Böylesine sardığına göre nasıl bir yapılanma bu?..
Hain darbe girişiminin üzerinden bunca zaman geçtiğine göre her gün yeni gözaltılar, tutuklamalar, operasyonlar devam ettiğine göre nasıl bir iliklere kadar işleyiş?
Devlet böylesine uyku halinde ise yıllardır; bunun asıl sorumluları, uyku halinde olanlar değil mi?
Göz yumma, görmeme, iltimas geçme, yerleştirme, kayırma…
“Bizden” deme.
Sahi…
Kaç bizden var Türkiye’de?..
Kaç tarikat?
Kaç cemaat?..
Bir cemaat ile mücadele ederken başka bir veya birkaç cemaate kapı aralarsanız -aralanıyor mu aralanmıyor mu biz bilmeyiz ama devletin bu konuda uyanık olması gerek- ileride aynı veya benzer istenmeyen hallerin olabilme ihtimalinin bulunmadığını garanti edebilir misiniz?..
Edemezsiniz.
FETÖ ile mücadele çoook geç kalmış bir mücadele.
O nedenle sapla samanı karıştırıyorsunuz.
O nedenle akıl almaz olaylar yaşatıyorsunuz.
Son örnek Necati Doğru ve Emin Çölaşan!
Denecek, söylenecek, anlatacak, izah edecek, açıklayacak hiçbir şeyin olmadığı son örnek sadece.
O kadar çok açıklanamaz örnek yaşanıyor ki ülkemizde.
Örneğin Emin Çölaşan’ı ele alalım.
Acaba soruşturma savcısının sicili ve yaşı kaç?..
İddianameyi yazan da aynı savcı ise (çok sık değişiklikler oluyor çünkü) sorun yok ama farklı bir savcı ise onun yaşı kaç?..
İddianameyi kabul eden heyet üyelerinin yaşı kaç?..
Emin Çölaşan daha popüler isim olduğu için onun üzerinden gidiyoruz da gerek Emin Çölaşan’ı, gerek Necati Doğru’yu FETÖ’yle bağdaştıramazsınız.
Olmaz, uymaz, tutmaz.
Yazıktır hukuka.
Ama gerçekten soruşturma savcısının, mahkeme heyeti üyelerinin yaşları kaç?..
Örneğin Emin Çölaşan’ın bugüne kadar yayınlanmış kitaplarından birini dahi okumuşlar mı?..
Veya Necati Doğru’nun kaç köşe yazısını okumuşlar.
Her zaman diyoruz; her zaman “ihtiyaç”tır diyoruz…
Hakim ve savcılar çok okumalı, gazeteleri, kitapları ellerinden düşürmemeli, kendi iç siyasi düşünceleri ne olursa olsun gerekiyorsa hepsi birer basın savcısı gibi günde on gazete okumalı… Ama tek holdingin 10 gazetesini değil, Hürriyet’ten Sözcü’ye, Yeni Şafak’tan Cumhuriyet’e, Sabah’tan Birgün’e, Akit’ten Aydınlık’a farklı gazetelerin hepsini okumalılar ki biz nice örneğini gördük savcılar içinde gazeteyi eline almayan, gazeteyi iteleyen; günde bir gazete ve bir köşe yazarı dahi okumayan.
Çünkü kalıp olarak “kapalı” geliyorlar. Ne toplumu ne dünyayı, ne gazetecileri ve bu ülke için çırpınanları tanıyor çoğu.
Bugüne kadar FETÖ ile ilgili Uğur Mumcu’dan tutun Hikmet Çetinkaya’ya, Cüneyt Arcayürek’ten tutun Emin Çölaşan’a, Necati Doğru’dan tutun İlhan Selçuk’a, Yılmaz Özdil’e kadar kaç köşe yazarı sayısı bilinmez kaç yazılarıyla uyardı devleti?
Şimdi devleti uyaranları FETÖ ile yan yana getirmek gerçekten hukuk adına acı verici bir tablo iken asıl düşünülmesi gereken şu: Eleştirenleri düşman görmek gibi bir algısal sorunu var Türkiye’nin.
Ve ne yazık ki siyaset dünyası bu yanlışlığı aşamıyor.
O nedenle böyle bir dava açılması en başta yargıya olan güveni bir kez daha sarsarak herkesin herhangi bir gün FETÖ sanığı olabileceği korkusu vermekten başka bir anlam doğurmamaktadır.
Aynı devletin okuluna çocuğunu gönderen, devletin bankasına üç kuruşunu yatıran herhangi bir sade vatandaşın FETÖ şüphelisi yapılması gibi Çölaşan ve Doğru hakkında dava açılması ironik ve benzersiz bir travmadır.