1919…..2019….
Ne demiş?
“Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği cephedir. Dış cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlup olabilir; fakat bu durum, hiçbir zaman bir memleketi, bir milleti yok edemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti tutsak ettiren, iç cephenin çökmesidir. Bu gerçeği bizden daha çok bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar başarılı da olmuşlardır. Gerçekten kaleyi içinden almak, dışından zorlamaktan çok kolaydır. Bu amaçla şahıslarımıza kadar temasa gelebilen bozguncu mikropların, araçların varlığını iddia etmek doğrudur. Meclis’in düşünüş biçimi, çalışması, vaziyeti, düşmana ümit verici olmadıkça iç ve dış cephelerimizin yerinden oynamasına olanak ve olasılık yoktur.”
Nutuk’ta geçiyor bu sözleri…
Ve demiş ki İzmir Kongresi’nde:
“İstiklalini kaybetmenin en iyi yolu, sahip olmadığı parayı sarf etmektir.”
1923 yılında ise şöyle diyor:
“Başarılı olmak için aydın sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında doğal bir uyum sağlamak lazımdır. Yani aydın sınıfın halka telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır.”
O zamanlardan bugüne geçerliliğini yitirmemiş sayısız tespit, sayısız örnek, sayısız cümle…
Yarın 19 Mayıs 2019…
Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkesin bu ülkenin tarihini okuması gerek.
Ama fesli meczupların tarihi çarpıtan bakış açılarından değil, objektif yorumlardan.
Bu ülkede nefes alırken Mustafa Kemal Atatürk’e kin kusan, O’nu dinsizlikle itham eden, O’nu Türk kabul etmeyen, O’nu düşman gören bir güruh var ya…
Hani bazen olağan konuşmalarda PKK’nın genç beyinlerin
kafasını nasıl yıkadığından dert yanarız ya…
Onun gibi bir şey…
Atatürk’e kin kusmak, O’nu düşman görebilmek, gördürebilmek, bu bakışa inandırabilmek ancak “o biçim” bir kafa yıkamayla mümkün herhalde ki, açıklanması imkân dâhilinde değil zaten.
Yaşadığın ülkenin kurtarıcısını cumhuriyetin ilanıyla beraber idari anlamda beğenmediğin kararları nedeniyle eleştirebilirsin; bu başka bir şeydir.
Ama Osmanlı’nın pek çok cephesinde istiklal ve bağımsızlık için savaşan, orduları yöneten o büyük ismin askerlik başarısını asla yadsıyamazsın.
Çarpıtmak için, kirletmek için, küçük göstermek için…
Çanakkale Zaferi’nde O’nu görmek istemiyorlar…
19 Mayıs’ı anmıyorlar.
Bandırma Vapuru’nu yok sayıyorlar.
O vapurla Samsun’a ulaştıktan sonra Havza’da başlatıp Amasya’da, Erzurum’da, Balıkesir’de, Alaşehir’de, Sivas’ta yaptığı kongrelerle toprağa nasıl can suyu verdiğini, bir milleti adım adım dirilişe sevk ettiğini görmüyorlar.
Ama…
Diye başlayan cümlelerinde hep eleştirecek bir şeyler buluyorlar.
Tarihi, örneğin yarını, 1919 şartlarıyla tahayyül bile etmeye gerek duymuyorlar.
Nasıl bir at gözlüğü ile bakıştır ki; Ulu önderin cümlelerinde vurguladığı iç cephenin aslında ne de önemli olduğunu gösteriyor.
Kemalizm’i dinsizlik olarak görüyorlar.
Oysa Kemalizm kelimesi o zamanlarda ilk kez İngilizler’in bağımsızlık ve istiklal isteyen Türkleri tanımlamak için kullanmalarıyla ortaya çıkıyor.
Özü de bu zaten.
Bağımsızlıktan yanaysan Kemalistsindir, ötesi yok.
Lamı cimi yok.
Yarın 19 Mayıs 1919.
Biraz aklı olan…
Biraz tarih okuyan…
Cumhuriyet’e de, Atatürk’e de, bağımsızlığa da, aydınlığa da sonuna kadar sarılır.
Sıkı sıkı sarılır.
Yarınımız için.
Hep “özgür kalabilmemiz için”.