Çok erken kaybettiğimiz Barış Manço’nun her şarkısında hiçbir zaman geçerliliğini yitirmeyen nice ders bulunur.
“Dört Kapı” şarkısı da onlardan biri.
Tuz ekmek hakkı bilene
Sofra kurmasan da olur
Ilık bir tas çorba yeter
Rızkım buymuş der içerim
Ilık bir tas çorba yeter
Rızkım buymuş der içerim
Günümüzün vahşi dünyasında günden güne ne de azalıyor “tuz ekmek hakkı bilenler” di mi?
İnanılmaz hale gelen yarış atı hayatlarda ihtiraslar çoktan ihtiyaçların önüne geçti.
Paranın esiri oldu insanlık.
Altta kalanın canı çıksın misali filler tepişiyor.
Gün yaşanıyor.
Geleceğe ve ezilen çimenlere dönüp bakan yok.
Hiç bitmeyecekmiş gibi tutku ve hırsların tutsağı haline dönmüşken bir bakıyorsunuz küt bitiyor hayat.
Ne makam, ne mevki, ne koltuk, ne para!
Kapı önemlidir…
Kapının açılması önemlidir…
Doğru kapıları doğru kişilerin açabilmesi daha önemlidir.
Ama ülkemizde maalesef artık kapılar bilgi/liyakat/hak üçlüsünden ziyade; tanıdık, torpil, kayırma ve siyaset dörtlüsü ile açılıyor nicedir.
Kamu kurumları başta olmak üzere nicedir yaşanan tel tel dökülme ondan.
Hak ve hukukun bittiği noktada inanılmaz bir kibir ve ego sarhoşluğu geliyor ardından…
Makamın büyüsü, unvanın şanı, mevkilerin dayanılmaz cazibesi ile azımsanmayacak bir çoğunluk; esiri oluyor bulundukları “görev”in(!)…
O yüzden eşit davranışlar rahatsız ediyor.
O yüzden bile bile yanlışlarda ısrar ediliyor.
O yüzden hiç konuşulmayacak olağan asgari insani beklentiler sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Kapılar önemlidir…
Bilgi ve çalışmak her kapıyı açar derdi büyüklerimiz…
Şimdi taktikler daha çok “kolay yoldan nasıl para kazanılır” tezi üzerine veriliyor.
Çeşit çeşit kapı var.
İsrafın en unutulmaz örneklerinden yapılan kapılar var misal.. Gökçek, Ankara’nın girişlerine yaptırmıştı, çirkinlik abidesi, anlamsız ve hiçbir sanatsal değeri olmayan.
Evine yaptır ne istersen, keyif ve para seninse dilediğince harca. Ama bir şehrin parasını boş yere harcamak…
Kapılar önemli, günümüzde çeşit çeşit kapı var; sürgülü kapılar çok geride kaldı, çocuklar görmez, bilmez…
Artık çelik kapılar var daha sağlam bildiğimiz, döner kapılar var, açılır kapanır kapılar var, sensörlü kapılar var…
Bir de kapının içi var, bazen girersiniz elinizi kolunuzu sallayarak, bir de kamu kurumu, iş merkezleri ve AVM’ler başta olmak üzere nice binada x-rayli kapılar var, “daaattt” diye öten!
Güvenlik için elbet bunlar.
Sen, ben, o geçeriz de x-rayden… Kimse gocunmaz, bir şey demez..
Ama kimi var, geçmem ben x-rayden der, ayrıcalıklıyım, tanınırım, güvenilirim…
Şaşarsınız elbet. Çünkü AVM’dekinden geçer de kendi çalıştığı kurumundan geçmekten gocunur!
Bacadan girer misali, giriş yazan kapı yerine çıkış yazan kapıya yönelir içeri girmek için her defasında…
İçeri adım attığı kapının üzerinde kocaman ÇIKIŞ tabelası asılıyken, durum trajik bir fıkrayı anımsatır.
Kapı yerine bacadan girmeye benzer.
Ve trajikomik bir halde daha kapının girişinden başlar kibirli makamın büyüsü…
Vah vatandaşın haline!
Ne diyordu Manço, anlamak isteyenler için “Dört Kapı”da:
“Barış’ım, uzaktan geldim
Dört kapı önünde durdum
Dört kapıdan geçemezsem
Geldiğim gibi giderim
Dört kapıdan geçemezsem
Geldiğim gibi giderim”
Herkes sever Barış şarkılarını….
Anlayanlar daha çok sever ama anlamayanlar da bu ülkenin geleceğine yazık etmiyor mu?
Az veya çok.
Her kapı önemlidir.
Hangi kapıdan nasıl girdiğiniz de.