RADYO AGA , KARA TAHTA, OKULA İLK ADIM

Yayınlanma Tarihi :
RADYO AGA , KARA TAHTA, OKULA İLK ADIM

Henüz heceleyerek okuyorum.
İlk öğretmenim annem. Okul çağım gelmedi ama annem bana okuma yazma öğretiyor. Okula gitmek için can atıyorum , beni bu konuda dinleyen yok.. Babam bu konuda tavrını koyuyor.
– Okula seneye geleceksin!. Yaşın daha çok küçük .
Emri veren babam , başöğretmen. Beş sınıf bir arada okutuyor.
Babam yaşım küçük diyor ama ben iki erkek kardeşimin ablasıyım.
Zeki henüz bebek , Raif ile ben büyüğüz.
Evdeki çocukça yaramazlıkları inadına yapıyorum sanıyor annem ve babam. Yaramazlıkta sınır tanımıyoruz kardeşimle. Biz çocukluğumuzu yaşıyoruz. Sıkıntılı durum oluştukça , çareler aranıyor.
Zeki’nin salıncağına biniyoruz. Annem – babam ses çıkarmıyor.Salıncağın bir resminin olmayışına şimdi üzülüyorum. Salıncak deyip geçmeyin. Ahşaptan yapılan kenarlarında el oyması kurt figürü var , karşılıklı koşuyor gibiler. Raif’in ve benim kurtlarım ayrı ayrı. O köşe senin , bu kenar benim.
Havalar soğudukça sokağa çıkmamız çok sınırlı oluyor. Yalı kahve denilen köy meydanına her gün oynamaya gidişlerimiz azalıyor. Evde iki gaz ocağımız var. Birisi fitilli “hökü” marka. Diğerinin üzerindeki yazıları okuyamıyorum. Annem “hökü” markasının okunuşunu öğretiyor.
Yaramazlıklarımızdan bunalan babam, çözüm buluyor. Onca haşarılığımıza karşın hiç azarlanmıyoruz.
Çözüm; çok eğlenceli.
Babam , küçük bir kara tahta yaptı kendi elleriyle. Renkli tebeşirler bir kutuya konuldu. Tahta maşınga sobanın kenarına yerleştirildi. Kardeşimle tahtayı bölüştük. Ben önce annemin bana öğrettiği hecelerden yazmaya çalışıyorum. Babam okuldan fiş getiriyor. Bir zarfın içine fişler konuldu. Zarfın ve sarı samanlı defterimin üzerine adımı babam özenle yazdı. Kardeşim Raif’e fiş yok. Üç tekerlekli bisiklete salonda binmemize izin veriliyor. Bisiklet Raif’in. Kış gelince koca salon bizim oyun sahamız oluyor. Küçük ve biraz daha büyük içi dolu iki topum var. Onlarla salonda oynamanın keyfi ve tadı yok. Kış gitsin diye bekliyorum.

Başöğretmen Mehmet Hayati Köseley.
Balıkesir / Naipli Köyü İlkokulu. Yıl 1956.

***

Annem yeni sözcükler yazdırıyor , heceleyerek okumak için çabalıyorum. Rüyalarıma giriyor. Okula gidişimi ve okuyup yazmamı hayal ederek tahtaya yazıyorum. Fiş zarfının üzerindeki adımı soyadımı ezbere yazabiliyorum artık.
Radyoyu açıyor annem.
– Hadi bakalım AGA bugün güzel şarkılar , türküler söyle bize.
Şaşırıyorum , annem radyoya aga diye sesleniyor.
Halbuki köyde çocuklar büyük erkek kardeşlerine ” aga ” ya da ” agacık” diye sesleniyorlar.
Kuş Alilerin Naime abla abisine seslenir , her gün duyarız.
– Agaaaa , ay aga.. Agacık gene duymadı beni. Ben dama girmecen bugün. O baksın mallara.
Naime abla ile kardeşinin hayvan bakma savaşını en ince ayrıntısına kadar anımsıyorum.
İnek sağma yüzünden nöbetleşe yapsınlar diyen annemdi. Didişmeleri bitmişti. Bir gün Naime abla , bir gün kardeşi sağıyordu inekleri.
Köyde sığırtmaç tutulur. Hayvanları o otlatmaya götürürdü.
Annemin agası radyo , nasıl oluyor bu böyle ?

– Anne , radyo aga değil ki. Aga Kuş Ali’nin oğlu.
Annem kahkahalarla gülüyor. Sarılıyor bana. Akıllı bıdığım , gel bak , radyonun markası ” aga” .
O gün okudum ve yazdım.
Radyo aga.
Babam okuldan geldiğinde , ben okuyorum , yazıyorum , yarın ben de seninle gelem mi ?
Babam kıramadı beni. Tamam yarın seni de sınıfa alayım. Sevincimden zıpladığımı anımsıyorum.
Radyo aga , benim okula ilk gidişimin markası.

Kar yağmıştı, köyün her yeri beyaza bürünmüş okul binası ile bitişik okul lojmanı tamir edilecekti.
Babam ustalar bahara burada dedi.
Lojmanın tavanı çok yüksek yapıldığından , çatısı daha aşağıya indirilecekmiş. Aklımda kalan bu. Balıkesir Koca Avşar Köyü’nden Osman Usta ve Muharrem Usta yaza çıkıp geldiler. Biz o sırada eşyalarımızı okul binasına taşıdık. Kurtdereli İsmail Kandemir dedemizin evine taşındık. Hatice ninemiz ve evlatlığı Mustafa Abimiz ile geniş bir aile oluştuk. Kısa sürede çatı aşağıya çekildi ve lojmanın tavanı daha yakınlaştı. Evimiz o kış daha sıcak oldu.
Lojmanımız daha sevimli bir hale geldi ama , o yıl babam askere gitti.
Biz okul lojmanını boşaltıp köy içindeki Medine ninemizin evine taşındık.
Babam Ankara / Polatlı Topçu Okulunda Yedek Subay Öğrencisi olarak asker olmuştu.
Yalnızdık. Annem bizimle kucak kucağaydı. O kışı Medine ninemizin yanında geçirdik.
Oyun alanımıza , Yalı Kahve denilen köy meydanına daha yakındık.
Erkeklerin arasına katışan kardeşim Raif med- galak , aşık oyunlarını oynamayı öğrenmişti.
Ben de kızlarla birlikte sek sek , mollik ( dokuz taş) oyunlarına katışıyorduk.
Kızlarla Çal tepesine çıkıp , kaya kınası diye yosunlardan elimize kına yakıyorduk.
Evimizin yakınındaki fırın önüne pide almak için köy çocukları ile bekleşiyorduk.
O mis gibi pidelerin kokusunu unutamıyorum.
Sıcacık Anadolu paylaşımının insanca bölüştüğü ekmeğini nasıl unutayım.
Dostluğun ve kardeşliğin Türk kültürünün en sıcacık olanı bu imiş.
Pide dağıtmak bahanesiyle biz çocukları sevindirmekti , asıl olan.
Annem öyle diyordu. O pideyi verene teşekkür etmek için annem bizi sıkıca tembihlerdi. O hep aklımda.
– Ölmüşlerinizin ruhuna gitsin , kabul olsun. Ambarınız dolu olsun.
Dualar ve dilekler çok önemli.
( Şimdilerde daha iyi anladığım , özlediğim güzellikler.)
Çocuk yüreğimize annemin tembihlediği , bize öğretmek için didindiği Türk kültürü ve Anadolu insanlığı.
En çok babamla ilgili sofradan sonra duamız aklımda.
– Allah bereket versin , babam askerden çabuk gelsin.
Babama yazdığım ilk mektubuma yanıt gelmişti. Büyük harflerle yazdığım o mektubun içindekiler kısacıktı.
” Babacığım , seni özledim. Bana büyük top al. Artık okuyorum. Yazıyorum. Kardeşlerime bakıyorum. Annemi üzmüyorum ”
Kızın Fatma Zehra.

” Öğretmenler günümüz kutlu olsun. ” 

YORUM YAP