featured
  1. Haberler
  2. EĞİTİM
  3. RAMAZAN DİKMEN- Uğur SATILMA

RAMAZAN DİKMEN- Uğur SATILMA

“Öldü. Ölmüş. Aramızdan ayrıldı. Sizlere ömür. Onu kaybettik. Acı kaybımız. Dilin alışkanlıkları karşısında raha­tına düşmüş zihnin kanaatkâr suskunluğu.” Ne de güzel ifade ediyor, “Afife Abla’nın İncileri” adlı öyküsünde Ramazan Dik­men malum son karşısındaki teslimiyetimizi. Biz bu sefer ak­sini yapalım, ölümün ardından zihnimizde beliren basmaka­lıp kelimeler yerine daha farklı cümleler kuralım ve yâd edelim. 1997 yılında aramızdan ayrılan Ramazan Dikmen’i ölümün buruk tadıyla değil varlı­ğının şu dünyada bıraktığı hoşluğuyla, Dursunbey için güzel anlamıyla elimizden geldiğince anlatmaya çalışalım.

Yarım kalan ve en verimli çağında son bulan bir ömrün ardından biraz hayıflanacağız, üzüleceğiz ama hikâyenin sonu yine bildik olacak.  Dursunbey’in Karyağmaz köyünden, içimizden çıkıp kısacık ömründe, şu fani dünyada büyük iz­ler bırakan Ramazan Dikmen ile sonuna kadar gururlanaca­ğız.

Son dediğimize de bakmayın, dil alışkanlığı. Vefatının üzerinden geçen zaman belki zihinlerde kalanları silikleşti­riyor. Artık kimse Ramazan Dikmen’i karmaşaya aldırmadan bir köşe başında kitabına dalarken görmüyor. İnandığı de­ğerleri savunurken sakin birinin nasıl ateşli bir ruh haline büründüğünü kimse bilmiyor.  Bildiğimiz, ömrünce biriktir­diği ve eserlerinde nakış nakış işlediği hüzünlü varlığının ya­zıya dökülmüş, insan ömrüyle sınırlandırılmayacak hali.

1974 yılında Akşam gazetesinin okuyucu köşesindeki “Sizden Gelenler” bölümünde ilk yazısı yayımlandığında bambaşka bir dünyanın kapıları açılmıştı Ramazan Dik­men’e. Yazısını gazetede gördüğünde dünyalar onun ol­muştu. Defalarca okudu, durdu tekrar okudu. Öylesine eşsiz bir andı ki yaşadıklarının tatlı bir rüya olmasından korkup aynı yurtta kaldığı Dursunbey’den arkadaşı Mehmet Ruhi Yılmaz’a da heyecanla iki üç kez okuttu. Olmuştu işte, kuş uç­maz kervan geçmez Karyağmaz’dan gelen bir genç koskoca İstanbul’a meydan okuyordu.

Onun yazar olma yolundaki serüveni kendisini tanı­yanlar için çok şaşırtıcı bir durum değildi. Okumaya karşı öy­lesine bir iştahı vardı ki, bugün bile Ramazan Dikmen kalın çerçeveli gözlükleri ve elinden eksik olmayan kitaplarıyla hatırlanır.  İstanbul İmam Hatip Lisesinde eğitim görürken sekiz yüz öğrenci ile birlikte kaldığı İbnülemin Mahmut Ke­mal İnal Yurdu’nda, yemek ziliyle oluşan insan seline kita­bıyla kendini atıyor, yemekhaneye kadar akıntıya karşı gel­meden huzur içinde kitabını okumaya devam ediyordu. Ye­mek esnasında ise tabağa doğru yapılan, dikkatini dağıtan iç­güdüsel hamlelerden sonra tekrar masanın üzerinde açık olan kitabına yoğunlaşıyordu. Okumak onun için bir anlamda biriktirmek, yazarlık alt yapısının sağlam temelle­rini oluşturmak demekti.

Ramazan Dikmen özelikle lise 3. ve4. sınıflarda ders dışında kadim dostu Mehmet Ruhi Yılmaz ile konferanslara, sinema ve tiyatro gösterimlerine gidiyor, İstanbul’un sosyal hayatının nimetlerinin tadına sonuna kadar varıyordu. O dö­nem iki yıl boyunca Devlet Tiyatrosundaki oyunları hiç ka­çırmadan takip etmişlerdi. Şüphesiz gençlik dönemindeki zengin birikiminin ona gelecekte büyük katkıları olacak, öy­külerindeki zengin anlatım ve eşsiz kurgusunun alt yapısını oluşturacaktı.

Mavera, Yönelişler ve 1990-95 yılları arasında bir grup arkadaşıyla birlikte çıkardığı Kayıtlar dergilerinde hikâye, deneme ve yazıları yayımlandı. İlk kitabı “Kıyıya Vu­ranlar” ise ölümünden bir yıl önce 1996 yılında basıldı. Daha sonra “Afife Abla’nın İncileri” kitabını da dünya gözüyle gördü.

Zihninde öykülerinin yüzlercesi tasarım aşamasında ya da doğmamışken kendisiyle birlikte sonsuzluğa yürüdü. Potansiyelinin en üst sınırının ne olduğunu bilmiyoruz. Bir hikâyecinin sanatında zirve yapacağı ve engin deneyimlerini aktaracağı olgunluk dönemlerini görememek onu sevenlerin içinde büyük bir ukde. Ortaya çıkardığı az ama öz yapıtları bu haliyle bile onu geleceğe taşımaya yetecek değerde. İşte bu yüzden bize kalanla, elde olanla yetineceğiz ve kıymetini bileceğiz.

Kıymet bilme demişken, ilçe de bir dönem gündeme gelen “Ramazan Dikmen Öykü Günleri” yapma fikri hala ha­yata geçirilebilmiş değil. 10 Ocak 2014 yılında Mehmet Akif Kültür Merkezinde yapılan anma etkinliği ile belki yılların özlemi bir nebze giderildi ancak Ramazan Dikmen gibi de­ğerleri geleceğe taşımak için daha düzenli organizasyonların yapılması ve yeni nesle model olarak sunulması gerekmek­tedir. Gençlerimizin peşinden gideceği hayallerin Ramazan Dikmen kadar kendilerine yakın ve gerçek olması gereklidir.

Ramazan Dikmen’i Karyağmaz köyünden ba­ğımsız düşünmemek la­zım. Karyağmaz, Dursun­bey’deki en ücra yerle­şimlerden biri olmasına rağmen öylesine farklı ve potansiyelli bir köydür ki şimdiye kadar ülkenin kaderine etki edecek bir­çok siyasetçi, gazeteci ve yazarı içinden çıkarmış­tır. Bunun dışında eği­time büyük bir ilgi vardır. Tıpkı Naipler köyü gibi insanlar genellikle nite­likli seçenekler için farklı yerleşimlerin yolunu tutarlar. Ra­mazan Dikmen gibilerin keşfetme sürecinde etkilendiği, ya­şam algısını biçimlendirecek bir toplumda kendini bulması ve önünün açılması çok da şaşırtıcı bir durum değildir.

Ve artık son, bir yazarı an­latmaya çalışmak çok zor­muş. Ama onu tanıdıktan sonra artık öğrencilerime gözlerinin önündeki değeri göstererek: “ Bir Ramazan Dikmen varmış, büyük adammış, sizden biriymiş, oluyormuş işte!” demek çok ama çok kolaymış. Huzur içinde uyusun…

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
RAMAZAN DİKMEN- Uğur SATILMA
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 14 Mart 2020, 09:21

    OKAN OKTAY

    Cevapla
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!