Yatılı okul öğrenciliğini bilmeyene nasıl anlatacaksın ki.
En iyi anlayanlar yatılı öğrenci olarak okuyanlar, ilkokuldan sonra ana- baba evinden ayrılanlar anlayabilir diye düşünüyorum.
Deyim yerindeyse, okulumuza geldiğimizde bizler ancak sümüğümüzü silmeyi öğrenmiştik. Yeri geldi , birbirimizin saçını taradık. Hastalanınca hemşiresi olup ilaç gibi geldik birbirimize.
1970’li yıllarda Savaştepe İlköğretmen Okulumuz. Sahamız. 19 Mayıs kutlamalarımız. Anılardan, ve iyi ki fotoğraflanmış..
***
Yıl 1940.
Çakmak Mevkiinde temeli atılan Savaştepe Köy Enstitüsü.
Savaştepe Köy Enstitüsü kurucu Müdürü Sıtkı AKKAY , okulun yapımında öğrencileriyle birlikte tuğla taşıyor.
Duvar örüyor. Harç karıyor. Tek derslikler yapılıyor önce.
Çocuklarım diye hitap ediyor onlara.
Çok kısa sürede hemen hepsine ismi ile hitap ediyor. Birlikte yemek yiyorlar.
Savaştepe Köy Enstitüsünü yıkanların bu resme çok iyi bakmaları nasıl sağlanır ki ?
Yoktan var edilen koca bir eğitim yuvasının geçmişine bile saygı duyulmadan , nasıl yapılır bunca talan nasıl ?
Babam ve arkadaşları iyi ki bu günleri görmediler. Görseydiler , içlerinden bir kaçının yüreğine inerdi!.
Devre arkadaşım Muazzez Özpolat Palta şöyle yazmış birlikte çektirdiğimiz fotoğrafın altına.
” 61 yıl önce bir ideal uğruna evlerimizi, ana kucağımızı ,sıcacık yuvalarımızı bırakıp Savaştepe Öğretmen Okulu çatısı altında toplandık. 11 yaşında minicik ama ne istediğini bilen kızlardık. 6 yıl sonra idealist Atatürkçü öğretmenler olarak Türkiye’nin dört bir yanına dağıldık, ışık olduk, nice öğrenciler yetiştirdik.
Şimdi hepimiz 70 yaşın üzerindeyiz, bizler ana baba ayrı kardeşleriz, senede bir kaç kez bir araya gelerek anılarımızı yad ediyor, aramızdan ayrılan kardeşlerimizi hüzünle anıyoruz
Dostluk, vefa duygularımızla gençlere örnek olduğumuz doğrudur”
***
Babam kemanıyla çalıp söylerken , okulumuzun o meşhur Çınaraltı’na sanki ben de giderdim.
İkimiz de aynı okulun mezunuyuz. Babam Savaştepe Köy Enstitüsü mezunu.
Ben Savaştepe İlk Öğretmen Okulu mezunuyum. Köy Enstitüleri kapatılınca , okulun adı ve müfredatı değişiyor. İlk Öğretmen Okulu oluyor.
Feodal yaşamın sömürücüleri , ağalar , beyler , aydınlanmanın düşmanları ” komünist ” yetiştiriliyor diye saldırınca , ödlek yöneticiler bu ağalara , beylere karşı dik duramıyorlar. Kısacası köylü aydınlanmasın. Cahil kalsın , ben de sömüreyim, bana marabalık etmeyi sürdürsünler diye, onca başarıya rağmen kapatılıyor.
Cehalet ile savaş , yavaş yavaş bitiyor.
Türedi zenginleri koruyup kollayan zihniyet haykırıyor.
– Her mahallede bir milyoner yaratacağız !..
Peki diğerleri ne olacak ? Bunu pek düşünen olmuyor.
Zaman hızla akıp giderken , olanlar oluyor geriye hüzün dolu Köy Enstitüsü anıları kalıyor…
***
Köy Enstitülerin kısacık yaşamında Türkiye sevdasıyla başardıkları saymakla bitmiyor ki.
El becerilerini geliştirmekten tutun da , yaparak yaşayarak öğreniyorlar hayatı.
Duvar örüyorlar , demir dövüyorlar , marangozluk öğreniyorlar , keman , bağlama, piyano çalmayı öğreniyorlar..
Resim – heykel yapıyorlar. Taş oyuyorlar. Basit hastalıkları iyi etmeyi öğreniyorlar sağlık memuru oluyor bazıları. Diğerleri öğretmen.
Öğretmen olana kadar , emek emek yetiştiriliyorlar.
Onları yetiştiren öğretmenlerin tümü özenle seçiliyor.
O seçkin eğitimciler öylesine başarılı oluyorlar ki; dünya eğitim tarihine geçiyorlar.
Kızlı – erkekli medeni insanlar oluyorlar , dünya gıpta ile takip ediyor onları. Örnek alıyorlar bu muhteşem eğitimin özünü.
Tamamen Türk buluşu olan Köy Enstitüleri’ni.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve ekibinin eğitim mucizesi. İsmail Hakkı Tonguç. Köy Enstitülerinin yorulmayan savaşçısı.
Genç Türkiye Cumhuriyeti , batıya eğitim ve öğretimde Köy Enstitüleri ile Anadolu deyimiyle LOPAK ( GOL ) atıyorlar. Okullarını bitiren genç öğretmenler Anadolu’nun dört bir yanında ışık olunca aydınlıklarla buluşuyor köylerimiz.
Öylesine emek veriliyor ki yetişmeleri için. Bugün o eğitimin ne kadarı elimizde kaldı, bilen var mı ?
SAVAŞTEPE KÖY ENSTİTÜSÜ KEMAN GRUBU.
Babam Mehmet Hayati Köseley, sağdan ( ayakta ) ikinci öğrenci.
Öğretmenlerinin rehberliğinde. Tiyatro yapıyorlar.. Kendi oynadıkları tiyatro oyunlarını yazıyorlar.. Her yöremizin milli oyunlarını öğreniyorlar.. Türkülerimizi söyleyen korolar kuruyorlar. Türk kültürünün en özel , en seçkin uygulayıcıları oluyorlar.
Öğrencilerin eğitiminde samimiyet ve sadelik önem kazanıyor.
Bu samimiyetin ve sade yaşamın neferlerinin aramızdan ayrılanlarını rahmet ve minnetle anıyorum..
ABDURRAHMAN GEZER , YÜZ YAŞINDA SAVAŞTEPE KÖY ENSTİTÜLÜ DELİKANLI .
Abdurrahman Gezer Öğretmenimiz ” Dereköy İlkokulu” öğrencileri ile.
***
Savaştepe Köy Enstitüsü mezunu olup , yaşayanlar o kadar azaldı ki.. Ben şu anda yaşayan iki Savaştepe Köy Enstitülü delikanlıyı tanıyorum. Birisi Yalovalı Abdurrahman Gezer öğretmenimiz. Babamın sınıf arkadaşı. Geçenlerde 100 yaşına girdi. Ona en kalbi selam ve sevgilerimizi gönderiyor , sağlık ve esenlikler diliyorum.
Diğer delikanlımız ise Savaştepe Öğretmen Okulları Derneğimizin başkanı Ünver Öztekin arkadaşımızın babası Mustafa Öztekin öğretmenimiz babamın can arkadaşlarından. Ayrıca okulumuz mezunlarından Recep Kabaş ağabeyimiz o dönemde Mustafa Öztekin öğretmenimizin görev yaptığı Savaştepe Kurudere Köyünde ” Köy Stajını” yapmış. Yıllar sonra dün buluşup hasret giderdiler. Buluşmada koca koca adamların gözlerindeki yaşlar “Savaştepe Dostluğu”nun duygu seliydi..
96 yaşındaki Mustafa Öztekin öğretmenimizin ömrü ve sağlığı bereketli olsun. Bir daha kavuşup , konuşmak kısmet olsun. Bu ahde vefa fotoğrafı da yeni kuşakların gözlerinde , yüreklerinde ve akıllarında anı olsun.
Okulumuzu talan edenlerin de içlerinde ince bir sızı olarak dursun!.
***
ÖĞRETMEN MUSTAFA ÖZTEKİN SAVAŞTEPE KÖY ENSTİTÜSÜ MEZUNU.
Bu fotoğraf çekilmeden önce öylesine duygu seli yaşandı ki. Bakmayın siz onların şu andaki fotoğrafta gülümsediğine. Gözyaşlarıyla kucaklaştılar.
Fotoğrafta sırası ile Savaştepe Derneğimizin başkanı Ünver Öztekin. Babası Mustafa Öztekin , Öğretmen Recep Kabaş, Öğretmen Sinan Dolap. Bizim okulumuzun ahde vefasının resmi işte bu bence.
***
Anılar notlar arasında yazılmayı bekliyorlar.
Tembelliğimi bırakıp yazmak için yine söz veriyorum kendime. Sözümü tutmak için buraya not edeyim de, kayda geçsin.
Babamın bana anlattığı notlarımın kıyısından okuyorum.
***
Okulda hiç bir öğrenci yemek seçmiyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarının ekonomik sıkıntısında biz düzenli yemeğimizi buluyorduk.
( Babam bunu özellikle üstüne vurgu yaparak söylerdi.)
– Her yıl verilen takım elbiselerimizi aldığımız gün çok mutlu olurduk. Golf pantolonlarımızın kışlık olanları bizi hiç üşütmezdi.
Şapkalarımızın içinde adımızın yazılı olduğu etiketi yenilerdik. Terden yazılar silinirdi.
Çarşı iznine çıkınca doğru Şaziye ablama giderdim. Okulumuza en yakın olan onun eviydi. Rahime ve Nazife ablam gücenirmiş. Hayati bize neden gelmiyor diye, haber göndermişler Şaziye ablama. Sonradan sıraya koymuştum. Her ablama gider olmuştum. Özel ziyafet çekerlerdi bana.. En çok da okula götürdüğüm böreklere sevinirdim. Babam Tren Yolcu olduğu için taaa İstasyona gitmeye üşenirdim bazen. Ama param bitince koşarak giderdim babama”.
Bazen, öylesine hüzünlenir; sesi titreyerek anlatırdı..
“Okulumun yapımında taşıdığım tuğlaların sayısını bilmiyorum”
Savaştepe tren istasyonundan , Çakmak’taki okulumuza kadar yan yana , tek sıra olarak dizilirdik. Elden ele , tuğlaları okulumuza taşırdık.
Muhdan köyünden arkadaşım Ahmet , Hayatii , sayalım mı diye bana takılır, sayarken sayıları unutur , karıştırırdık , başlardık gülmeye.
Okulumuzun müdürü Sıtkı Akkay‘ın ve öğretmenlerimizin bizlerle birlikte ” amele ” gibi çalıştığını görünce, bizler daha çok çalışmayı ödev bilirdik.
Savaştepe Sıtkı Akkay Parkı. 25 Aralık 2022
***
Tarım öğretmenimiz Muharrem Tüzüner , bizlere elma ağacı dikimi yaptırmıştı. Bizler o ağaçlara gözümüz gibi bakardık. Elma zamanı herkes kendi ağaçlarının elmasından istediği kadar yiyebilirdi. Çomaklı çiftliğimizde nöbet tutardık. Koyunlarımız , tavuklarımız , ineklerimiz vardı. Bakımını bizler ve çobanlar birlikte yapardık.
Çomaklı çiftliğine nöbete giderken bize en güzel azık hazırlanırdı. Torbamızda , azığımız ve mutlaka okuyacağımız bir kitabımız olurdu. Dünya klasiklerini okulumuz bitene kadar tümünü okumaya gayret ederdik.
Annemi , kaybettim. Bir yıl sonra Savaştepe Köy Enstitüsüne başladım. Okula geldiğimiz ilk günlerde kimlerin annesi yok diye sormaya başladım. Gördüm ki , ben yalnız değilim. Anasız kalan çok arkadaşım varmış.. Biraz teselli buldum. Çınaraltı’na giderdik onlarla.. Annelerimizi anlatırdık. Ağlaşırdık.. Sınıf öğretmenimiz duymuş bizim ağladığımızı , bize daha çok önem verdiğini anımsıyorum.
Ünlü yazar Rıfat Ilgaz’ın kız kardeşi Hayriye Ilgaz Türkçe öğretmenimizdi. Bizlere koruyucu anne gibi davranırdı. Kitap okudukça, ondan aldığımız övgüler sonucunda hepimiz kitap okuma yarışına girerdik.
– “Haydi çocuklarım , bakalım bu hafta kim en çok okuyup bilgilenecek sözlü yapacağım” dediğinde sınıfımızda yarış başlardı. Derslerde bazen , benim adımı söylediğinde içimden sevinirdim, sevindiğimi belli etmezdim, utanırdım sanki. Çok akıllı bir kadındı. Çok emeği vardır üzerimde”.
***
Okulumuzun o güzelim sahası çim kaplanmış. Pek güzel olmuş. Ama eski sahamızın nesi vardı ki..
Bu fotoğrafa baktıkça , kederlenip öfkeleniyorum az da olsa..Çok ta merak ediyorum , buraya ne yapılacak ki?
Bekleyip göreceğiz. Güzellikler görürüz umudumuz bitti gibi de. Ama doğanın kanunu ya , İncir ağacı misaliyiz..
Köklerimizin izi silindikçe , daha bir sarılıyoruz köklerimize.
***
Kemanını akort edip o türküyü söylemeye başlayınca , gözleri buğulanırdı.
– Yaşlandım , sulu göz oldum der, ve o davudi sesiyle evimize mutluluk doldururdu.
” Haydi yavrum çınarım , dallarına konarım.
Bir kötüye düşersen ahirete dek yanarım.”
Ardından annesi Fatma Zehra hanımdan öğrendiği o meşhur türkü.
Cumartesi geceleri okulun tiyatro salonunda hazırlanan gecede kimler hangi türküyü çalıp söyleyecekse isimleri yazılırmış.
Annesinden ona armağan kalan o türkünün adı yazıldığında , herkesin aklına babam gelirmiş..
Babama takılırlar ve biraz da babamı şımartırlarmış.
“Kara kara kazanlar , kara yazı yazanlar.
Cennet yüzü görmesin bizi ayıranlar”
Türküler avazımız.. Yalnızlığımızı ürküttüğümüz Anadolu’muza dair yürek sesimiz.
***
İki gündür Savaştepe İlk Öğretmen Okulu ve Savaştepe Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları olarak Balıkesir’de toplandık. Birbirimizi yeniden görmenin keyfi ve hüznü bir aradaydı. Aramızdan ayrılanları ve öğretmenlerimizi andık. Okulumuzu ziyaret ettik.. İçimize dolan hüzünle , okulumuzun bahçesine , Çınaraltı’na , deyim yerindeyse çil yavrusu gibi dağıldık.. Sınıf arkadaşım Fatma Kanakan Biçer‘in gözyaşları hiç durmadı. Okulumuzun o canım bahçesi.. Yatakhanelerimiz.. Babamların yapmış olduğu tek derslikli binaların yeller esiyor yerinde. Yıkılıp yok edilmişler. Öğretmenlerimizin kaldığı lojmanların tamamı yıkılmış. İş atölyelerimiz de yıkılmış ama molozları kalmış, daha hepsi temizlenmemiş.. Kocamann bir kepçe duruyor bahçemizde.. Yorulmuş belli, öylece duruyordu.
Bizler, Savaştepe’den yolu geçenler , Kavak Çeşmesinin suyunu içenler ,Kelaynak kuşları misali , okulumuzun bahçesine bir günlüğüne de olsa , konup göçeceğiz.
Kozalaklar eteğimde , önünde durduğum bu ev Savaştepe İlk Öğretmen Okulu Müdürümüz Ramazan Oral , Zülfü Kurtay döneminde müdür lojmanıydı.
Yıkılmayı bekleyen tek lojman bu kalmış. Bunu kurtarabilirmiyiz ki ?
Okulumuzun anılarını yok edenlere bir sesleneyim buradan ..
Biz yatılı öğrencilerin ana – baba ocağı gibidir burası.
Bizim evimizdir. Evimizi başımıza yıkılmış gibi hissettik . Siz yıkıcılar duyar mısınız ki ; sizin hiç eviniz başınıza yıkıldı mı ?
Bizimkinin yarıdan fazlası yıkıldı da.. Ya da ; Babanızın da okuduğu okulun, ocağım dediğiniz , o eviniz yıkıldı mı ?
Ben yine de sizler için diliyorum , eviniz ocağınız yıkılmasın..
O gün okulumuzun bahçesinin perişanlığının içinden bir güzellik yakalamanın çabasıyla anılardan somut bir şeyler evimde dursun istedim.
Okulumuzun çamlarının kozalaklarını , dal budaklarını topladım. Gömleğimin eteğine koydum onları.. Toprağım , ocağım, yetiştiğim evim, bir hüzünlü kavuşmadan sonra gidiyorum.. Kayda geçsin diye okulumuzun basın emektarı , fotoğraflarımızı çeken , vidyolarımızı yayınlayan benden sonra mezun olan Sinan Dolap kardeşime seslendim..
Savaştepe yerli şivesiyle yazayım. Bir hoşluk kalsın bunca keder dolu yıkıntının arasından , bir tebessüm edilir belki..
– Sinannnn..
– Buyurr abammmm..
– Çek bi yakışıklı foturafımı bakam.. Kozalaklar da çıksın emi..