Romanya’da 1600 yılında, bir erkek Roman bir at ile eş değer görülmekteydi. 1682’de; bir Roman kadın, tayları olan iki kısrak değerindeydi. 1760’ta üç Roman bir ev ediyordu. 1814’te ise Snagov Manastırı’nda bir Romanın 4 bufalodan hiçbir farkı yoktu. Gazetelerde Romanların köle olarak satılma ilanları ve düğünlerde çeyizin bir parçası olarak verilme durumu gibi insanlık ayıbını oluşturan gelişmeler de yaşandı.
1889’da Almanya’nın Bvyere eyaletinde “Polis Çingene İşleri Merkez Ofisi” kuruldu. Burada müdürlüğü getirilen Alfred Dilmann, Romanlar hakkında her türlü nitelikte bilgi toplama, alenen ve açık fişleme yapmakla görevlendirildi.
1905 yılında, Romanların doğumlar, evlilikler ve ölümleri gibi bilgilerini içeren bilgilerin yer aldığı “Çingene Kitabı” yedi bin kopyayla baskıya sunuldu. Bütün bu gelişmeler, Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin Romanlar için uygulayacağı yol haritasını oluşturdu.
Bu yöndeki uygulamalar 1911 yılında, Bavyera’daki tüm Romanların parmak izi alınmasıyla başladı. Ardından, Temmuz 1926’da Gezgin Çingeneleri tembellerle bir anan, gezgin çingeneler ve tembeller yasası çıkarıldı. 1933’te Naziler, iktidara geldi. Eylül 1935’te Nürnberg Irk Yasası biri ve Alman Kanını ve Onurunu Koruma Yasası’na Romanlar dâhil edildi. Daha sonra da Çingene tanımı tüm Romanlar için de kullanıldı. Öjenik olarak da bilinen ‘’ırksal hijyen’’ Romanlar üzerinde de uygulanmaya başlandı.
1936 yılında, Naziler Almanya’daki polis gücü SS şefi Heinrich Himmler’e bağlandı. Romanlara yönelik polis politikası merkezileşti. Çingene İşleri İşleri Merkezi Ofisi, Münih’ten Berlin’e taşındı. Çingene sorunlarının bastırılması için ‘’Riech Merkez Ofisi’’ kuruldu.
Yine aynı yıl Ritter, Sağlık Bakanlığı’ndaki Irksal Hijyen ve Demografik Biyoloji Araştırma Merkezi’nin müdürlüğüne getirildi. Ritter, Romanların yüzde doksanın melez kanı taşıdığı, bu yozlaşmış kanın suç özelliklerini taşıyabileceği ve bunun da Almanlar için bir tehlike oluşturabileceği sonucuna vardı.
1936 Olimpiyat Oyunları’nın açılışından kısa bir süre önce polis, tüm Romanların tutuklanmasını emretti. Tutuklanan Romanlar, belediyelerin oluşturdukları toplama kamplarına gönderildi. 1935-1938 yılları arasında başka şehirlerde kurulan Çingene kampları, soykırıma giden yolda bir ön aşamaydı.
21 Eylül 1939’da Reich Güvenlik Ana Ofisi, 30 bin Alman ve Avusturyalı Romanı sürgün etmeyi planladı. Ama üst düzey yetkililer buna onay vermedi. Mayıs 1940’ta iki bin beş yüz Roman Batı Almanya’nın Lublin Bölgesi’ndeki çalışma kamplarına sürüldü.
1942 yılının başlarında, çalışma kamplarında sağ kalan Romanlar Chelmno’daki ölüm merkezine gönderildi. Ve karbon monoksit gazı ile zehirlendi. Aralık 1942’te ise Himmler, tüm Romanları sınır dışı etti. Toplama kamplarına gönderilmesini emretti. Yaklaşık olarak 23 bin Roman ve Sinti Auschwitz’de öldürüldü.
Dr. Josef Mengele, Auschwitz’te tıp araştırmaları için görevlendirildi. Kendisine tıbbi deneyler için insan seçme yetkisi verildi. Buna dayanarak Mengele, Çingene aile toplama kampından olan ikizleri ve cüceleri deney konusu olarak seçti. Yaklaşık üç bin beş yüz çocuk ve ergen Roman, tıp araştırmaları için denek olarak kullanıldı.
Temmuz 1944’ten Eylül 1944’e kadar, deniz suyu içilebilir hale getirmenin yöntemlerini incelemek için Dachau toplama kampında deneyler yapıldı. Yaklaşık doksan Roman’dan oluşan bir grup yiyecekten mahrum bırakıldı. Dr. Hans Eppinger, tarafından kendilerine içecek olarak deniz suyundan başka bir şey verilmedi. Bunun sonunca Romanlar yaralandı. O kadar susuz kaldılar ki, içilebilir su elde etmek için paspaslanmış yerleri yaladıkları gözlemlendi. (Devam edecek.)