Hafta sonu Balıkesir’de 2 gün devam eden bir satranç turnuvası düzenlendi. Rahmi Kula Anadolu Lisesi’nin, Emine Kula Spor Salonunda yapılan Elo Turnuvasına 5 kategoride 220 sporcu katıldı. Bu, seyirciye açık ilk Elo Turnuvasıydı. (ELO, bir sıralama, derecelendirme sistemidir. İsmini Arpad Elo ‘dan alır. Satranç ve Go gibi iki kişilik oyunlarda izafi yetenek düzeylerini ölçmek için kullanılır.) Gerek katılanların nitelikleri, gerekse halka açık bir biçimde olması nedeniyle aslında Balıkesir için önemli bir etkinlikti. balikesir24saat haber sitesindeki fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla seyircinin ilgisinin iyi olduğunu anlıyoruz. Ancak sosyal medyadan yapılan paylaşımlardan, katılması gerekenlerin gelmediğini görüyoruz. Benim aklıma gelen soruyu da cevaplamışlar; evet davet edildikleri halde gelmemişler. Kimler gelmedi tek tek bilemiyorum ama olması gereken bazı kişilerin gelmedikleri anlaşılıyor. Belli ki herkesin o gün bir mazereti var. Mazeretler her zaman mutlaka olur, olabilir de…Buna rağmen yine de gidilebilinir. Neden mi diyorsunuz?
O zaman biraz satranç üzerinde kafa yoralım. Son günlerde Balıkesir ve satranç kelimeleri yan yana gelmeye başladı bu güzel bir gelişme… Çünkü satranç üzerine saatlerce konuşulabilinir ve sayfalarca yazılabilinir. Zaten yazılmış da… Ben 11-12 yaş civarında bizim gözü kara ve adrenalini çok seven çocukluk arkadaşımız Cengiz Çetin sayesinde jimnastikle spora başladım. Ortaokulda takımız oluşturuldu ve 3 yıllık bir süre de devam etti. Benim için hayatım boyunca gerekli olan vücut elastikiyetini ve en önemlisi denge unsurunu kullanmamı sağlayacak becerilerimi geliştirdi. Ben şimdi geriye dönüyorum. Keşke o yıllarda bize birileri satrancı da öğretmiş olsaydı. Çünkü satrancın bir insana sağladığı katkıları şöyle bir sıralarsak, sistematik düşünce tarzını alışkanlık haline getirerek her durumda kullanılmasını sağlamak başta olmak üzere; muhakeme yeteneğini geliştirir, olaylar ve seçenekler arasında tercih sürecinde katkı sağlar, başarısız olunduğunda bundan ders çıkarmayı ve hataları düzeltmeyi sağlar, düzenli ve disiplinli hareket etme yeteneği sağlar, zorluklar karşısında yılmayı engeller, soğukkanlılığı ve panik yapmadan düzgün düşünebilmeyi sağlar. Bir de işte tam da benim o çocukluk çağımda gerekli olan hiperaktifliği azaltıyor.
Şimdi düşünüyorum da eğer o yıllarda ben ve benim neslim satrancı öğrenebilmiş olsaydık, örneğin; orta üçte sınıfta kalmaz ve bir yıl beklemezdim diye düşünüyorum. En büyük handikapımız hiperaktiflikti ve bu yüzden derslere odaklanamıyorduk. Çalışmış olsak çok kolay üstesinden geleceğimiz derslere odaklanamamak konusunda bize satrancın çok çok büyük katkısı olurdu diye düşünüyorum, tabii ki şimdi… (Maalesef satrancı çok geç 30 yaşından sonra öğrendim)
Öyleyse özellikle çocuklarımıza bu satranç konusunu kesinlikle ihmal etmeden ve erteleme yapmadan küçük yaşlarda mutlaka aşılamalıyız. Bir de yine küçük yaşlarda başlanması gereken jimnastik de buna eklenirse, yani hem vücut hem de beyin jimnastiğini birlikte yaparsa o yavrumuzun hayatı boyunca başarısızlık gibi bir ihtimali kesinlikle olmaz diye düşünüyorum.
İşte bütün bunlardan dolayı satranca herkesin gereken önemi ve ilgiyi göstermesini buradan özellikle rica ediyorum.