Durdu da zaten.
Ve o an, sanatın, bilginin ve eğitimin bir toplum için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık.
Pazartesi akşamı üç saatlik muhteşem bir performans ile tekrar tarihe, bilgiye, doğruya doydu Balıkesir.
Bir yıl içinde üçüncü gelişiydi Pınar Ayhan’ın…
Avlu’daki salonu hınca hınç dolduran Balıkesirliler, koltuklarına mıhlanıp kalırken üç değil altı saat de sürseydi Ayhan’ın performansı; aynı ilgi aynı haz ile devam edecekti eminiz.
Bu tip organizasyonlarda sona bırakılır teşekkürler ama biz en başta iletelim şükranlarımızı..
Pınar Ayhan ve ekibi ile onları Balıkesirlilerle buluşturan TEV ve Rotary Balıkesir’i içtenlikle bir kez alkışlıyoruz.
Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber tüm dünyanın ilgi odağı haline gelen ve 10 yılda inanılmaz hamlelerle sanayi, üretim, tarım, demiryolu alanında dost düşman tüm milletlere parmak ısırtan Türkiye’de eğer toplum bilgi ile beslenirse nasıl başarılara imzalar atılabileceğini, hangi mucizelerin gerçeğe dönüştüğünü anlattı Pınar Ayhan.
An oldu yüzlerce kişinin gözleri doldu, an oldu gururdan göğsümüz kabardı ve an oldu bugünkü manzaramıza baktıkça ve hatırladıkça olup biteni, içimiz daraldı, ruhumuz karardı.
Ayhan; bir ulusun başarıya ulaşmasında sanatın ve sanatçının da ne kadar önemli olduğunu, Atatürk’ün engin bakışıyla operanın Türkiye’de çok kısa bir sürede nasıl hayata geçirildiğinin altını çizdi bir kez daha.
Ve yine, dünü anlatırken bugünü sorgulamamızı; tarihi okurken neleri kaybettiğimizi, propaganda ve yalanla hangi değerlerimizi nasıl kaybettiğimizi de ortaya koydu.
Toprak ağalarının o zaman da toplumun bilgiye kavuşmasını istemediklerini örneklerle ifade ederken aslında bugün de bu bakışın değişmediğini söylüyordu anlayabilenler için.
Sanatın önemini ortaya koyarken heykelleri yıkan, heykellere tüküren siyasilerin aslında Türk milletine ne çok zarar verdiğini gösteriyordu.
Horatius’un çok sevdiğimiz kısacık bir cümlesi var.
Diyor ki Horatius…. Taaa Milattan önce 50’lerde…
Yani 2060-2070 yıl öncesinden:
“Bilmeye cesaret et.”
Bilmeye cesaret ettiğimiz an ayaklarımızın üzerinde durabiliriz çünkü.
Cesaret edersek bilmeye, bu cesaret araştırmayı, keşfetmeyi, okumayı, hep okumayı getirecek çünkü.
Köy Enstitülerinin ABD’yi dahi kaygılandıran başarılarını anlatırken Pınar Ayhan; sonunda emperyalizmin kazandığını acı örneklerle ortaya koydu önceki gece.
Ama emperyalizmden önce Köy Enstitüleri’ne Türkiye’nin “ağalık sisteminin bitmesini istemeyen” toprak ağalarının ket vurduğunu, bazen din propagandası ile bazen komünizm korkutmasıyla Köy Enstitüleri’nin siyasi hesaplara kurban edildiğini bir kez daha hatırlattı.
Düşünüyoruz, o bilgiye susamışlık ve kararlılık devam edebilseydi 1940’lardan sonra, bugün Finlandiya kadar tüm istatistiklerde bir numara çıkan bir ülke olabilirdik.
Türkiye’yi yerinde saydıran maalesef çıkarcı siyaset ve liyakatsiz kadrolaşma olmuştur.
Kaybettiğimiz çok değer olsa da geleceğe karşı tümüyle umutsuz olacak da değiliz.
Lakin öncelikle “okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor” diyebilen akademisyenler(!) olmamalı üniversitelerde..
Öncelikle dini bu kadar kötü tarzda siyasete alet eden siyasiler olmamalı bu arenada…
Ne demek, “buna oy verirseniz verdiğiniz oy kıyamet gününde beraat belgelerinizden biri olacaktır”?
Ne demek, “bize oy verirseniz Allah mahşerde size inşallah hesap sormayacak”?
Bu ne cüret?
Bu nasıl bir saçmalama?..
Bilgi ışıktır.
Doğru, bilmeyi… Bilmek de cesaret etmeyi gerektirir.
Türkiye’nin seçimlere endeksli bir beka sorunu yoktur.
Ama Türkiye’nin beka sorunu vardır.
Beka sorunu akılsızlığımızda, eğitimin yerlerde sürünen halinde, yargının perişanlığında, üretimin bitmesindedir…
2060 yıl önce demiş Horiutus:
“Bilmeye cesaret et.”
Pınar Ayhan, bilmeye cesaret edenlerden…
Türkiye’de siyasetin Pınar Ayhan gibi “bilgi küpü” isimlere ihtiyacı var…
1940’lardan sonra Köy Enstitülerine tahammül edememiş toprak ağaları ve siyaset…
Bugünün siyaseti yol verir mi Ayhan gibi olanlara?..
Ne dersiniz?
“Orada duruverir mi zaman?”