“Ormansız toprak, vatan değildir. Orman vatandır.”
Bu muhteşem tanımlama elbette ve tabii ki Atatürk’e aittir.
Ne kadar da gerçekçi, isabetli, etkili, özgün ve değerli bir ifadedir.
Sözde ne bir hamaset, ne de bir yüzeysellik var; özlü, derinliklidir.
Atatürk’e göre vatan, sadece belli sınırlar içinde kalan taştan ve topraktan ibaret değildir.
Asıl o toprakların üzerinde kök salıp yayılan, yerden göğe de uzanan uçsuz bucaksız ormanlardır da vatan.
Ülke sınırlarının korunması ne kadar vazgeçilmez ve yaşamsal önemde ve ödün verilemez değerdeyse; nasıl ki uğruna can ve kan verilirse; ormanlar da sınırların içerideki uzantılarıdır.
Korunması ve savunulması da aynı ölçüdedir ve aynı değerdedir.
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ormanlarımız özel yasalar ve kesin hükümlerle tam koruma altına alınır.
Ülkenin her yerinde ormana ilişkin kesin bir duyarlılık yaratılır.
Her ne şekilde olursa olsun, ormana karşı işlenen bütün suçlar, çok ağır cezalandırılır.
Bu sayede, suç işleme eğilimleri de etkilice caydırılır.
Bir de ormana karşı işlenen suçlar da, tüm anayasalarda sayılan af kapsamı dışında kalan, affı asla mümkün olmayan suçlardır.
Çünkü tam anlamı ile bir “ihaneti vataniye” yani “vatana ihanet” sayılır.
Ayrıca insana ve topluma; geleceğe, gelecek kuşaklara karşı işlenmiş suç işlenmiş sayılır.
Geçmişe karşı, mirasa ve miras bırakanlara karşı işlenmiş sayılır.
Devletin varlığına, bağımsızlığına karşı işlenmiş sayılır.
Doğaya ve insanlığa karşı işlenmiş sayılır.
Ormana karşı işlenen suç sadece kibrit ya da çakmak çakarak da işlenmez.
Ormanın doğrudan yakılması ile dolaylı olarak yanmasına ya da yakılmasına yol açılması aynıdır.
Çünkü sonuçta, yakılan da ormandır ve orman da vatandır; ormanı yok etmek de sadece yakmaktan ibaret değildir.
En başta ve özellikle de rant, kazanç elde edilmesi, yapı ve her türlü inşaat maksatlı olmak üzere her ne amaçla olursa olsun, ormanı, yakmanın dışında da olsa yok etmek, zarar vermek aynı özelliktedir.
Cumhuriyetle birlikte kesin ve etkin korumaya alınan ormanları koruma bilinci topluma hazır yerleştirilmişken, ne yazık ki 2 binli yıllardan sonra bu bilinç yerle bir olmuştur.
Burada adı geçen o erken Cumhuriyet dönemiyle birlikte orman yasalarına göre, ormandan izinsizce bir kozalak bile, yaş veya kuru bir dal bile almak ağır suç sayılırdı.
Ormandan izinsiz topladığı kozalaklar, bulduğu kuru bir dal, çalı çırpı yüzünden bile köylülerin elindeki baltası, nacağı, traktörü-kamyonu ve kamyonetine dahi ne varsa el konulup, yanı sıra zanlılar hem para ve hem de hapis cezaları alır, caydırılırdı.
Elinde mavzer tüfeği ile ormancılar, jandarmalar, insanlara göz açtırmadılar; türkülere bile konu oldular.
Ormanın her şeyin üzerinde, çok değerli ve çok önemli olduğu, korunmasında en küçük bir tavizin bile verilemez olduğu düşüncesini merkeze koydular.
Bu gerçeği vatandaşın zihnine ve topluma yaydılar.
Fakat artık bugün ise iş, nereden gelip nerelere kadar vardı?
Bugün artık ormana karşı yapılanlar yangın, yok etmek dahil tamamına yakını “vak’ayi adiye” halini aldı.
Ormanı koruma, esirgeme düşüncesinin yerini “yağma kültürü” aldı.
En başından bu zamana kadar “Orman Yasası”nda toplam 42 değişiklik yapılır.
Bu değişikliklerin 28’inin de tamamına yakını, bu iktidarın zamanındadır ve ormanların başına gelmeyen kalmaz.
Sayısız imar affı ve kararları ile ormanlar delik deşik edildi.
Yerli yabancı nice şirketlere verilen maden, altın, HES ruhsatları ile ormanlar talan edildi.
Sonuçta, topluma yerleştirilmiş olan ormanı koruma ve esirgeme düşüncesi yerle bir edildi.
Fırsatını bulabilen herkes gözünü ormana dikti, yaktı, kül etti.
Öyle ki bu memlekette ormana karşı nicedir çok büyük ve ağır suçlar işlenmiş, nice ihanetler edilmiştir.
Bu konuda, asıl suçu, günahı, ihaneti, genelinden yereline “hakim siyaset” işlemiştir.
İşte bu ihanetlerin en büyüğü, en acı ve en can yakıcı olanı, bugünlerde henüz yaşadığımızdır.
On günü aşkındır yakıp yıkmaktadır, her şey kül olmaktadır.
Yeşil vatan cayır cayır yanmaktadır.
Can-kan pahasına korunması gereken anavatanın sınırları sanki yol geçen hanı ve gelen geçmekte; “yeşil vatan”ın başına ise başta yangın, gelmeyen kalmadı.
“Yeşil vatan” göz göre göre yanıp kül olurken, 20 yıldır işbaşında bulunan iktidar, bakanları ile adeta bakakaldı.
Keyfi ve şahsi sayısız uçak alınırken, ama orman yangınları için ise kurucusu Atatürk olan THK uçakları dışlanıp tam devre dışı bırakıldı.
Anavatan için karada, denizde, havada askerler, ordular, silahlar, uçaklar ve bütün araçlar, olası saldırılara karşı her an nasıl hazır halde tutulursa; “yeşil vatan” için de en başta uçaklar, her şey neden hazır olmaz?
Her şeyden tasarruf olur da vatanı korumaktan nasıl ki tasarruf olmaz; orman vatandır, itibar ondadır, korumaktan kaçınılmaz.
Bu yolda hiçbir yanlışlık, eksiklik ve ihmal asla kabul olunmaz, affolunmaz.
Olursa da eğer “vatana ihanet”ten başka anlamı olmaz.
Her şeyden sorumlu olan madem ki iktidardır; bu durumda, itiraftan da tasarruf olmaz!
ORMAN VATANDIR, ihanet unutulmaz, yapanlar iflah olmaz!