Yaşam neden her geçen gün daha itici ve irkiltici olmak zorunda bilmiyorum. Yaşlanmak mı aksiyondan uzaklaştırıyor, metodik kalmayı zorluyor düşünüyorum ama yaşanan ve yaşatılanlar olacak gibi değil.
Çocuklarla hafta içi Avlu’da bir konsere gittik, biraz erkendi bişeyler tüketelim dedik.
Kızım çok bilinen ve bizim gibi modellerin varlığına uyuzlandığı bir zincir kafeye gitmemizi önerdi.
Etrafa bakınırken adı iddialı bir mekan gözüme çarptı.
1919 Kocatepe vay anasının metafora bak.
Ayrı ayrı okusan her kelimeye ayrı manifestolar yazılacak yahu.
Bin dokuuz yüüz onn dokuzzz onu geçtim, kocateppee arkadaş, ver coşkuyu kolonlar yıkılsın.
Metafor bizi de cezbetti yöneldik, girişte bir ilan içerde bizi yormayın kapıdan siparişinizi verin.
Haydaaa niye ki camekanda ürünleri göreyim ne haldeler bakayım sonra bir tercih yapayım.
Geç dedik içeri girdik önümüzdeki bir iki kişinin işi bitti isteklerimizi söyledik, parasını ödedik nereye oturalım diye bakınırken kasiyer kızcağız elinde yuvarlak bir ışıklı ufo gibi cihazı burnuma uzattı.
Ne yapacakmışım bunu…
Alıp oturduğum masaya götüreceğim, servisim hazır olunca zili çaldıracaklar bende kalkıp gidip siparişlerimi alacağım.
Almaya gelirken kuyruğumu da neşeli neşeli sallayayım mı ya da alırken bulaşıkları nerede yıkayacağımı da sorayım mı?
Lisans eğitiminde “Davranış Bilimleri” okurken “Pavlov’un köpekleri” deneyi “şartlı refleks” başlığında bize anlatılmıştı.
Ne yapıyordu Pavlov?
Kısaca; bir grup köpeğe mama verirken zil çalıyor ve zil çaldığında ‘mama vaktidir’ diye düşünen köpekler zili duyunca mamaya koşuyor.
Bir müddet sonra zil çaldığında mama verilmemesine rağmen köpekler her zil çaldığında mamaya koşuyor.
Bir anda aklım uçtu, lambalar yandı söndü ‘alın bunu’ deyip geri verdim, biz Pavlov’un köpeği değiliz. Masayı izleriz siparişimiz çıktığında gelir alırız.
Sonra etrafıma bir baktım. Masalarda oturanlar masalarında ışıklı ufo servis beklerken sohbet ediyorlar, zil çalınca da almaya gidiyorlar ve bunu mesele yapmadıkları gibi belki kendileri için kolaylaştırıcı ve konforlu buluyorlar.
Yani bu konfora erişim onları mutlu ediyor, bir çay bahçesinde ya da bir kahvede yiyip içmiyorlar hatta belki sıra beklemiyorlar ve ayrıcalıklı yiyip içiyorlar.
Michel Foucault namlı düşünce insanı da 50-60 yıl öncesinden sesleniyor ,uyarıyor diyor ki;
“Kapitalizm konfor verir özgürlüğünüzü elinizden alır.”
Hani ne oluyor bu topluma diyoruz ya işte o konforla özgürlüğünü takas ediyor.
Pavlov’un deneyindeki gibi yaşamayı dert etmiyor konforu yerinde kalsın yeter,1000 TL’lik lahmacun yiyebilecekler grubunda kalsın yeter.
Oysaki yakın zamanda Yunanistan Loukanikos adında bir köpek yaşıyordu.
Bu köpeğin öyle bir davranış kalıbı vardı ki muhalif Yunanlar Sintagma meydanına her çıktığında onlarla beraber yürüyor, polis barikatlarına ve arkasındaki polislere tepki veriyordu.
O artık Yunan muhalefetinin yoldaşı “eylemci köpekti”.
Avrupa’da bir değerlendirmede 100 önemli kişiden biri olmuştu.
Amerikalı şarkıcı adına şarkı yazmıştı (youtube de dinleyebilirsiniz).
Bilenler Pavlov’un adını bilebilir ama kullanılan köpeklerden hiç birinin adını bilmiyoruz.
Lukanikos bu haliyle insanlara öyle bir sempati ve kavga gücü veriyordu ki , Yunan faşistleri bu güzel hayvanın eylemlerde gördüğü polis şiddeti ve maruz kaldığı kimyasallar nedeniyle hastalanıp evlat edinildiği ailenin yanında 2 yıllık tedaviye rağmen tutunamayıp 10 yaşında öldüğünde nerdeyse kutlamalar yapacaktı..
İnsan olmanın özü, merak ve sorgudur öyle olmasaydı mağaradan aya yolculuk olmazdı.
Yani sizin anlayacağınız dostlar mesele Loukanikos olabilmekte ve kalabilmekte; Pavlov’unkiler derdine yansın.
Ve hiçbir konfor için hatta ideoloji için size Pavlov gibi davrananlara fırsat vermeyin.
Bir dahaki yazıya kadar esen kalın.