Büyük bir gayret ve sabır ile görevlerini yapan Özel Eğitim Öğretmenlerine…
Özel eğitime muhtaç olup gerekli eğitimsel imkânların uzağında o kadar çok vatandaşımız var ki. Herkes onlardan üzülerek bahsediyor. Ama ben yazıma sosyal paylaşım sitelerinde çokça rastlanılan acıma temalı bir yaklaşımla başlama saflığına düşmeyeceğim. Çünkü “Maazallah bizim de başımıza gelebilir!” anlayışı ve tedirginliğiyle vicdanlara kısa süreli rahatlama sağlayan pansuman tedbirleri artık sorgulamalı ve temelde neleri yapmamız gerektiğini düşünmeye başlamalıyız.
Son yıllarda ülkemizde fiziksel ve zihinsel engelliler için olumlu gelişmeler oluyor. Devlet, imkânlarını geçmiş yıllara göre daha kalıcı çözümler için kullanıyor. Evde bakım hizmetleri, eğitim yardımları, maddi yardımlar vb. İşin bilincine varan belediyeler, özel tedbirler alarak engelli vatandaşlar için hayatı kolaylaştırıyor. “Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi, kaldırımların yüksekliği ile ters orantılıdır.” anlayışından hareketle, kaldırımlara engelliler için yokuşlar, belediye otobüslerine engellilere uygun rampalar yapılıyor. Daha kucaklayıcı bir şehircilik anlayışı oluşuyor.
Anlayışta ne kadar hızlı bir değişim olursa olsun anlamada hala sıkıntılarımız var. Ülkemizde görme engelliler için hazırlanan yolun ortasında bir direk olabilir ya da bir araç park ederek tüm kaldırımı kapatmış olabilir. Bunun dışında eğitim ortamları bu öğrencileri kucaklamıyor. Adı kaynaştırma olan ama öğrencileri sınıf ortamlarına bir türlü kaynaştıramayan programlarla bir yere varılamıyor. Normal olması beklenen ama bir türlü olamayan, özgüvensiz ve mutsuz bireyler ve bir o kadar da mutsuz aileler var çevremizde.
2006 yılında biraz da zorlama ile Üçeylül İlköğretim Okulu bünyesinde açılan “özel eğitim sınıfı” Dursunbey açısından önemli bir eşik oldu. Dursunbey insanının özel eğitime yönelik algısı değişmeye başladı. Aileler çocukları için özel eğitimi talep eder hale geldiler. Daha önceleri yeterli eğitim seçenekleri olmadığı için toplum içine çıkarılmayan, belki de utandıkları çocuklarını artık cesaretle hayata itiyor ve potansiyelleri doğrultusunda yaşam becerileri kazanmaları için onlara destek veriyorlar.
Elbette bu bilinç devriminde özel eğitim öğretmenlerimizin büyük payı var. Daha önceki yıllarda çalıştığım Üçeylül İlkokulunda İsmail Sezer, Güneş Bayraktar ve Ayça Akbaba öğretmenlerin yanında halen Atatürk Ortaokulunda birlikte görev yaptığım Mehmet Teslim ve Mehmet Aydoğdu öğretmenlerin enerjilerini ve gayretlerini büyük bir hayranlıkla izliyorum. Onların büyük bir sabır ve sevgi ile yaptıkları mesleklerini en başta biz öğretmenler yakından takip etmeliyiz. Mesleki anlamda çıkmaza düştüğümüz durumlarda özel eğitim öğretmenlerinin öğrencilerine karşı geliştirdikleri “makul beklenti” anlayışını görmeli ve kendi sınıflarımıza taşımalıyız. Her çocuğun potansiyeli doğrultusunda seçilen farklı hedeflerin başarılmasıyla yaşanan keyfi anlamalıyız. Minik ama anlamlı zaferler sonucunda yaşanan eşsiz mutluluğa tanık olmalıyız.
Aslında başarı hikâyelerini yazmamın önemli etkenlerinden biridir özel eğitim. Bir ayakkabı bağcığını bağlamayı üç ayda öğrenen bir çocuğun mutluluğunu ve bunu sağlayan öğretmenin huzurunu iyi ki görmüş, iyi ki buna tanıklık etmişim. Bu sayede toplumca dayatılan büyük başarı hikâyeleri kadar küçük ve sevimli hikâyelerimizin de ne kadar önemli olduğunu daha iyi anladım. Artık insanların mevcut potansiyellerini kullanarak ne elde ettiklerine odaklanıyorum. O yüzden aylarca çabalayıp “anne” ya da “baba” demeyi öğrenen engelli bir çocukla, büyük başarılar kazanıp toplumca el üstünde tutulan biri arasında ayrım yapmıyorum. Sonuçta ikisi de başarılı. Hepsinden önemlisi ikisi de başarı duygusunu hayatının hiçbir döneminde yaşayamayan doyumsuz insanlara göre mutlu olmak için çok daha fazla nedene sahip.
Özel eğitimdeki özverili çalışmaları ile bu özel başarıyı sağlayan, büyük beklenti altında ezilen ve çocuklarına karşı beklenti ayarı yapamayan ailelere küçük adımlarla başarı duygusunu tattıran kıymetli öğretmenlerimizin motivasyonunu artırmak için elimizden geleni yapmalıyız. Bunun yanında özel eğitim uygulamalarında, olanla yetinmeyip özel eğitimin yaygınlaştırılması konusunda toplum olarak daha aktif olmalıyız. Artık çocuğu kaynaştırma öğrencisi olan bir veli, okullarda destek eğitim odalarının açılması, bireysel eğitim planlarının uygulanması ve öğretmenlerle işbirliği yaparak çocukları için makul hedefler belirlenmesi konusunda daha ısrarcı olmalıdır. Devletin büyük maddi destekleri ile tamamen hayatımızın içine giren özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin işlerini sadece maddi kaygılarla yapmamaları için zaten bu eğitime olmazsa olmaz şeklinde bakması gereken yerel yönetimler ve ilgililerin konuya daha duyarlı olmaları sağlanmalıdır.