Merhabalar
İlk yazımın ardından özelden soranlar oldu nereden çıktı bu şaka hikâyesi?
Facebook’da bir yazı paylaşmıştım ŞAKA GİBİYİM diye. Coşkun kardeşim sağ olsun yazmaya devam et deyince buradayım işte.
Sizlerle o yazıyı ve Coşkun Yaman’ın Pozitif Virüs yazısını tekrar paylaşayım da öncesinde ne olmuştu kısmını şimdilik geçelim…
İşte Facebook sayfamda paylaştığım yazı ve Coşkun Yaman’ın yazısı:
…
ŞAKA GİBİYİM
Öğretmenim diye atandım kantinde çalıştırıldım. Kız Meslek Lisesi bizimdir önemlidir kapıları kapatılmasın diye debelenirken kendimi kapının önünde buldum.
Çıraklık eğitime geçişim muhteşem oldu, kapılarda karşılandım, ustalar ‘Sen pilav pişirebilir misin’ dedi.
Aman ustalardan az bilmeyeyim korkusuyla İzmir’de pastahanelerde, İzmit’te ekmekçide çıraklık yaptım, Van’da tandır ekmeği çalıştım.
Çıraklık Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlıyken Kız Teknik Eğitim Genel Müdürlüğüne, Kız Tekniğe geçtiğimde de Çıraklık Eğitime Modül yazıp incelemelere görevlendirildim.
Debelene uğraşa “Meral Hoca” oldum, başım bulutlara karıştı sen misin havaya giren; Bakanlığım alan değişikliği yaptı, bölüm şefi olduğum okulda norm fazlası kaldım. Bölüm şefi olduğum alanda kadrolu öğretmen açık, ben bölüm dışıyım.
Yeni alanımda il içi 7 öğretmen açığı var, pat iki okula görevlendirme çıktı.
Karesi Kız Meslek Müdürüm sevgili arkadaşım Çiğdem BOYAR beni kadroya aldı ancak velakin gene iki
okulda görevlendirmem devam.
Okullarda alan öğretmeni eksik, bende alan tecrübesi yok. Tencere tabaktan tüpe pipete geçmişim.
Hadi her gece dersi çalışıp anlatmak neyse de laboratuvar deneylerinde uygulamalar ne çalışırsan o oluyor, O da bende olmuyor, bana uymuyor. Ben hakim değilsem tüm konulara yeterli gelmiyorum kendime… Sinmedi içime emekli oldum.
Okulun ilk emeklisiyim derken müdürüm uçtu melek oldu, okulum kapandı, Karesi Halk Eğitim oldu.
İlk Tek Son emekliyi kim bilir kim listeye alır? Hiç kimse…
Herkesin öğretmeni olup kimsenin emeklisi değilim.
Şimdi kurdum bir dernek bebek yapıyorum bebek…
…
Karesi Kız Meslek Lisesi öğrenci ve öğretmenleri 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde duygulu anlar yaşadılar. Okulun başarılı öğretmenlerinden Meral Taşlı emekli olurken, öğrencileri tarafından alkış ve gözyaşları ile yeni yaşamına uğurlandı.
Meral Taşlı 30 yıllık meslek yaşamı boyunca toplumun tüm kesimlerine öğretmenlik yapmanın onurunu yaşadı. Anaokulunda, ortaokulda, lisede , çıraklık eğitim merkezinde, hatta orduda ve cezaevinde öğretmenlik yaptı..Halk Sağlığı Laboratuvarında bile çalıştı.
Kız meslek liselerinde 13 yıl yiyecek hazırlama branş öğretmeni olarak çalışan Taşlı, Halk Sağlığı Laboratuvuarı’nda üç yıl görev yaptı. Taşlı, 1994’de kadrolu ve gönüllü olarak çıraklık Eğitim Merkezi’ne geçti. Yüzlerce öğrenciye aşçılığı, fırıncılığı, servisi öğretti.
Subay ve astsubay orduevlerinde ve okulda oluşturulan sınıflarda erlerin mesleki eğitiminde görev alan Taşlı, Türkiye’nin ilk ve tek kadın Cumhuriyet Başsavcısı Işık Keskin Özbay’ın desteği ile cezaevinde erkek hükümlülere ders veren ilk kadın öğretmen oldu. Taşlı, suça karışan, suç potansiyeli olan risk grubundaki gençlere de meslek öğretti.
Yakın arkadaşı Çiğdem Boyar’a “Bir gün müdür olursan seninle aynı okulda çalışırım” diyen Taşlı, bu dileğin gerçekleşmesi ile birlikte bu sözünü de tuttu ve Karesi Kız Meslek Lisesi’nde bir yıl çalıştıktan sonra meslek yaşamına son noktayı koydu.
***
Gerçekten de Taşlı’nın bir çok öğretmene nasip olmayacak bir meslek yaşamı oldu. Ama Meral Taşlı’nın en büyük özelliği insanlara karşı ön yargısız yaklaşımı, yaşama sevinci ve enerjisidir. Bir öğrencisinin benzetmesiyle Meral Taşlı ‘pozitif virüs’tür..
İşte Taşlı’nın ağzından pozitif virüs olayı:
“Bir öğrencim beni, hiç ön yargısız, kendiyle temas eden her canlıya pırıltısından enerjisinden bir şeyler verip, onları mutlu etmekten hiç çekinmeyen, pozitif enerji saçan, saçtığı pozitif enerjiyle insanların geleceğe umutla bakmasına neden olan bir virüse benzetmişti.
Gerçekten yıllar boyunca yapmayı hedeflediğim şey tam da buydu:
İnsanlara pozitif enerji vermeyi başarıp geleceğe umutla bakmalarını sağlamak…
Şimdiye kadar toplumun pek çok kesitinden öğrenci gruplarım oldu. Bana öğretmenim, hocam, şefim, müdürüm ve komutanım dediler. Yıllar boyunca pek çok unvanım oldu. Ama ilk kez virüs oldum.
Ve umarım tanımdaki gibi gerçek bir virüs olmuşumdur”
***
İsterseniz “pozitif virüs” Meral Taşlı’nın anıları ile devam edelim:
“Bir başka öğrencim demişti ki :
Bazı insanlar doğru kulvarı bilmez. Bulundukları kulvarda var olma çabası gösterirler. Siz onlara başka kulvarlar olduğunu da gösterirseniz seçim yapabilirler.
Ben de onlara seçenekler göstermeye çalıştım.
Yaptıklarını onaylamayabilir ve affetmezsiniz. Ama bildiğim bir şey var ki; bir suç için bir ceza verilir. Ancak herkese bir şans verilmesi ve doğrunun gösterilmesi gerekir.
Biliyorum ki onlar aynı yanlışlarla kaldıklarında eylemlerini tekrarlayacaklar.
O zaman karşılarındaki ben, çocuğum, yakınım olabilir.
Neden doğru için deneme yapmayalım?”
***
“İçeridekilerin kursu bitince dışarıdakiler başladı. ‘Bizim Çocuklar’ adıyla bir dernek kuruluyordu. Suçlu veya suça yatkın geçler, kötü koşullarda yaşayan suça itilebilecek çocuklar ve çocukları olan büyükler için eğitim ve meslek edindirme kursları açılacaktı. Kurslardan birisi farklı yaş, eğitim ve kültüre sahip, ortak özellikleri sadece başka şansları pek olmayan kişileri bir araya getiren meslek edindirme grubuydu. Amaç sadece meslek edindirme değil, kendilerine yetmeyi öğretme, güven, kişilik geliştirme ve topluma yararlı hale gelmelerine katkıda bulunmaktı. Yanlarında olmak istedim, öğretmenleri oldum.
Böylece o dönem ki Sayın Valimiz Atıl Üzelgün başta olmak üzere, Başsavcı, Emniyet Müdürü, Belediye Başkanı, Milli Eğitim Müdürü, İş –Kur Müdürü, üniversite, çeşitli kurum ve kuruluşlar olmak üzere pek çok kişinin emek verdiği, ve çeşitli zamanlarda vali bey dahil, mesleğinde uzmanlaşmış bir çok kişinin derslere girdiği ilginç bir sınıfım oldu.
Benim için en büyük mutluluk öğrencilerimizin hemen hepsinin yaşamında bir şeyleri doğruya çevirdiğimizi görebilmek oldu.
Seneler sonra bile karşılaştığımızda gözlerinin parladığını gördüğümde ‘tamam’diyorum. ‘İşte bu bakış senin ödülün..’
***
Yolda yürürken, bakışları delici, görüntüleri kocaman adamlar bana sesleniyorlar:
–Hoop Hocam!…
Eşim diyor ki :
–Seninkilerden birisi bu.
Görmemişsem seslerini duyuruyorlar. Yolda sarılıyoruz bazen. Bazen elimi öpüyorlar. Etraftan bakanlar pek anlam veremiyorlar bu ters görüntüye. Kocaman bir adam minicik bir kadının elini neden öper ki? Öpüyorlar, çünkü onlar benim öğrencilerim.
Yakın çevre artık biliyor. Ve onlar yaşları ne olursa olsun benim çocuklarım. Nerede ve ne yapıyor olurlarsa olsunlar fark etmiyor. Ben onları öylece kabulleniyorum.
…Şimdi herkesin sorduğu soruyu ben kendime tekrar soruyorum:
Bu gruplardan korktum mu? Hayır..
Öğretmenliğini yaptığım hiçbir öğrencimden korkmadım.
Ama yapmayı hedeflediğim çok şeyi yapamadım.
Çaresiz kaldım. Ve yapılacak şeylerin çokluğuyla, yetersizliğin acısından korktum. Keşke… keşke diyemeseydim…” (COŞKUN YAMAN – 25. 11.2010)
Sevgi ve saygılarımla hocam…
Hep var olun…