Halk ozanımız Ozan ARİF üzerinden bir bölünme, bir kırılma yaşanması isteniyor. Özellikle sayın Kılıçdaroğlu’nın söylediği şu cümle özellikle Alevi derneklerini çok kızdırdı…
Neydi o söz..
“Aşıklar vardır. Ozanlar ve aşıklar halkın sesini sazlarıyla dile getirirler. Onların özelliklerinden birisi zulme karşı baş eğmezler. En büyük silahları sazlarıdır ve sözleridir. Bütün mücadeleyi bunun üzerine yaparlar. Sevgiyi, hoşgörüyü, haksızlığa karşı direnmeyi sözleriyle sazlarıyla dile getirirler. Böyle bir ozan hayatını kaybetti. Ozan Arif’e Allah’tan rahmet diliyoruz. Ozan Arif’in diğer ozanlardan hiçbir farkı yok. Aşık Veysel gibi, Pir Sultan Abdal gibi, Erzurumlu Emrah gibi, Neşet Ertaş gibi. Ölmeden önce dostlarına bir mektup yayınladı.
Kaynak Yeniçağ: Kemal Kılıçdaroğlu, Ozan Arif’in şiirini okudu!”
Değerli dostlarım ülkemiz geneli için hala kasaba kültürü içinde yaşıyor dersek işin özetinde doğru bir tahlil yapmış oluruz. Kasabada üretim yoktur. Kasabada kültür bilinci de yoktur. Kasabada toplum olma bilinci de yoktur. Kasabada kurallar yoktur. Kasaba da topluluğun içinde var olan kesimlerin çoğunluğu cemaatler içinde yaşamayı çok sever. Cemaat içinde yaşamayı da en çok seven ne acıdır ki kendini sol olarak tanımlayanlardır. Dar kadro hizipçilik uygulamada Baykal ile anılsa da kendi egosunu öne çıkarma hastalığından kurtulamamış solun en büyük sıkıntısıdır. Çekirdek çitleyen insanın çitlediği çekirdeğin kabuğunu orada bırakmasıyla ya da bırakmayıp bir torba içine koyup bir çöp tenekesine atması kadardır aramızda ki farklılıklar… Çitlediği çekirdeğin kabuğunu çöp tenekesine atan solcu insanın bu kadarlık duruş farkıyla dünyayı değiştireceğini düşünmesinin detayına indiğimizde gördüğümüz dünle beslenmedir. Dünün analizini yapıp yaşadığı ana ve geleceğe yürümek için adımlarını cesurca atacağı yerde o dünle dünün kiniyle bugünü ve yarını öreceğim diye emperyalizmin küçük oyuncusu olduğunu görmezlikten gelir… Ülkemizin sıkıntısı budur. Biz hala ölüleriyle yaşayan bir toplumuz. Dirilerini boğmaya, ölüleriyle çağını yakalamaya çalışan garip bir bakış açımız var. En çok sevdiğimiz kelime “devrim” ve “devrimci”… Nedir diye sorsan çoğunluğun diyeceği kanlarında boğmak olacaktır. Silahın tetiğine basma duruşu diyecek…
Deniz Gezmişleri ya da Mahir Çayanları da bu yönüyle yani nostaljik sevmiyor muyuz.. Oysa Deniz’in kız kardeşine söylediği söz ile Mahir’in yazdıklarını doğru analiz etmeyi hiç düşünmedik… Kolaycılığı seviyoruz. Oysa devrimcilik zoru sever.. Çünkü değişimi savunur. Dünyaya ve insana “düz” bakmaz. Düz baktığınız da hep ileri gittiğinizi düşünürsünüz oysa gidilen kendi pisliğiniz üzerinde ki boğulmanızdır.. Ne dünya ne insan düz değildir düzlem içinde yaşamaları için yaratılmamıştır. Zaten dikkatli baktığınız da kavganın özünün bu olduğunu görürsünüz. Teknolojinin gücüyle internet üzerinden dünyayı “düz” yapmak isteyen küresel sermaye ve emperyalizmin amacı insanı, kendi insanlığından uzaklaştırmaktır. İnsan bir kere kendisinden uzaklaşmasın gideceği yer hayvanlaşmasıdır. Hayvanlaşan insanın değer yargılarını sahip olduğu putlar belirler. İnsanın puta tapma özelliği günümüzde öyle büyümüştür ki bu çukurun içine girdiği andan itibaren çukurlaşan bir pislik konumuna dönüşür. Rusya’da 1917 Ekim Devrimi’ni çok küçük örgütlü yapısıyla ve dönemin çelişkisini çok iyi okuyan, analiz eden Troçki ve Lenin gibi iki deha ile yapan sosyalistler sonrasında yaklaşık dört yıl süren iç savaş sonrasında savaş alanında kalan ölüleri gömerken orada bu işi yapan kişinin söylediği söz ile durumun özetinin bu kadar basit olduğu görülmüştür. Hepsini aynı çukura gömün… Hepsi Tanrının çocuklarıydı…
Ozan Arif yaşarken karşı devrimci duruş göstermiş olabilir ancak ölümün sonlarına doğru özellikle ülkesinin çok kritik bir anında devrimci bir duruş göstermiştir. Devrimci bir duruş gösterdiği içindir ki devrimci ölmüştür. Önemli olan son nefesinizde nerede durduğunuz noktasıdır. Bugün ülkemiz 1922 yılından beri dönemin emperyalist güçleri tarafından sürekli olarak iç savaşa doğru çekilmektedir. İç savaşının çekiciliğinde solun dayanılmaz cazibesiyle bir duruş göstermek hoş olabilir ama bunun faturası sonunda aynı çukura gömülmektir. Yaşayanların da dayanılmaz acıları sırtlarına yüklemektir. Ülkemiz de gönül arzu ederdi ki devrimi solcular yapsın.. Ancak devrimi son dönemde “ülkücüler” yaptı. Partilerinin peşinden gitmeyerek toplumun iyice kutuplaşmasının önüne geçtiler. O yüzden hayata diyalektik göz ile baktığınız da bugünün devrimcileri ülkücülerdir. Yarını bilemem…
Siyasallaşan her inanç sadece emperyalizme hizmet eder. Bugün ne yazık ki sadece sünniler siyasallaşmadı, aleviler de siyasallaştı… O yüzden onlar da kendi inanç sahipleri tarafından gözden geçirilecektir. O nedenle sayın Kılıçdaroğlu’nu eleştirmeleri onları karşı devrimci noktasına getirir. Sonra da sorarlar… “Garipdede Dergâhına Madımak Katliamı sanıklarının avukatı Mevlüt Uysal’ın pankartı asıldı, Uysal Cemevi nde ağırlandı.” “Sedat Peker Beşiktaş Cemevi’nde ağırlandı.” O zaman neredeydiniz..
Neyse diyelim…
İnsan artistliği çok seviyor..
Filmde olurdu, gerçek hayatta soytarı olursunuz..
Kemal beyi ayakta alkışlıyorum…
Sevgi ve saygılarımla…
Vecdi Yılmaz