Edebiyatımızın unutulmaz ismi Sabahattin Ali, “Kuyucaklı Yusuf” romanında, 1903 sonbaharında başlayan olaylardan başlayarak, 1. Dünya Savaşı’na, seferberlik yıllarına uzanır. Bütün bu zamanların ana mekânı, Balıkesir’in Edremit ilçesidir. Sabahattin Ali, Edremit’i “Üç tarafını saran Çamtepe, İbramcaköy ve Tavşanbayırı isimli üç yamaca yaslanan büyükçe, şirince bir kasabaydı” diye tasvir eder. Ve “İki küçük dere, kasabanın içinden ve kaldırımlı sokakların ortasından gelerek Aşağıçarşı dedikleri yerde birleşiyor, sonra biraz ilerde kasabayı yalayıp geçen Büyükçay’a kavuşuyordu” diye sürdürür sözlerini.
Bu romanında Sabahattin Ali’nin anlattığı gibi asma bağlarının, bahçelerin arasında eğlencelerin düzenlendiği Edremit’in doğusundaki Cennetayağı’nda günümüzde modern siteler yer almaktadır. Ne yazık ki, Edremit’te her geçen yıl artan nüfus nedeniyle zeytinlikler, incirlikler, mandalinalikler yerini betonlaşmayı güçlendiren bir yerleşim anlayışına bırakmıştır. Oysaki Kuyucaklı Yusuf’un Çınarlı Kahve’sinin, yine bu romanda adı geçen Yakup Ağa Camisi’nin bulunduğu Bayramyeri Caddesi o yıllardaki haliyle ne de güzeldi. O günlerin tanığı olan küçük meydan ve değirmen taşı olduğu tahmin edilen ortası delikli bir taş, romandan bir sahneyi canlandırıverir… “Evin ön tarafındaki meydanda bulgur değirmeni vardı, büyük bir taş çanağın üzerinde, daha küçük tahta kollar vasıtasıyla döndürülen, yine taş bir yuvarlaktan ibaret olan bu değirmeni, tahta kollar vasıtasıyla kadınlar güle oynaşa çevirirlerdi.”
Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali’ye, “Kuyucaklı Yusuf diye biri yaşamış mı gerçekten” diye sorulduğunda şu yanıtı verir: “O bir roman karakteri”. Ve açıklamasına Filiz Ali devam eder; “Aydın Hapishanesi’nde mahkûmlardan birinin anlattığı böyle bir hikâye olabilir. Yağmurlu bir gece köyü basan eşkıyaların bir karı kocayı öldürmesi ve geride bir çocuğun kalması… Fakat zaten bu Kuyucaklı Yusuf’un ilk birkaç sayfasının hikâyesi sadece. Kaldı ki bu hikâyeyi dedem bile anlatmış olabilir. Çünkü romandaki kaymakam Selahattin Bey, bire bir dedem. Şahinde Hanım’da ise anneannemin yansımaları var.”
Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf ‘ta olduğu gibi diğer eserlerinde de Edremit’in o dönemki toplumsal yaşantısını olduğu gibi gözler önüne sermiştir. Buna örnek olarak “Pazarcı” öyküsünü de verebiliriz. Sabahattin Ali, bu öyküsünde çorap kutularının, iplik çilelerinin, kına torbalarının doldurduğu sandığı kiraladığı eşeğe yükledikten sonra, güneş doğmadan yola çıkıp komşu kasabanın pazarına giden adamın hikâyesini anlatmıştır.
Kendisi de henüz çocukken babasına yardımcı olmak için pazar pazar gezip çerçilik yapmıştır. Pazarcı öyküsü, Sabahattin Ali’nin bu anılarının yansımasıdır. O günlerini şöyle anlatır yazar: “Ben de boynuma bir işporta taktım, içerisini öteberi doldurdum. Bizim iyi günlerimizi bilen Türklere görünmemek için bunları Rum mahallelerinde “makaradis kovarikos” diye satmaya başladım. Akşamları babam benim boynumdan işportayı çıkarır, yaşaran gözlerini göstermemek isteyerek yanaklarımdan öper ve hesap görürdü.”
Sabahattin Ali’nin Edremit’i ettiği anlattığı bir diğer öyküsü de “Sulfata” dır. Yazar bu öyküsünde, o zamanları şu ifadeler ile betimlemiştir: “Bulunduğum kasabanın arkasındaki ormanlık bir dağa çıktım… Dağın en yüksek yerinde saatlerce kalıp güzel işlenmiş bir bahçe gibi önümde uzanan ovaya; dağın eteğinde, siyah kiremitli damları, beyaz minareleri, kırmızı tuğladan uzun fabrika bacalarıyla kabartma gibi duran kasabaya; gümüş yapraklı kavak ağaçları arasında kaybolan köylere ve güneşin altında mor bir sise gömülen karşı dağlara baktım.”
Yazarımızın ilk öykü kitabına adını veren “Değirmen” , oldukça etkileyici bir aşk öyküsüdür. Aynı zamanda toplumsal gerçekliğin ustaca anlatıldığı bir öyküdür. Yine Edremit’te geçen Değirmen öyküsü, bir çingenenin aşkını anlatır. Değirmenci’nin tek kolunu değirmene kaptırmış güzel kızına vurulan, çalgıyla yaşamını sürdüren Çingene’nin inanılmaz öyküsünü, henüz okumadıysanız lütfen bulup okuyun.
Balıkesir’in bir diğer ilçesi olan Havran da, Sabahattin Ali’nin birçok dile çevrilmiş olan Kürk Mantolu Madonna romanından esintiler taşır. Romanın başkahramanı Raif Efendi, Berlin’de üzerine titrediği bir aşka düşüp babasının ani ölümüyle Havran’daki zeytinliklere dönmek zorunda kalır. Bütün bir yazı civardaki zeytinliklerde sıkıntıyla dolaşarak geçirir. İşte Havran ilçemiz “Kürk Mantolu Madonna”nın Raif Efendi’sini akıllara getirir.
Kaynaklar: Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf , Değirmen- Bütün Yapıtları , Bütün Romanları- Sabahattin Ali (Yapı Kredi Yayınları) , Atlas Dergisi (Temmuz Sayıs/ 2019 )