Türkmenler, Kazdağları’nın özüdür. Onlar var olduğu sürece, bu dağlarda kötülük her zaman kaybetmeye mahkumdur. Kolay mı öyle kendi öz kimliğine sahip çıkan canları, onların yaşam alanlarını yok etmek. Kabul eder mi hiç 800 yılı aşkın süredir Sarıkız Türbesi’ne, Kapanca Dedesi’ne aynı inanç ile aynı bağlılık ile nesiller boyu çıkmaya devam eden Türkmenler yenilgiyi… Sarıkız, nasıl kendisine atılan iftiralara rağmen insanlardan umudunu kesmediyse, aksine insanlığa ders vermek adına Kazdağları’nda yolunu kaybedenlere yardım elini uzattıysa; Kazdağları’nın eteklerine kurulan köylerde yaşayan Türkmenler de tıp ki onun gibi bizlere dost kapılarını açmaktadır. Türkmenlerin, Kazdağları’nda var oluşlarına dair en çok bildiğimiz hikâye; Kazdağı’nın endemik bitki türlerinden biri olan ‘’Kazdağı Göknarı’’ nı kullanarak yaptıkları gemiler ile İstanbul Fethi’nin başarılı oluşuna sundukları katkıdan dolayı Fatih Sultan Mehmet tarafından bir ödül olarak bu köylerde ömür boyu yaşamalarının sağlanmasıdır. Bu topraklarda yaşamaya devam ettikleri sürece yerleşik hayata da geçen Türkmenler, yaşayış özellikleri ile Kazdağı kültürünü oluşturmaya başlamışlardır. Onların gelenek ve görenekleri bugün de yaşatılmaya devam ediliyor.
Türkmenlerin gelenek ve göreneklerini öğrenmenin en güzel ve keyifli yoludur köylerini ziyaret etmek, onlar ile sohbet etmek, bölgede gerçekleştirilen Türkmen etkinliklerine katılmak. Sarıkız ve babasının birlikte yaşadığı varsayılan Güre’nin Kavurmacılar Köyü’nde her yıl gerçekleştirilen Sarıkız Hayrı, Türkmenlerin geleneklerine bağlı yaşayışı sürdürmek için on gün boyunca Mehmetalan, Kavlaklar, Tahtakuşlar ve çevredeki diğer köylerde yaşayanların Sarıkız Zirvesi’nde buluşmaları, Hacıarslanlar,Çamcı gibi o yöredeki köylerde yaşayanların Kapanca Yaylası’nda Türkmen çadırlarında yaşamalarıdır. Hıdırellez’de gelecekleri olan çocukları ile büyüklerinin mezarlarında geçmişlerine sahip çıktıklarını göstermek için bir günlerini geçirmeleri, kendi inanışlarını simgeleyen kıyafetler, takılar kullanmaları, başından sonuna kadar izlemek istediğim şaman ritüelleri, Sarıkız’a ve Kapanca Dedesi’ne adaklar sunmaları, az olsun çok olsun ne hayır yapıyorlarsa onu bütün insanlar ile paylaşmaları, Şaman inanışında kutsal değer gören başta kaz figürlerinin kilimlerde, Türkmen kadınlarının örtülerinde yer almaya devam edişi gibi sayabileceğimiz nice gelenek ve görenekleri vardır.
İşte biz bunların hepsini onları ziyaret ettiğimiz sürece, onlar ile aynı havayı soluduğumuz köy hayırlarına katılarak, zirveye çıktıkları Sarıkız Türbesi’nin olduğu inanılan bölgede ve Eybek Kapanca Dedesi mevkiinde Şaman izlerini sürerek öğrenebiliriz.
Elbette kişisel deneyimlerimiz, Şaman kültürünü ve Türkmenlerin kim olduklarını öğrendiğimiz tek ve yeterli kaynağımız olamaz. Özellikle yazılı ve sözel kaynaklardan bilgiler edinmeliyiz. Öğrendiklerimizi deneyimlersek akıllarımızda çok daha kalıcı olur. Vurgulamak istediğim budur. Tarihi verilerin oluşması bu yönden çok önemlidir. Kazdağları’nı tarihsel dönemlerde incelediğimizde Türkmenler gibi Kazdağı Göknarı ile yaptıkları gemiler ile tarihin yönünü değiştiren bir diğer halk ise Truvalılardır. Roma İmparatorluğu’nun kuruluşunda başrol oynayan Kazdağı Göknarı, Homores’un İlyadası’nda anlatılır. Truva Atı’nın da ham maddesinin Kazdağı Göknarı olduğu kabul edilir. Türkmenlere ev sahipliği yapan İda Dağı’nın, aynı isimle Olimpos’da da var olduğu kabul edilir. Çoban Paris’in dağlardaki yaşantısı Sarıkız ile özdeşleştirilir. İda isminin Türkmenler ile Sarıkız efsanesine uyarlanarak Kazdağı olduğu belirtilir. Mitolojide yaşanan aşklar, sevginin ödediği bedel gibidir Hasanboğduldu’ya adını veren Hasan ile Emine’nin sevdası, birbirine kavuşamayışları… Onların yaşadıkları köylerdeki gelenek ve göreneklerin farklılığı, Kazdağları’nın zenginliğidir. Her ne kadar sonu hüzünle bitse de ölümsüz aşkı günümüzde bu bakış açısı ile yorumlayabiliriz.
Dünyadaki ilk güzellik yarışmasının bu topraklarda yapılışı, yine Sarıkız’ın köyün en güzel kızı oluşunun ön plana çıkarılması, kadınların çevrelerinde nasıl bir kimlik çerçevesi ile değerlendirildiğini anlatır. Hera, Afrodit ve Athena arasında yapılan en güzel kim yarışmasında yaşanılanlar, bana Sarıkız’ın yaşadıklarına dair bazı şeyler uyandırıyor. Zeus, “en güzeline” yazılı elmanın kime verilmesini belirlemesi için Paris’i hakem olarak görevlendirir. Paris, kadınların en güzeli Helena’nın aşkına sahip olmak için elmayı Afrodit’e verir. Böylelikle dünya ilk rüşvet ile bin tanrılı İda’da tanışır. Afrodit, belki de en güzeli elmasına layık değilken verdiği rüşvet sayesinde elmaya sahip oldu. Belki de güzelliğin gerçekliğine gölge düşürdü.
Gerçekten güzel olan ve bunu rüşvete değil kalbinin iyiliğine borçlu olan Sarıkız’ın ise efsanevi hikâyeye göre annesinin ölümünden sonra babası ile yerleştikleri Güre Kavurmacılar Köyü’nde mutlu bir şekilde yaşıyorken, babasının hacca gidip gelmesinden sonra güzelliğinden dolayı maruz kaldığı iftiralara önce inanmayan babasının baskılara daha fazla dayanamayıp güzeller güzeli kızını dağda ölüme terk edişi hiç adil değil. Sarıkız’ın dağlarda tek başına yaşayışı Paris’e bir gönderme gibi sanki. Keşke Sarıkız’da Emine gibi bir Hasan sevebilseydi. Keşke babası kendisine en başında inansaydı da sevgiyi, aşkı yaşayabilseydi. Tanrılar gibi bir gücü yok gibi görünse de biliyoruz ki Sarıkız, bir eren kadın. Babası ona en başta inanmamıştı. Sarıkız tek başına dağlarda baktığı kazlar ile yaşıyorken bir gün babası ile karşılaştı. Babası kendisinden su istemişti. Sarıkız , Edremit Körfezin diğer ucundan sanki hemen elinin altındaymışçasına suyu doldurup babasına verdiğinde anlaşılır ki Sarıkız ermiştir. Babası, kızına yaptıklarından utanır. Ondan af diler ama boşunadır. Sarıkız, dağlarda efsaneleşen hayatına devam eder. Duyanlar, bilenler Sarıkız’ın Kazdağları’nda yollarını kaybedenlere yardım ettiğini, köylülere yaptığı iyilikler anlatılır, O günden bugüne Sarıkız bizlerinde gönlündedir. Dilimizdedir hikâyesi. Sanki adına hayırlar düzenlenmeyince bir şeylerin ters gideceğine inanırız. Sarıkız’a olan inancı abartmış olduğumu sakın düşünmeyin. Siz de bizimle 24 Ağustos Cumartesi günü, Sarıkız Zirvesi’nde olsaydınız hiç şüpheniz olmasın ki benim gibi düşünürdünüz. Akçay Gezi ve Yürüyüş Grubu ile katıldığım Sarıkız Zirvesi etkinliği, beni Sarıkız’a bir adım daha yaklaştırdı. Zirveye doğru yürürken bir yandan Sarıkız’a dert yanıyordum bir yandan da bu yollardan kim bilir kimler geçti, kim bilir ne hikâyeler taşların arasında takılı kalmıştır diyordum. Çoluk çocuk demeden bütün ailenin geleneklerine sahip çıkması günümüzde öylesine değerli bir şey ki . Çoğumuz bayramlarda bile artık büyüklerimize gitmiyor. Yerine tatil yapıyor. Komşuluk ilişkilerimiz günden güne zayıflıyor. Birbirimize söylediğimiz yalanlar artıyor. Çıkar dünyası zenginleşiyor. Elbette iyiler kazanacak ama dünyayı kirlettiğimizi kimse inkâr edemez. Bizler sözde daha çağdaş yaşadığımızı sanıyorken, insanlık adına fakirleşirken Türkmenlerin dağlara çıkmaya devam edişinin önemini çok daha iyi anlıyorum.
Yürüyüş grubu ile zirvedeydik. Artık Kazdağı aşkına Sarıkız’dan dileyecektim. Taşlara bağlayacağım bezlerim elimdeydi. Rüzgâra teslim olmuştum. Saçım başım çoktan dağılmıştı. Nasıl göründüğümü hiç umursamıyordum. Bir an gözlerimi kapadım. Bulunduğum zirvenin manevi gücü ruhumun her zerresine işlenmişti. Sarıkız’ın, bereket, şifa dolu varlığının bana da ulaşmasını diledim. Kazdağları’nın tanık olduğu tarih sahneleri film şeridi gibi aklımdan geçiyordu. Bin tanrılı dağın mitolojik yaşantısı , Sarıkız’ın bir kadın olarak babasının kendisine inanmayışı ve ardından cezalandırılışı,Osmanlı zamanı Türkmenlerin varlığı ve Kuvayi Milliye ruhu ile uzanan Cumhuriyet dönemi, günümüz … Her dönem kendi içinde başlı başına bir derya. Kazdağları’mızı işte bu yüzden kimse vermeyiz, bu yüzden ’’ Kazdağları Hepimizin’’dir diyoruz. Gözümü açtığımda o güzelim canım Türkmen kızlarını gördüm. Kıyafetlerinin renk cümbüşü yüzlerine yansımıştı. Rüzgâr ile zirvenin serinliğini hisseden bizlerin içini ısıtıyordu. Zirveye çadır kuran her aile, Sarıkız için hayır dağıtıyordu. Kendi ailesinin hayrını dağıtmaya can atan İsmail Efe , ebesi Hora Fatma’nın hemen yanında oturuyordu. Onları sanki hep tanıyormuşum gibi yanlarına oturuvermiştim. İçten ve samimi sohbetimiz birden başlayınca zaten hiç yabancılık hissetmedim. Hora Fatma Teyzem, Tahtakuşlar’dan geldiklerini söyledi. Köylerini kısaca bize anlattı. Kendisine köylerindeki Anıt Ağacı her yıl ziyaret ettiğimi söyledi, “artık bundan sonra köye geldiğim zaman seni bulacağım, seni de ziyaret edeceğim’’ dedim. Öylesine güzeldi ki sohbetimiz. İsmail Efe, bizden sonra gelenlere de hayırlarını dağıtmaya devam ediyordu. Türkmenlerin dostluğuna tanık olan bizler artık zirveden inecektik. İnişe geçer geçmez zirveye çıkarken aklıma düşenler gibi yine bir şeyler düşünüyordum.
Düşünüyordum ki Hora Fatma Teyzem’in dediği gibi neden Sarıkız için her şey değerdi. Mitolojik çağlarda da kadın olayların baş kahramanı olmuşken günümüzde neden yokmuş gibi davranılmak istenir. Türkmen kadınları, düğünlerinde istediği erkeği dansa kaldırabiliyorken , karanlık zihniyet bir kadının kıyafetinden bile tahrik olabiliyor. Türkmen bir kadın; midye kabuklu Şaman kolyesine sahip oluşu ile soylu bir aileden geldiğini anlatırken, medeniyete yüzünü döndüğünü haykırırken neden bugün kadın cahil bırakılmak isteniyor. Helena,Afrodit gibi kadın tanrıçaların sahip olduğu efsanevi güçlerden çok daha fazlasını ana yüreğinde taşıyan kadınlarımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk tarafından kuruluşu ile neredeyse bütün dünyadan en önce elde ettiği haklarından mahrum edilemez.
Sarıkız’a dair de düşünüyordum . Bir an keşke babası ona inanmasa bile köylerinde yaşayanların, babasına sen nasıl bir insansın, insan canı kanı olan kızına nasıl olur da inanmaz gibi serzeniş de bulunsalardı gibi düşüncelere kapıldım. Böyle bir durum yaşansaydı belki de Sarıkız, Kazdağları’mızda efsaneleşmezdi. Masumiyet timsali olarak bedel ödediği için evet Sarıkız için her şey değer diyorum. Çünkü bende çağdaş laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kadınıyım. Her an minnetle andığım Atam, sayesinde elde ettiğim haklarımı kimselere vermem. Bizlerin zirveye çıkışı ile Türkmenlerin, kadınlara verdiği önem artıyor. Her yıl artmaya devam edecek.
Sarıkız’ın iffetine gölge düşürmek isteyenler gibi bugünde kadını ezmek için uğraşan ve onları besleyen küresel dünyanın altın, taş ocakları, barajlar, Hesler, Resler gibi Kazdağı’mız için ölüm fermanını ilan eden yaptırımlara karşı ; biz Kazdağlıların birlik ve dayanışması artıyor. İsmail Efe gibi hayrını dağıtan her aile, bizlere yardım elini Sarıkız gibi uzatmış oldu. Onların hayrı, küresel dünyaya mesajdır. Biz hiç kimseyi ötekileştirmeden elimizdekini paylaşırız. Zaten Sarıkız ve Kapanca Dedesi’ne her yıl sanki ilk defa çıkıyormuş gibi çıkmaları en güzel mesajdır. Bu topraklar, bizimdir bizim kalacak. Bizler de aynı inanç ve kararlılık ile en yüksek sesle söylemeye devam edeceğiz:
“ALTINCI FİLO, KAZDAĞLARI’NDAN DEFOL!
Kirazlı Balaban Mevkii’nde devam eden Su ve Vicdan Nöbeti, Orhanlar direnişi, İvrindi savunması, Edremit Körfezi Deniz Kirliliği savaşı gibi pek çok koldan bizler topraklarımıza sahip çıkıyoruz. Türkmen etkinliklerindeki varlığımız ile yüzyıllardır süregelen Kazdağları geleneğinin bozulmasına canımız pahasına izin vermeyeceğimizi anlatıyoruz. Sarıkız’ı her anışımız ile kadın olarak dimdik ayakta durduğumuzu gösteriyoruz. Tahtakuşlar Köyü’müzden dünyaya açılan Tahtakuşlar Özel Etnografya Galerisi’ni ziyaret ederek, oradan Şaman dünyasına ait ulaştığımız her şey ile Türkmenlerin mirasını yaşatmaya devam ediyoruz.
Şaman bir kadının bilgeliğine bugün kadınlarımızın en çok ihtiyaç olduğu gün. O nedenle de eren kadın Sarıkız için her şey değer. Ali Bey Kudar’ın, eşi yaşıyorken onun büstünü yaptırması; , bir kadının değeri nasıl anlatılırın dünyadaki en zarif örneğidir. Ali Bey Kudar’ın, torunu değerli ressam Esma Kudar’ın sanatı ve yetiştirdiği öğrencileri; Türkmenlerin aydınlık yüzüdür, ailesinden aldığı bayrağı layığı ile çok daha iyi yerlere taşıyacağının simgesidir. Esma Kudar gibi Kudar ailesinin her bireyi Şaman dünyasının hiç sönmeyen yüzleridir. İnsanlık dolu Şaman dünyasını Mustafa Selim Kudar’ın, ‘’ Muatazmayinşatürta‘’ adlı kitabını okuyarak yakından tanıyabilirsiniz. Halen daha okumadıysanız sizin için büyük bir kayıp. Bu değerli kitap gibi Şamanizm’i Ve Türkmenleri anlatan,tanıtan, sevdiren yazılı kaynaklar da çok daha fazla olmalıdır..
Sarıkız gibi , başka bir kadının iftiralara maruz kalmaması için, Hasan’ına kavuşamayan Emine gibi başka bir kadının sevdiği insanı ailesine kabul ettirmek için o acıları yaşamaması için, bir kadının Afrodit gibi değerli bir şeye sahip olmak için rüşvet vermek yerine emeği ile kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmesi içindir, zirveye çıkışım. Zirveye çıkarken attığım her adım ile Türkmenleri selamladım. Şaman ruhuna erişmeye çalıştım. Türkmenlerin, biz kadınları her zaman en önce bir insan olarak görüp, herkesle eşit tuttuğunun daha da farkına vardım. Tahtakuşlar’a geldiğimde kendisini bulacağımı söylediğim Hora Fatma Teyzem nasıl da büyük bir gururla söyledi, beni herkes tanır, beni herkese sor, Fatma desen herkes tanır. İşte Türk kadını budur. Kimseden korkmadan kendi varlığıyla meydanda olan. Yaşa sen Fatma Teyzem. Sen ve diğer sevgili Türkmenlerimiz Kazdağları’nda olduğu sürece hiçbir kötülük barınamaz. Bir an için kötülük kazanmış gibi olur ama gün gelir nasıl Troya şehri yok olduysa ,nasıl Kavurmacılar Köyü’nde yaşam eskisi gibi yoksa kötülüğe hizmet edenlerinde aynı acı sonu yaşamaları kaçınılmazdır.
Artık Sarıkız gibi Emine gibi hiçbir kadın kötü sonları yaşamasın. Onlar sayesinde Kazdağları’nda dalgalanan kadınlık onuru ile her kadın özgür olsun. Kadın; Türkmen ve Şaman dünyasındaki yeri gibi hep en yukarılar da tutulsun. O gün zirvede bunları dilemedim. Şimdi şu anda diliyorum. Biliyorum ki Sarıkız, duyacaktır. Bizler de onu hiçbir zaman mahcup etmeyeceğiz. Kazdağları’ndaki doğal yaşamın devamlılığı adına hep mücadele edeceğiz. Kazdağları’nın geçmişini geleceğe hep birlikte aktaracağımız umut dolu günlere selam olsun. Kazdağı Çiğdemi, ateşi de selamlar en can yüreğiyle… Selam olsun Sarıkız’a, dağlı Emine’ye, Hora Fatma Teyzem gibi Sarıkız için var olan analara…