Ayvalık üç gündür bir insanına meraklandı, üzüldü, kahroldu ve sonunda elleriyle yıldızlara uğurladı. Sabahattin Tatar’ı ilk gördüğümde Cunda yolunda, yürüyüş yapan bir ekibin ekip başı olarak yürüyüşüyle ilgimi çekmişti. Şayan’a gayri ihtiyari sorduğumda postacı yürüyüşü demişti. Postacı yürüyüşü de niye her akşam böyle yürüyorlar dediğimde Şayan ve ailesi postacı olduğundan ilk bilgileri ondan almıştım. Sonra yolum Sabahattin hocayla çakıştı ve dost olduk.. Sabahattin hocanın kendisi bir başarı öyküsüydü. Yürüyüş yarışmalarında kazandığı birincilikler artık kanıksanır ve önemsenmez hale gelmişti. Sabahattin hoca Ayvalık’ta Atletizm Kulübünü kurmuştu. 800 lira bütçeli bir kulüp çoğunuz için sorulsa o parayla ne yapılabilir, deyip gülüp geçeceğiniz bir olay olarak değerlendirilirdi. Sabahattin hoca gülmedi. Vazgeçmedi. Evet diyen bir insan değildi. Evet diyen insanların kolaycılığına sığınmadı. Sürece hep hayır ile baktı. Hayır demenin ilk şartı, önünüze çıkan sorunlara teslim olmak değildir. Hayır demek, ben bu sorunu nasıl aşarım diyebilmenin iradesidir. Öyle ya, bu garip spor dalına yoksul çocukları toplayacaksın, o çocuklara spor ayakkabısından, spor elbisesi ve vitaminine kadar önemli eksiklikleri çözecek ve o çocukları Ayvalık’ın poyrazında sabah akşam yürütecek ve yarışmalara hazırlayacaksınız. O çocukların psikolojisini, o çocukların yoksulluklarını, o çocukların sağlıklarını, o çocukların ezikliklerini, o çocukların yenilmeye alışmış ruh halleri yetmezmiş gibi, antrenman sahası olarak seçilen Yunus Emre Parkına kadar binecekleri otobüslere verecekleri parası bile olmayan o çocuklarla yola çıkacaksın ve sonuçta yokluklar içinde yılmayıp kocaman bir başarı öyküsü yazacaksınız.. Ne ile… 800 lira bütçesi olan bir kulüp ile.. Kulübün bir odası var mı(ilk zamanlar yoktu)? yok… Açık arazide soyunup, bir masanın üzerine ve uçmasın diye üstüne taş konan giysilerini orada bırakıp yürüyüş yapan çocuklarla bir mücadeleye girişeceksiniz…
Vecdi abi seni Atletizm Kulübünün üyesi yapalım dediğinde olur hocam, dedik. Sonra gülerek hocam bu kulübün ikinci adamı var mı? diye sorduğumda boynunu bükerek, yok dediğinde çok şey istemiyorum, bir oda ve bu çocukların temel ihtiyaçları karşılansın yeter, diyordu.
Üç yılda toplamda 2400 liralık bir bütçeyle Ayvalık Atletizm Kulübü’nün Türkiye şampiyonu olduğunu biliyor muydunuz… Şampiyon olduğu yıl, çocukları toplamda 100 madalya kazanıyordu. 14 çocuğu Milli Takım forması giyiyor, 6 Türkiye rekoru kırıyordu. Türkiye, Balkan ve Avrupa Atletizm yarışmalarında çocukları hep madalya alıyordu. Madalya işin emeğinin değeriydi ancak ondan güzeli o çocuklar yenebileceklerine inanıyorlardı. Önemli olan buydu. Ben yeneceğim, ben kazanacağım diyebilmekti…
Hoca heyecanla anlatıyordu…
Ayvalık Atletizm Kulübü, tamamı Ayvalık’ta yaşayan çocukların oluşturduğu, aile bağlarıyla birbirine kenetlenmiş bir kulüptür, dediğinde gözlerinde o gülücük ile gelen özgüveni görebiliyordunuz…
Telefonum çaldı, baktım hocam arıyor. Telefonda hocanın sesi buruk geliyor. Bunaldım abi diyor. Çok yoruldum. Biliyor musun abi komşu bir ilçemiz gel bu çabayı bizim burada yap, bütün ihtiyaçları çözelim ve 100 bin lira da hoşgeldin parası verelim diyor. Durdum. Yutkundum. Ne dedin hocam dediğimde; Ben Ayvalık’tan ayrılmam, Ayvalık’ı, çocuklarımı bırakmam, bırakmam da çok yoruldum abi… Bir yemek düzenleyelim mi , düzenleyebilir miyiz dediğinde emrin olur hoca dedik ve Şayan ile o halimizle koştuk, geldik. Kadın arkadaşlarımız ile koşturduk. Geceyi biz bize yaptık. Ergün babayı getirdik, açık arttırmayı ona yaptırdık. Neticede anca 1500 lira toplayabildik. Mahçup olduk.. Ama hocamız öyle sevindi ki gözlerinde yalnız değilim, birileri bizim için çabalıyor diyen o ışığı görünce biz de mutlu olduk…
Küçük paralarla, küçük desteklerle büyük işler beceren bir insandı…
Benim ülkemde “bir” önemlidir. Birin önemi, birin iradesinde kazanma konusunda ortaya koyduğu dirençtir. Bu öyle bir dirençtir ki olayın içinde her daim öne çıkan nokta, “hayır” diyebilmektir. Hayır’ın anlamı güçlükler karşısında yılmadan mücadele edebilme cesaretini hep diri tutabilme gücüdür. Sabahattin hoca böyle bir insandı. Hocanın posta dağıtıcılığında başlayan yürüyüşü ve o yürüyüşü bir iş disiplini içinde yapmanın iradesiyle ortaya çıkan enerjiyi yarışmalara yöneltmesiyle gelen başarıları sonrasında bunu daha da pekiştirmesi ve ülke dışı yarışmalarda birinciliklerle süslemesiyle bir başarı öyküsü olarak kendi ismini öne çıkartırken, hocanın bununla yetinmeyip burada bulunduğu yerde çocuklarımıza bu atletizm dalını öğreterek ve bunun üzerinden onlara yenme özgüvenini vererek bir seçenek üzerinden yaşama hazırlarım diye özetlediğimiz bu duruşuyla Ayvalık’ta “bir”in önemini, değerini, başarı öyküsüyle bize ispatlamış, göstermiş yiğit bir insandır. Sabahattin hocanın önemi, değeri budur. Postacı yürüyüşünden bir başarı öyküsü ortaya çıkarmıştır. Bu öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Üstelik bunu güneşin doğduğu yerden, doğup geldiği ve güneşin battığı yerde yapmıştır. Ve bunu yaparken hangi acıları yaşamıştır, onu bilmiyoruz. Gülen insanlar genelde acıyı gülerek yenmeyi beceren insanlardır.
2014 yılında “Ayvalık Sorunlarını Tartışıyor” sayfası olarak Sabahattin hocayı Ayvalık’ta yılın babası seçmiştik. Çünkü o kendi beş çocuğuna ayıracağı zamandan çalıp, tanımadığı çocukların yaşam mücadelesinde onlara seçenek sunmak için çalışan müthiş güzel bir örnekti…
Yaşar Kemal’in sözüyle hocamızı uğurlayalım…
“O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler.”
Sabahattin hocamızın beyin ölümüyle kalbin durması arasında ki zaman çok az olunca hocamız organlarıyla son görevini tamamlayamadı.
Şimdi bize düşen ilk görev Sabahattin hocamızın ismini bir yere vermek olmamalı… Hocamızın başarı öyküsünü; Van-Ayvalık eksenli filmini çekip bir barış ve emek projesi çekip ülke ve dünyada paylaşmak olmalıdır. Bunu yapmayı becerebilirsek inanıyorum ki bu büyük proje içinde çok şeyin değiştiğini ve güzelleştiğini ve değer kazandığını göreceğiz. İkinci görev Atletizm Spor Kulübü’ne sahip çıkmak ve başarı öykülerini büyütmektir.
Üçüncü görev ise hocanın ismini kentimizde yakışır şekilde yaşatmaktır.
Sabahattin Tatar, Ayvalık’ta bir sevgi okyanusu yarattın ve bu okyanusunda çocuklarımıza yaşama iradesini, kazanma duygusunu ezikliklerini yenerek öğrettin… Kardeşliğin en güzel tohumlarını ektin…
Ayvalık’ı sevdin, biz de seni sevdik ve Ayvalık’ın unutulmazlar tarihinde yerini aldın…
“Dünyayı normal ısıda tutan, gençliğin ateşidir. Gençlik soğursa, geriye kalanların dişleri takırdar.”(Georges Bernanos)
Sabahattin hoca, Ayvalık’ta gençliğin ateşinin soğumasına tek başına izin vermedi.. Onun bizlere bıraktığı en büyük miras budur…
Sevgi ve saygılarımla….