Bir şaman; hastaları iyileştirip, kötü ruhları yok edendi. Avcılık ile geçinen toplumlarda avın bol olmasını sağlayandı. At ve sığır gibi hayvanlara zarar veren ruhları uzaklaştırandı. O zamanın kurban sunmak gibi bazı törenlerini gerçekleştirirdi. Ayrıca bir şaman, insan psikolojisini iyi bilen, korku ve imanın, sevgi ve saygının kaynağı üzerinde bir uzman gibi serbestçe davranan bir kişilik olarak görülür. Doğuştan şair ve hatip olan, zihninde canlandırma yeteneği sayesinde hastaları sanatsal dille iyileştirmeye çalışan da yine bir şamandır.
Şaman dünya görüşünün en belirgin özelliği insanların doğadan ayrılmaması, bir bütünlük oluşturmasıdır. İnsanlığın içinde kaybolup giden doğanın sesini, bizleri kuşatan nedenlerle doğa ile kopan iletişimimizi yeniden kurulmasını amaçlar. İnsanlık adına bir şaman duası şöyledir
“Biz dua ediyoruz, Orta dünya temizlensin, kötü şeyler orayı terk etsin, toprak kirlilikten ve pislikten temizlensin.”
Gücünü kötülük için kullanan, kötü ruhlara hizmet eden şamanlar da yok değildi. Buna rağmen genel anlamda eski çağlardan beri bu özelikleri taşıyan şamanların, toplumu insanları kötü ruhlara karşı koruması için var olduğuna inanılmış. Onları bazı dönemlerde istemeyen yöneticiler de olmuş. İstememelerinin nedeni farklı inanışlar, değişen toplumsal ve ekonomik düzen, kendilerinden başka hiç kimsenin güçlü olmasını kabul etmeyişleri olarak sıralayabiliriz.
Şamanlar, yaşadıkları toplumun yeni bir dini kabul etmesinden etkilenmiştir. Şamanlık inancının kabul edilen yeni dine göre biçimlendiğini anlatan kaynaklar var. Şu yaşanılan olay ise şamanların varlığından rahatsız olan beyin, kendi dini inanışından farklı bir anlayışa hoş görüsünün olmadığını anlatıyor.
Altaylar’da 17. Yüzyılda Kalpas isimli bir şaman yaşıyormuş. Buda dinini yaymaya çalışan Oyrot Beyi, Kalpas’ı ateşe attırmış. Kalpas havaya uçmak istemiş. Uçamamış. Yanındaki diğer şamanda bir türlü uçamamış. Buna rağmen Kalpas ateş sönünceye kadar içinde kaldığı halde yanmamış. Diğer şamanı da kurtarmış. Oyrot Beyi, Kalpas’ı yeniden ateşe attırmış. Ateşi körüklemişler. Şaman yine yanmamış. O zaman bey, ona: “Güneşte yanmayan boz taş, ayda yanmayan altın taş” demiş. Onun büyük bir şaman olduğuna inanmış.
Şaman Kalpas, güçlü bir şaman olmasaydı ne kendini ne de yanındakini kurtarabilirdi. Şamanlar gücünü; iyiliği simgeleyen ruhlarından, yeteneklerini insanları iyileştirmek için kullanmasından, kötülüklerle savaşmasından alır. Şamanın zaferi, iyiliğin kötülüğü yenmesidir. Yaşadığı toplumdaki insanların iyiliği, onları hastalıklardan kurtarmak için var olan Kalpas, zalim yöneticiye dersini vermiştir. Günümüz insanlarına bir mesaj göndermiş sanki… İyilik yapıyorsan, insanlar için çabalıyorsan inandığın yolda yürümekten, gerektiğinde yanmaktan korkma. Ateşin üstüne sen yürü korkusuzca… Tıpkı Mavi Gözlü Dev Nazım Hikmet’in dediği gibi: “Sen Yanmasan… Ben Yanmasam… Nasıl Çıkar Karanlıklar Aydınlığa…”
O dönemdeki toplum yaşayışı çoktan değişti. Kötülüklerden beslenenler var olmaya devam ediyor. Halkın kötülüğünü istercesine bir takım davranışlarda bulunan, bu yönde kararlar alan Şaman Kalpas’ı ateşe atan zalim bey gibi kimseler var. Onların; yönettiği ülkeyi adeta insanların gözünün içine baka baka ateşe attığına, şamanların koruyup kolladıkları doğayı katlettiklerine, birlik ve beraberlik yerine nifak tohumu ettikleri gibi kabul edilemeyecek hareketlerine tanık olmaktayız.
Bütün olan bitene karşı birer Şaman Kalpas olmalıyız. Ben artık Anadolu’nun bir köşesindeki eve şehit ateşinin düşmesini, ulusal servetimiz ve dünyası mirası olan ormanlarımızın alevler içerisinde kalmasını, ülkemin ateş hattında bulunmasını istemiyorum.
Sadece istemekle de kalmayacağımı belirtiyorum. Daha güzel yarınlar için Kuvayi Milliye ruhumla çoban ateşini de yakmaya hazırım. Ya siz, ateşler içinden çok daha güçlü çıkmaya var mısınız?