Çağımızın önemli bağımlılıklarından birisi olan tüketim çılgınlığı, ekonomik krizin yaşandığı birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de hala devam ediyormuş. Hatta dünya genelinde bir araştırma yapılmış ve ortaya ilginç bir sonuç çıkmış.
İnsanların temel ihtiyaçları için yaptıkları harcama ile lüks tüketim harcamaları karşılaştırıldığında daha çok, bedenin sınırsız taleplerinin karşılandığı tespit edilmiş. Yani lüks tüketim harcamalarına daha çok bütçe ayrılmış.
Ancak bu durum bedenleri tatmin ederken aksine ruhların aç kalmasına sebep olduğu için tüketim çılgınlığının yanında birçok psikolojik rahatsızlıkların da tetikleyicisi olmuş.
Geliri açlık sınırında ve yoksulluk sınırının altında olan bir nüfusa sahip olan ülkemizde; insanlar temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanırken, lüks tüketim harcamalarını ancak “Adil olmayan gelir dağılımının şanslı tarafında olanlar yapabilir” diye düşünmüştüm.
Ancak yanılmışım. İhtiyaçla başlayan tüketim, önce alışkanlığa sonra Onyomani’ye yani alışveriş bağımlılığına dönüşüyormuş.
Genellikle ihtiyaç dışı ve kontrolsüz bir şekilde aşırı alışveriş yapma arzusu, para harcama, aşırı para harcama ile ilgili yoğun bir zihinsel meşguliyet şeklinde başlayan belirtiler ile kendini gösteren bu rahatsızlığa, bakın neler sebep oluyormuş.
-Kredi kartları ve taksit sayılarının çokluğu,
-Sosyal çevre, sosyal medya, diğerlerinden daha yoksul görünmeme düşüncesi,
-Marka, model takıntısı,
-Çevrimiçi alışveriş, yeni çıkan ürünlere sahip olma arzusu,
-İhtiyaç analizi yapamama, plansızlık,
-Benlik saygısında azalma, endişe ve depresyon kaynaklı duygusal boşluğu doldurma isteği,
Ve özellikle arz edilenin ihtiyaç gibi algılamasını sağlayan reklamlar, kampanyalar.
İnsanlar milyarlarca harcama yapılan bu reklamlar aracılığıyla, kendisine sunulan hayat tarzı ve ürünleri elde edebilmek için kitle içgüdüsüyle bir yarışın içine sürükleniyor.
Onyomani olarak ifade edilen bu bağımlılık türünde, aslında satın alınan ürünün verdiği hazdan ziyade satın alma davranışının getirdiği haz ön plana çıkıyormuş.
Bu nedenle insanı mutlu eden kısım sadece alışveriş anı sonrası ise katlanarak büyüyen içsel mutsuzluk.
Ekonomik sarsıntıya ardından da ihtiyaç fazlası tüketim nedeniyle pişmanlık duymaya sebep olan bu bağımlılık hakkında yeterince bilgim yokken, “Nasıl olur da insan kendini durduramaz” diye düşünürdüm. Ta ki tüketim çılgını bir arkadaşım olana dek.
Zamanla mutluluğunun, ne aldığına değil ne kadar çok aldığına bağlı olduğunu fark etmiş ve sürekli maddi sorun yaşaması sebebiyle ona müdahale etmeye başlamıştım.
Her defasında sinirlenen ve “Ooo, yoo, mani olma” diyen arkadaşımın, yüreğinin derinlerinde kanayan yarasından habersizdim elbette.
Meğerse diğer bağımlılıklardan hiçbir farkı yokmuş alışveriş bağımlılığının. Zira tedavi edilmesi gereken acil ve önemli rahatsızlıklar arasında yer alıyor. Aksi takdirde kişiye ve yakın çevresine tatsız durumlar yaşatabiliyor.
Dahası bütçe planlaması ile kaynaklarımızı verimli bir şekilde kullanarak, ülkece yaşadığımız ekonomik krizi en az hasarla atlatmaya ihtiyacımız varken…