Sabaha dökülen ışık
öpüverir sıcacık
alaca karanlığı,
göğüslerinin gülünü
koklayarak uyanırım
aşkı susar ortalık
Bir çağlayan savrulur
mor uçurumlarından,
bir deniz türkülenir
gözlerinin arasından,
gökyüzünün cümbüşleri
kuşlar uyanır sonra
rengi yiter ıssızlığın
(Rüya- Bülent GÜLDAL)
Uyku, günlük çalışmalarımızdan yorulan bedenlerimizin ve sinirlerimizin dinlenme anlarıdır. Bu anlarda vücudun yapı taşları olan hücrelerin daha yoğun çalıştığını, biyolojik varlığımızı, bütünlüğümüzü daha diri kıldığını öğrettiler bize. Dış ve iç organlarımızla dinlenme anına geçtiğimiz, dış uyaranlara karşı savunmasız kaldığımız, disiplinli düşünceden uzak olan uyku sırasında gördüğümüz rüyaların anlamı nedir peki? Birileri, ruhun bedenden ayrılmasıyla yaşanan olaylara rüya derken, kontrolsuz düşünce olduklarında ısrar ediyor diğeri. Din kulvarından bakanlarsa ‘gaip’ten gelen haberler olarak yorumluyorlar bu olayı.
Görülen rüyaların insanın kültürel donanımı ve buna bağlı olarak güncel yaşantısıyla ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz. Oyun çağındaki çocukların isteyip de erişemedikleri oyuncaklara ilişkin olacaktır bu olay. Sınav arefesindeki gencin düşlerini sorular dolduracaktır. Bir alkoliğin, uyuşturucu müptelasının uyku anlarındaki kontrolsuz düşüncesinin içeriğini şişeler, paketler, tozlar oluşturacaktır. Başka rüyalara yelken açsalar da genelde gördükleri özlem duyduklarına dair olacaktır. Günümüze kadar anlamı tam olarak tanımlanamayan ‘rüya’ olgusu, bana göre her canlının geçmiş yaşantısından ve güncel edimlerinden alıyor hızını.
Rüya geleceği haber verebilir mi? Şair rüyasında şiir yazabilir mi? Bilim adamı üzerinde çalıştığı konunun çözülmeyen yanlarını rüyasında çözebilir mi ? Her bireyin bu sorulara vereceği yanıtlar değişik olacaktır. Yine her bireyin bu konuda kendine özge yaşanmış olayları olduğuna inanıyorum. Kendimden yola koyulduğumda, hiç sevmediğim ve yıllarca görmesem asla ne olduğunu merak etmeyeceğim bir kişinin öleceği günü gördüm rüyamda. Kendimle hesaplaşmaya başladım ve insana özge özelliklerin içerisinde önsezi kavramının bulunduğu gerçeği çıktı karşıma. Bir anda aklımıza düşen birisiyle bir yerlerde karşılaşmamızı da bu kavramın içeriğine dahil edebiliriz. Şairin, rüyasında şiir yazmasına gelince, gün içinde kelimelerle oynaşan bir düşüncenin, kafasına taktığı dizeleri rüya anlarına da taşıyabileceğine inanıyorum. Bilim adamlarını da aynı kefeye koyabiliriz; problemlerinin çözümü için uykularından fedakârlık edenler, yorulup da kendinden geçtiklerinde uğraşılarına dair düşüncelerini sürdürebilirler kontrolsüz olarak. Yani disiplinli düşünceden uzak olgularla oluşan rüyalarımızda yine de düşüncenin izleri vardır.
Sabahtan akşama kadar ibadetle uğraşanın rüyası da ibadete dair olacaktır. Böyleleri, kontrolsüz düşüncelerinde, yani rüyalarında gördükleri her olaya kutsallık yüklemeye çalışacaktır. Tarihin sayfaları bunların maceralarıyla doludur; savaşları rüyalarına göre başlatanlar, iyiyi kötüyü rüyalarına göre ayırd edenler hatta hiç bir somut delile dayanmadan yalnızca rüyasını dayanak yaparak insan öldürenleri birileri bugün bile haklı görürken, aklın kılavuzluğunu ilke edinenlerse, insanlık ağacının karmaşasına bakarak hüzün duyuyor sadece.
Ömürlerimizin üçte ikisinin uykuda geçtiğini biliyoruz. Her uyku anında, ne kadar deliksiz uyuduğumuzu söylesek de, rüyalar görüyoruz. Anımsadıklamızı bir yerlere not düşebilsek, ne ilginçlikler çıkar kaşımıza. Hiç kimsenin böyle bir eyleme kalkıştığını sanmıyorum. Bu yönden baktığımızda rüya olgusunun genelde umursanmadığı gerçeği çıkıyor karşımıza. Uyku alemi bir dinlenme anı olarak algılanıyor sadece. Bir zamanlar, rüya yorum kitaplarının üst üste baskılar yaptığını göz önüne getirirsek, hayata ve varlığına dair biraz daha bilgilenen insanın yorumlardan yola koyularak yaşantısını biçimlendirmekten kaçındığını görüyoruz.
Birileri rüyaları psikolojik, fiziksel, kimyasal kaynaklı olarak ayırsa da hepsinin başlayıp bittiği yer beynin rüyalara ait bölümüdür. Yani insanın duyuları içerisinde dönüp duran olayların bir şekilde dışa vurumudur. İnsanın inanış ve yaşayış biçiminin, kültürel yapısının göreceği rüyaların içeriğini az ya da çok belirleyeceğini söylemiştim. Üç değişik kültürden insanı ele alıp düşünelim bir an; şairin, bilim adamının ve bir din görevlisinin gördüğü rüyayı yorumlayışı bilgi birikimlerine göre olacaktır elbette. Şair kelimelerin harmanında dolaşırken, bilim adamı hipotez-hüküm-ispat üçgeninde dolaşacaktır. Dinin kulvarında gezinense salih ve şeytani rüyalardan söz edecek, kutsal kitabın ayetleri arasına çekmeye çalışacaktır dinleyenini. Ve diyecektir ki, insanda hayvani ve insani ruh olduğundan görülen rüyaları bu iki olguya göre yorumlamak, kategorize etmek gerekmektedir. Bu son tanımlamaya göre, hayvanların, örneğin bir köpeğin gördüğü rüyayı nasıl tanımlamalı? Din adamının bu soruya vereceği yanıt kendince olacaktır elbet. Bana göreyse, kafatasının içerisinde fındık kadar beyni olan bütün canlıların rüya görebileceği gerçeğidir. Bu durum, kontrolsuz düşüncedir. Disiplinden uzak, ardışık olmayan, kuralsız düşüncedir. Anlam aradığımız rüyalamızın genlerimizle ilintili olduğunu sanıyorum. Şimdilik tam anlamıyla tanımlanamayan bu gerçekliğin, gelecekte bütün gizlerinin ortaya çıkarılacağına inanıyorum. Bu noktada önseziyi ayrı tutmakta yarar olduğunu düşünüyorum. Önsezi başlı başına bir araştırma konusudur çünkü. Yeni düşlerde, düşüncelerde buluşmak üzere hoşça kalın…