Geçenlerde bir haber yayınlandı ulusal gazetelerde.
Buna göre 121 devlet üniversitesine 2021 yılı için 45,3 milyar TL ödenek ayrılmış.
En çok ödenek ayrılan üniversite Ankara Üniversitesi.
O’na ayrılan ödenek: 1,4 milyar.
Oxford Üniversitesi’nin bütçesi ise tek başına 62 milyar TL.sından fazla.
Tüm Türkiye’deki 121 üniversiteye bakın; Oxford’a bakın:
121, 1 bile etmiyor.
Neden bu haldeyiz; bir gösterge midir?
Evet göstergedir.
Çünkü üniversitelere yeterli kaynak ayrılmazsa üniversite kendini bile geliştiremez, bilimsel çalışma yapamaz, kaynak bulamaz…
Kendine yetemeyen üniversite, ülkeye de bilimsel ve yükseköğretim anlamında beklenen katkıyı sağlayamaz.
Sonra elbette dünya üniversiteleri sıralamasında ilk 500’lere giremeyiz.
Aynı durum ilköğretim ve lise aşamaları için de geçerli.
Eğitime yeterli kaynak ayırmıyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi 2020 yılında merkezi bütçenin ancak %11,45’i.
Bu kadar genç nüfus varken ve gelecek eğitime önem veren ülkelerin sırtında yükselecekken bizdeki öğrenci ve öğretmen kitlesi için bu bütçenin yetersiz olduğu da açık.
Haliyle…
İlk ve orta öğretimde yetersiz eğitimle üniversiteye geçen öğrencileri ve yine yetersiz yüksek öğretim ile ne kadar işsiz diplomalımız olduğuna ilişkin rakamlar da sık sık basına yansıyor.
Bu “eğitimi önemsememe” ortamında zaman zaman ama gittikçe sıklaşan şekilde rektörlerin reaktöre dönmesi çok mu akıl dışı?
Her şeye rağmen Türkiye’nin zehir gibi beyinleri mevcutken rektörlük gibi çok önemli bir makamda bile liyakat arka plana itildiğinde bakınız nelerle karşılaşıyoruz.
Diyor ki rektör ve bazı akademisyenler:
“Rektör ve akademisyenler için kep değil sarık daha uygun olur, sayın rektör arkadaşlarıma arz ederim.”
“Erkeğin isteğini yerine getirmeyen kadın , Allah’a isyan etmiş sayılır.”
“Süperman diye bir şey yok, hayal kahramanı. Ama süper kadın diye bir ırk var. Ve bu da 13-16 yaş arasında, istediğiniz doktora sorun, 12-17 de olur. Muazzam rejenarasyon kabiliyeti var, vücudu mükemmel.”
“Yabancı bir kadının elini tutmak ateş tutmaktan daha korkunçtur.”
“Elazığ’da deprem, çocuk yaşta evlilikler yasaklandığı için oldu.”
“15 yaşında kızlar evlenebilir.”
“Laiklik en büyük tehlikedir.”
“O…musun, pavyon mu burası?” (Kıyafetini beğenmediği öğrencisine hitaben)
Ve daha nicesi…
Rektörlerin ve akademisyenlerin patlamaya hazır reaktör haline gelmelerinin sebebi eğitimi önemsemememiz, liyakatı es geçmemiz olabilir mi?..
Dünyanın hangi ülkesinde akademisyenlerden böyle cümleler duyabilirsiniz?
Başa dönelim…
Oxford’un bütçesine bakın…
Oxford’un ürettiği yayınlara ve bilimsel çalışmalara bakın…
Bizdeki 121 üniversitenin bütçesine bakın…
İyileri, gerçek bilim insanlarını sonsuz minnetle tenzih ederek söyleyelim; bizdeki bir kısım rektörün ve akademisyenin ağzından çıkanlara bakın…
Neyle açıklayabiliriz?
Neyle açıklanabilir?
Hangi akıl izah edebilir?