Geçen hafta Ümit Şıracı’nın düzenlediği Özbekistan gezisine katılmıştım. Bu haftaki yazımda bu gezideki izlenimlerimi sizlerle paylaşacağım.
Ümit Şıracı Türkistan coğrafyasındaki Türk devletlerine her yıl gezi düzenliyor. Fakir evvelki yıl Moğolistan gezisine, geçen yıl Kırgızistan gezisine, bu yılda Özbekistan gezisine katıldı. Moğolistan ve Kırgızistan gezilerinin izlenimlerini kitap olarak yayınladı. Özbekistan gezimizi de bir aksilik olmazsa kitap olarak yayınlayacağız.
Özbekistan Hazar’ın doğusunda nüfus olarak en kalabalık Türk ülkesi. Hazar Denizi’nin batısında Azerbaycan yer alırken, Hazar Denizi’nin doğusunda Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan yer almakta. Bu ülkeler aynı zamanda Ceyhun ve Seyhun nehirlerinin arasında olan Maveraünnehir coğrafyasını da kapsamakta.
Gezimize Taşkent’ten başladık. Taşkent Özbekistan’ın başkenti. Taşkent’te İslam dünyasının en eski Kuran’ı kabul edilen bir Kuran-ı Kerim kitabı var. Taşkent çok temiz ve güzel bir kent. Çok fazla eski eser yok.
Taşkent’ten sonra Semarkant’a geçtik. Semerkant’a giderken Seyhun nehrinden geçtik ve Maveraünnehir’e girdik. Seyhun’a Siriderya da denilmekte. Sorduğumda suyun akışının belli olmaması yüzünden sırlı su anlamında Siriderya denildiğini öğrendim.
Seyhun Kırgızistan’da Narin kenti çevresinden doğmakta. Asya’da büyük sulara “derya” adı verilmekte. Kırgızistan’da da pek çok suyun adının derya olarak anıldığını geçen yılki gezimizde öğrenmiştim.
Bizim Trakya türkülerinden olan “Aman bire deryalar, kanlıca deryalar, biz nişanlıyız” türküsündeki deryaların deniz değil azgın akan Meriç olduğunu anladım.
Böylece Asya’dan Avrupa’ya Türk dünyasında akarsulara derya denildiğini gördüm.
Seyhun vadisi çok geniş ve verimli bir ova. Bizim Büyükmenderes ve Küçükmenderes nehirlerinin vadileri gibi. Seyhun vadisinde Cizzat kentinden geçtik ve karşımıza yükseltiler çıktı. Bu yükseklikler Seyhun ve Ceyhun vadilerini ayıran yüksekliklerdi. Seyhun vadisini geçtikten sonra Ceyhun’un kollarından olan Zerafşan akarsuyunun vadisine bakan bir yükseklikte kurulmuş Semarkant kentine geldik.
Semerkant “Killi Kent” demek. Kent topraktan yapıldığı için bu adı almış. Kent çok eski. Rehberimiz Afrasiyap tepesinden bahsettiğinde çok şaşırdım. Burası aynı zamanda Emir Timur’un başkenti. Afrasiyap müzesini gezdik. Afrasiyap bizim İskit veya Saka Türkleri dediğimiz Türklerin kağanı. Adı Firdevsi’nin yazdığı Şehnamede geçmekte. Şehname İranlılar ile Saka Türklerinin savaşlarını anlatan bir destan. Burada Firdevsi Alper Tunga’ya Afrasiyap demekte ve biraz kötülemekte. Oysa Alper Tunga Türk tarihinde ilk devrimci kağandır. M.Ö.600’lü yıllarda yaşamıştır. Onun ölümü üzerine bir ağıt yakılmıştır. Bu ağıt günümüze kadar gelmiş ilk Türkçe eserdir.
Alp Er Tunga öldü mü?
Issız acun kaldı mı?
Ödlek öcün aldı mı?
Şimdi yürek yırtılır
Diye başlayan ağıt ders kitaplarımızda her öğrenciye öğretilmektedir. Bu ağıt ya da sagu M.Ö.600 yıllarından kalan Türkçe bir ezgidir.
Alp Er Tunga tepesi denilen yer ise Alp Er Tunga’nın kalesi imiş. Bu kalede yapılan kazılarda ele geçirilen mozaikler sergilenmiş. Bu bilgileri alınca Semerkant’ın ilk Türk devleti İskitlerin başkenti olduğunu öğrenince çok heyecanlandım. Bulunan duvar süslemeleri arasında yaban kazları da vardı. Ayrıca süvarilerin başlıkları ucu sivri ve öne doğru kıvrımlı idi. Bu
başlık Anadolu’da Frigya başlığı olarak bilinir. Sadece bu başlık bile Frigyalıların İskit olduğunu gösterir. Bugün bu başlığı çocukların zevkle izlediği Şirinler dizisinde de görmekteyiz.
Daha sonra Uluğ Bey Rasathanesini dolaştık. Uluğ Bey ilk Türk astronomu. Müzede pek çok eseri sergilenmekte. Dünyanın çevresine ölçen ve yuvarlak olduğunu kabul eden bir bilim adamı. Adını NASA, Ay’daki bir kratere verdi.
Daha sonra Türk İslam anlayışında akılcılığı savunan Maturidi’nin mezarını ziyaret ettik. Maturidi de akılı öne alarak bilimsel ilerlemeyi teşvik etmiştir. Tahminimce Mutezile anlayışı ile bir irtibatı vardı. Sonra Emir Timur’un mezarını ziyaret ettik. Emir Timur 14.y.y. içinde kurulmuş Timurlu imparatorluğunun büyük kağanı. Ankara savaşında Osmanlılarla savaşıp Yıldırım Beyazit’i esir alan Türk kağanı. Bugün hala Ankara havaalanının adı O’nun komutanı Esenboğa’nın adını taşımaktadır. Ankara savaşından sonra İzmir’e geçip haçlıların elindeki İzmir’i alarak Aydınoğullarına bırakıp önce Şam’a sonra Semarkant’a dönmüştür. Emir Timur Özbekler için büyük kağandır. Hepsi Emir Timur’un torunuyuz demektedirler.
Daha sonra Semerkant’ta diğer medreseleri dolaştık. Kentin meydanında iki medrese karşılıklı. Meydana Registan Meydanı adını veriyorlar. Bu meydanda çok çeşitli etkinlikler oluyor. Bizde bu etkinlikleri izledik. Gece meydan çeşitli ışıklarla aydınlatılıyor. Semerkant’ın pazarını dolaştık ve yerel pek çok ürün gördük. Beğendiklerimizi aldık. Pazar çok zengin. Semarkant tarihi İpek yolunun çok önemli kentlerinden birisi.
Biz orada iken AB ülkeleri ile Hazar doğusu ülkeleri bir toplantı yaptılar. Semerkant’ta iki gece kaldık. Daha sonra Buhara’ya doğru yola çıktık. Semarkant ile Buhara arası çok verimli Ceyhun vadisi. Her taraf yeşillik ve meyve ve ekili arazi. Buhara’da Semerkant gibi çok eski bir kent. Adı Buhr ara’da geliyor. Tanrı’nın Cemali anlamında. Buhara’da önce kaleyi dolaştık. Kalenin önünde çift hörgüçlü Türk develeri vardı. Onları izledik. Buhara’daki medreseleri ve türbeleri dolaştık. Kent parkında Nasrettin Hoca heykeli vardı. Bir Buharalı Nasrettin Hoca yanında Köroğlu olduğunu da söyleyince çok şaşırdım. Bizim Nasrettin hoca ve Köroğlu kahramanları buralarda da vardı. Nasrettin hocanın Emir Timur’a istediğini söylediğini öğrenince bizim Nasrettin hocanın Emir Timur ile olan hikayelerinin nerelere dayandığını anladım. Anadolu ile Asya’nın kültür olarak aynı olduğunu gördüm.
Buhara’da aynı zamanda Alp Er Tunga’nın mezarı olduğunu Prof.Dr.Necati Demir hocadan öğrenince konumunu istedik ve oraya gittik. Eski mezarlığın yanında bir türbenin altında olduğunu gördük. Alp Er Tunga’nın kurganının üsteni Abu Hafs adında birinin türbesi yapılmış. Ama biz Alp Er Tunga’nın mezarının olduğunu öğrenince çok sevindik.
Buhara’da da iki gün kaldıktan sonra yola çıktık ve Hive’ye gittik.
Buhara’dan sonra Kızılkum çölüne girdik. Etraf kumcul bitkilerle dolu sıcak ve kurak bir çöl ile kaplıydı. Çölün içinde bir dinlenme tesisinde mola verdikten sonra yola devam ettik. Ceyhun’u geçerek Hive’ye vardık. Ceyhun’a Amuderya adını veriyorlar. Ana su demek. Ceyhun’un batısına Harezm’de diyorlar. Harezm bir vilayetin adı. Merkezi ise Urgenç. Hive’ye vardıktan sonra otele yerleştik. Hive kalesi çok eski ve önemli bir kale. Kale içinde Secere-i Türk yazarı Ebulgazi Bahadır Han’ın mezarını ziyaret ettik. Kale içinde pek çok medrese var. 50 metre yüksekliğinde bir minare gördük. Hive’den sonra Urgenç’e geçtik. Bu kent yeni ve çok düzenli. Eskiden daha kuzeyde iken Ceyhun’un taşkınlarından dolayı buraya göç etmiş. Eski Urgenç Türkmenistan sınırları içinde. Buraya Köhne Urgenç diyorlar.
Ceyhun çok yerde Özbekistan ile Türkmenistan sınırını oluşturuyor. Urgenç pazarını dolaştık. Daha Ceyhun’un doğusunda Biruni’nin doğduğu kenti ziyaret ettik. Biruni burada doğmuş bir bilim adamı. Ertesi gün daha kuzeyde bulunan Karakalpakistan başkenti Nukus’a gittik. Burası kuruyan Aral gölünün güneyi. Gölün sınırının Moynak kenti olduğunu öğrendik. Göl çekilince Moynak kara içinde kalmış. Balıkçılıkla uğraşırlarken balıkçılığı bırakmak zorunda kalmışlar.
Özbekler Türkleri çok seviyorlar ve kardeş diye bakıyorlar. Bizlerde ülkemizdeki Özbeklere kardeş olarak bakalım.
Gezimiz çok verimli geçti. Düzenleyen Ümit Şıracı beye çok teşekkürler. Saygılar…