1980’ler de Avrupa’da esen neoliberal rüzgârların etkisiyle sosyalist sistemin duvarları çatırdamaya başlamıştı. 1989’da önce Berlin duvarı çöktü. Sonrası malum!… Domino taşı gibi düşen düşene…
Kazanan liberal sistemdi…
Sosyalist sistemin çöküşüyle birlikte ideolojik saldırı daha da arttı
Sınıf mücadelesi bitti dediler
Sınıf mücadelesi bittiyse sol da bitmişti!
Sanırsınız yıkılan Berlin duvarının bütün taşları solcu eskilerinin başına düşmüştü
“Sosyalizm bir hayaldi” dediler
Ardından sosyal demokrat kadrolar çark etti;
“Biz emek ağırlıklı kitle partisiyiz” anlayışını terk edip tamamen liberalleştiler
Böylece sosyal demokrat hareketin sağa kayış yolu da açılmış oldu
Peki, sınıf mücadelesi gerçekten bitmiş miydi?
Bu sorunun cevabı için sınıf nedir sorusunu cevaplamamız gerekiyor
Sınıf; gelir dağılımı adaletsizliğinin yarattığı kültür, anlayış, eğitim ve yaşayış farklılığıdır
Zenginle-fakir, cahille-eğitimli, ezenle- ezilen, sömürenle-sömürülenler varsa sınıflar vardır
Yanıltıcı olan soru şu; “Ortada hakkını arayan emek örgütleri varda biz mi görmüyoruz?”
Doğru, mücadele edecek emek örgütlülüğü yok denecek kadar az
1970’lerde ki gibi değil. O zamanki DİSK yok, TÖBDER yok – ÜNİVERSİTE gücü yok, etkin Kooperatifler yok. Tamam, bunlar yok; bunların olmaması solu güçsüz bırakıyor, sol gelişemiyor, tamam da;
Bunlar yok veya yetersiz diye sizin de sağa yanaşmanız mı gerekiyor?
Zenginle fakir varsa, ezenle ezilen varsa, sömürenle sömürülen varsa slogan belli;
“Ne Ezilen Ne Ezen İnsanca Hakça Bir Düzen”
“Toprak İşleyenin, Su Kullananın”
“Emek En Yüce Değerdir”
Üstelik denenmiş ve başarılı olunmuştur
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok