Türkiye’de ilk COVİD-19 hastasına tanı konmasının üzerinden tam 111 gün geçti. Bu 111 gün içinde 5.097 yurttaşımızı doğrulanmış olarak COVİD-19’dan kaybettik. Yine doğrulanmış hasta sayımız da salgının başından bu yana 197 bini geçti.
İki haftadır durumu izlemekle yetindim.
İyi haber vermek kolay da işlerin umulduğu kadar yolunda gitmediğini söylemek o kadar kolay değil…
Son günlerde bilgisayar üzerinden katıldığım canlı bağlantılı toplantılarda o hızlı gerileme dönemindeki umutlu konuşmalarla karşılaşamadım…
Genelde hep uyarılar, temizlik, maske ve yakınlaşmama önerilerini daha yüksek sesle dile getiren bilim insanları…
Türkiye’nin geneline bakmakta yarar var:
Yukarıdaki grafikte görülen yeşil alan, iyileşen veya takipten düşürülen hasta sayısının zaman içindeki değişimini göstermektedir. Bugüne dek duyurulan 197 binden fazla hastanın çok büyük bir kısmının artık iyileşmiş veya izlemden düşmüş olduğunu görebilmekteyiz.
Yeşil alanın hemen üzerinde yer alan ince mor alan ise, aynı dönemde salgın nedeniyle kaybettiğimiz hastaların sayısındaki değişimi göstermektedir. Tüm hastalar içinde fazla bir yer kaplamaması avuntumuz olsa da toplam 5 binden fazla kaybımız olduğu da bir gerçek olarak karşımızdadır.
Sarı alan ise şu anda ev, hastane, yoğun bakım gibi ortamlarda izlenen doğrulanmış COVİD-19 hastalarının zaman içindeki değişimini göstermektedir. Bu katmanın kalınlığının Mayıs ayı başlarından Haziran ayının 10’una kadar azalma eğiliminde olduğu, 10 Haziran’dan bu yana ise yaklaşık olarak aynı kalınlıkta ilerlediğini görüyoruz.
Sarı alanı doğrudan “x” eksenine yaslayacak olursak, mor noktalarla gösterilen ve “Aktif Hasta İnsidansı” olarak adlandırılmış verilerin çizdiği grafiği tekrarlayacağını belirtmekte yarar var.
Bugüne dek saptanan tüm olguların nüfusa oranı üzerinden hesaplanan prevalans, hastalığın yayılım hızı ile ilgili de bir fikir verir. Günlük verilerden hesaplanan prevalans değerlerinin oluşturduğu eğri dikleştikçe, salgında hastalığın yayılımının hızlandığını, yataya doğru yönelimlerde ise hastalığın yayılımının yavaşladığını söylemek olanaklıdır. Türkiye’de prevalans değişiminin oluşturduğu eğrinin son iki haftadır dikleşme eğiliminde olduğu ve bunun hastalığın yayılımında artış olarak değerlendirilebileceği söylenebilir. Prevalans değişimi grafiğimizde kırmızı kesik çizgiyle gösterilmiştir.
Grafiğimizdeki en altta yer alan açık kırmızı çizgi, günlük hasta sayısının nüfusa oranı üzerinden hesaplanmış 100 bin kişiye düşen olgu sayılarını göstermektedir. En yüksek değeri olan 6,09’a 11 Nisan günü ulaşmış olup en son 28 Haziran’da 1,61 değerini göstermiştir. Anlamı; bir gün içinde doğrulanan COVİD-19 olgularının 100 bin kişi içinde kaç kişiye karşılık geldiğidir. 11 Nisan’da her 100 bin kişi içinde 6 kişiden fazla yeni hasta yakalanırken, dün, her 100 bin kişi içinde 1 buçuk kişiden biraz daha fazla yeni COVİD-19 hastası yakalandığını bize anlatmaktadır.
Grafiğe yeni eklediğim 30 günlük insidans son bir ay içinde ne olup bittiği konusunda fikir vermesi açısından bir belirteç olacak diye düşünüyorum. Son 30 gün içinde saptanmış hastaların nüfusa oranının 100 bin kişi için hesaplanması ile ortaya çıkan 30 günlük insidans, grafikte koyu kırmız düz çizgi ile gösterilmiştir. Anlamı; son bir ayda yakalanan yeni hastaların 100 bin kişi içinde kaç kişi olduğudur. 16 Haziran’dan bu yana 30 günlük insidansı değiştiren ve halen devam eden artış yönünde bir eğilim görülmektedir. 30 günlük insidans, 1 Mayıs’ta 126,5 değeriyle zirve yapmış, 15 Haziran’da 37,7’ye kadar düşmüş, ancak 28 Haziran’da gösterdiği 41,6’lık değer ile 13 günde 4 birim artarak tekrar yükseliş eğilimindedir. 30 gün gibi uzun bir dönemi içerdiği için bu verinin toplum içinde hasta yoğunluğuna ilişkin daha gerçekçi bakış açısı sağlayacağı öngörülmektedir.
Daha önce en uzun süreli kuluçka dönemi nedeniyle önemli bir belirteç olduğunu söylediğim ve olgu atak hızını da gösteren 14 günlük insidans ise 11 Haziran’dan bu yana yükselişteyken, son iki gündür (27 ve 28 Haziran) küçük bir iniş eğilimi göstererek sevindirici bir işaret vermiştir. 14 günlük insidans 21 Nisan günü 72,9 değeriyle yaptığı zirveden sonra 11 Haziran günü 15,5 değerine kadar düşmüştü. 26 Haziran’da 22,9’a kadar tekrar yükseldikten sonra 28 Haziran günü 22,5 değeriyle hasta sayısında azalma umudu yaratmıştır.
Üzerinde en çok konuşulan ve hesap yapılan konulardan biri de yapılan test sayısı üzerinden saptana yeni hasta sayısıdır.
Başından beri bu iki sayısal değer üzerinden bir çıkarımda bulunulmasının uzaktan veya yakından, doğrudan veya dolaylı salgının durumuyla ilgili bir bilgi verme olasılığı bulunmadığı yönündedir.
Salgının başından beri ve şu anda da hangi durumlarda test yapılacağı Bilim Kurulu kararı olarak sunulsa da aslında Sağlık Bakanlığı bürokrasisi tarafından kararlaştırılmaktadır. “Test kriterleri” olarak belirlenen ölçütler, belirti gösteren hastaları yakalamak, belirti göstermeyen hastaları yakalamamak üzerine kurgulanmış ölçütlerdir.
Ayrıca her gün açıklanan test sayıları içinde tekrarlanan, aynı hastayı doğrulamak için yapılan veya iyileşme sürecinde yinelenen testlerin sayılarını da içerip içermediği bilinmemektedir. Bu ve benzeri durumlarda yapılan testleri de içeriyorsa yeni hasta saptamak için yapılan test sayısı ile doğrulama veya iyileşmeye karar verme veya başka amaçla yapılan test oranlarının ne olduğu bilindiği durumda anlamlı yorumlar ortaya konabilir. Sağlık Bakanlığının açıkladığı kadarıyla test sayısı ile yeni saptanan hasta sayısı arasında ilişki kurulması olanaksız ve bilim dışıdır.
Buna rağmen saptanan yeni olguları yapılan test sayısına oranladığımızda ortaya çıkan grafik aşağıdaki gibidir ve bize hiçbir şey söylememektedir:
Sağlık Bakanlığı bürokrasisinin öğrenmemize izin verdiği veriler üzerinden bilimsel olarak hesaplanıp bize anlamlı bilgi verecek iki sayısal değer “kaba ölüm hızı” ve “olgu fatalite hızı” kavramlarıdır.
Kaba ölüm hızı, tıpkı insidans ve prevalans kavramları gibi nüfusun geneli üzerinden hesaplanan ve 100 bin kişi üzerinden eşitlenen bir hız göstergesidir. Hastalığın insanları hangi hızla öldürdüğünü gösterir. Yukarıdaki grafikte mavi çizgi ile gösterilmiştir. Görüldüğü gibi, COVİD-19, Mart ayı sonlarından 20 Nisan gününe kadar giderek dikleşen bir eğim oluşturmaktadır. Bu dikleşen eğim, ölüm hızında artış anlamı taşırken, 20 Nisan’dan sonra giderek yataya yaklaşan eğim ise ölüm hızında azalma demektir. Yapılan hesaplamaya her yeni ölüm eklenerek geldiği için kaba ölüm hızı grafikte aşağı eğim çizemez. Grafik çizgisinin yatay olması ölümlerin durduğu anlamına gelir.
Olgu fatalite hızı ise bir dönem içinde yaşanan ölümlerin aynı dönemde saptanan yeni olgular içindeki oranını gösterir. Bu grafikte yüzde cinsinden hesaplanmıştır. Olgu fatalite hızı dönemsel sayılar üzerinden hesaplandığı için grafik üzerinde yukarı ve aşağı eğim çizebilir. Grafikte de görüldüğü üzere Nisan ayı başlarına kadar dalgalı bir durum söz konusuyken, tedavi konusunda belirli yöntemlerin başarısının görülerek her yerde uygulanması sonucu % 2,7 çizgisinde yataya oturmuş en son % 2,58’e kadar da düşmüştür. Bu Türk hekimliğinin başarısıdır. Bu başarıdan Sağlık Bakanı Sayın Dr. Fahrettin Koca 28 Mayıs 2020 günü attığı şu tivitte söz etmiştir: “Ölüm oranları da Ankara’nın başarısını ortaya koyuyor. Johns Hopkins Üniversitesi verilerine göre 26 Mayıs itibarıyla Türkiye’de ölüm oranı yüzde 2,8. Bu oran İngiltere’de 14,1. İtalya’da 14,3. Fransa’da 15,5. ABD’de ise 5,9. ABD DIŞİŞLERİ ESKİ BAKAN YARDIMCISI MATTHEW BRYZA”
Oysa bu basit hesaplamayı birçok Halk Sağlığı Uzmanı ve haddimiz olmasa da benim gibi sahada çalışan hekim çoktan yapmıştı…
https://twitter.com/drfahrettinkoca/status/1265955486588964871
Sayın Bakanımıza buradan seslenmek isterim:
Sağlık Bakanlığı bürokrasisinin derlenen verileri tüm ayrıntıları paylaşması durumunda gerek benim gibi sahada olan arkadaşlarımız gerekse üniversitelerimizde bilimsel çalışmalarıyla kendini kanıtlamış öğretim görevlilerimiz, Ankara’nın başarısını Johns Hopkins Üniversitesinden çok daha güzel ortaya koyacaktır ve bütün Dünya bizden ders alacaktır, demek istiyorum…
SONUÇ
Şu anda, Türkiye’de Mart ayının ikinci yarısından başlayarak kademeli olarak arttırdığımız önlemlerin meyvelerini yediğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Salgının sona ermediği açıkça ortada. Üstelik henüz ikinci dalga ile ilgili konuşmak için de çok erken.
Elimizde biriken veriler artık gün yüzüne çıkmalı. Sağlık Bakanlığı bürokrasisi verileri akademik kariyer yapacak gibi saklamamalı. Dünya’da sağlık bakanlıkları arasında akademik çalışmalar üzerinden yürüyen bir yarış var mı bilmiyorum. Ancak Sağlık Bakanlığımızda biriken verilerin bundan sonra ne yapılması, ne yapılmaması veya neyin ne kadar yapılması gerektiğine ilişkin çok somut bulgular içerdiğine eminim. Daha fazla tadını kaçırmadan Sağlık Bakanlığının verileri en azından kendini bilimsel olarak kanıtlamış akademisyenlerle paylaşması gerekiyor.
Üstelik İl ve İlçe düzeyinde verilerin o bölgedeki hekim ve diğer sağlık çalışanlarıyla paylaşılmaması da ayrı bir gaf. Bu bilgiler sağlık çalışanları ile paylaşılmazken en ince ayrıntısına kadar kimi yerel basın kuruluşlarınca başta sosyal medya olmak üzere değişik yerlerde yayınlanması ve yayınlanan bilgiler ışığında yerel düzeyde dedikoduların da yürüyüp gitmesi, taşrada gelecekte yaşanabilecek istenmeyen olayları da şimdiden çağırıyor gibi duruyor.
Sağlık ve umut dolu günler dilerim.
birgituna@gmail.com