
“Ankara Treni ” başlıklı bu yazıyı kim yazdı bilmiyorum. Yazarını aradım bulamadım. Öylesine etkilendim ki , böylesine bir sevda ” Vatan Aşkı ” için ” kavuşulamayanlar ” arasında yer almış.
Şimdi geldiğimiz noktada ; gerçeği yazalım da anlaşılsın.
” Sefer tası bakırdan.. Askerimiz fakirden.”
Bedellileri burada anayım da , gönülleri kalmasın !..
” Bu ülke onun değerlerini satanların değil sevdalarından, aşklarından vaz geçebilenler sayesinde kuruldu. Miras yediler ise har vurup harman savurdular. Yetmezmiş gibi kendilerine bağımsız, onurlu seviyeli bir millet ve bütün bir vatan . bırakanları aşağılayarak, ” iki ayyaşın yaptığı kanunlar mı muteber ” demek küstahlığını gösterdiler ve göstermekteler. Yetmezmiş gibi kendilerine bağımsız, onurlu seviyeli bir millet ve bütün bir vatan . bırakanları aşağılamak nezaketsizliğinde bulundular.
En büyük devletlerin saldırganlıklarını yok edendir O.
Emperyalizmin ağa – baba ordularını Koca Seyit gibi kahramnalarla Çanakkale Boğazı’na gömenleri yok sayma cehaletiniz ve düşmanca tavırlarınız batsın !.
57’nci Alayın yazdığı destanı anlatacak tek bir canlı neferi kalmayan Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğü karşısında ezim ezim ezildiğinizi gördük. Takdir etmenizi beklerken, ona dil uzatmanızı tarih kaydetti. Bizim yüreğimizdeki Atatürk sevgisini yok etmek için yıllarca uğraştınız. Başaramadınız !. Torun – tombağımız doğunca onlara öğrettiğimiz isim ilk sırada Atatürk oldu. Sayenizde!..
Ne diyordu Gazi Mustafa Kemal Atatürk;
” Benim fikirlerim , bilimle çelişirse, siz bilimi seçin “
Atatürk’üm daha ne desin.
Bu toprakları yeniden Vatan yapan aziz şehitlerimiz, sevdalısını bırakan, evlatlarını cepheye kınalar yakıp gönderen, yoksul ve onurlu Anadolu anaları..
Bizlere haklarınızı helal etmenizi istesem, çok mu yüzsüzlük etmiş olurum ?
Eğer öyle ise, helal etmeseniz de olur hani..
ANKARA TRENİ
Bir hanımefendi diyor ki; 1919 yılı idi. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim.
Güzel bir kızdım.
Dünür gelmeye başladılar.
Biri avukatmış.
Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim.
Nişanlandık.
Nişanlımı seviyordum.
Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum.
Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı.
(Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler.
Alt üst oldum.
Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…
Yıkıldım.
Nişanı atıp, ayrıldık.
Aradan 5 yıl geçti.
Evlenmiştim,
Bir de çocuğum olmuştu.
1924 yılıydı.
Artık ülkemiz özgürdü.
Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona.
Oğlum yanımdaydı.
Beni görünce titredi, çeketini düğmeledi.
Saygı göstererek durdu önümde.
Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi.
Olur, dedim.
Bir büroya girdik.
Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu.
İçerde yardımcıları çalışıyordu.
Siz gerçekten avukat mısınız, dedim.
Evet, dedi.
Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz, diye sordum.
Durdu, başı öne eğildi.
Beni affedin,dedi.
İstanbul işgal altındaydı,
Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu.
Her şeyi didik didik arıyorlardı.
Biz de Anadoluya ,Milli kuvvetlere ancak,cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk.
Bu ülke için hayati bir işti.
Bunu size bile söyleyemezdim…