Günlerdir medya ve yaygın sosyal medya kanallarını işgal eden bir ailenin anlattıkları ile uğraşıyoruz. Herkes şokta, şaşkın ve “bu nasıl olabilir” havasında olayı ve anlatılanları özetlemek bile istemiyorum; zaten her yerde var anlatılan tuhaflıklar.
Bu aile neden böyle konusunu işleyen pek çok yazı var. Genellikle ahlaki ikilemleri, dinsel argümanı ve sosyal çöküşü öne süren, birazda politik duruş sergileyen yazılar. Bende psikiyatri ve sosyoloji gözüyle yorumlamak istiyorum. Ancak ilk söylenmesi gereken Türk toplumunun artık klişeleri bırakması gerektiğidir. Sloganlar, kalıplar veya geleneksel yöntemler TAMAMEN FAYDASIZ VE ANLAMSIZ. Hatta zarar verici etkileri var. Gerçekten de tek yol gösterici, bilimsel tanımlar ve yöntemler olmalı. Bu aile ilgili bir parantezde, “özel yaşam hakkında konuşma” üstüne eleştiriler. Ben de klinisyenim ve evet, “görmediğiniz hastayı yorumlamazsın”. Ancak bu olaylarda, aile değil, eylemler konuşuluyor ve aile zaten tüm ayrıntıları olabilecek en uç şekilde kamuya açmış durumda. Bu kadar “anonim” bir bilgiyi, sosyolojik olarak yorumlamak yanlış gelmiyor bana.
“Yoksulluk ve cehalet kötülüğü anında doğurur” demiş bir siyasetçi. Kesinlikle doğru bir tespit. Geleneksel söylemin “fakir ama onurlu” tiplemesi veya “delikanlılık” argümanları giderek yaygınlaşırken ters bir veri gibi gelebilir ama ne yazık ki dünyada değişik ülkelerde ki istatistikler bunu gösteriyor.
Neden yoksul ve cahil kaldıkları tartışılabilir ve apayrı bir konudur. Ama Amerika’da da yoksul ve daha az eğitimli zenci ve hispaniklerin suç oranı daha yüksek. Aynı şekilde Türkiye’de de nitelikli birkaç suç dışında yoksul ve eğitimsiz olmak suç işleme eğilimini arttırıyor. Bu, değişik suçların kaynaklarına baktığınızda doğal bir sonuç gibi duruyor.
Bu aile yoksul ve eğitim seviyesi iyi değil. Eğitim, uymanız gereken kuralların normların altını çizer. Size misyon verir “bu doğru bu yanlış” pekişir. Bu yoksa toplumsal normları fark etmeyebilir veya çokta aldırmaz olabilirsiniz. ”Bir kereden ne olacak” “yaptık işte şeytana uyduk” gibi zaten hazır reçetelerle kendini savunmakta çok kolaydır genelde. Muhafazakar ve düzenin devamından yana her sistem değişik formüller ve sloganlarla “sistem dışı” olayları görmezden gelmeye çok daha yatkındır.
Yoksulluğun suça katkısı ise daha dramatik. Gerçekten “aç insan onurunu yer” cümlesi çok doğru bir önerme. Bir şeye ihtiyacınız varsa, hele hele yaşamak için zorunlu ise onu elde etmek ihtiyaç sahibi için bir “hak” haline gelebiliyor. Kolay para bulabileceğiniz ve kolayca yapabilecek mesela torbacılık veya fuhuş gibi bir eylemi çok kolay meslek haline getirebilir insanlar. Burada da geleneksel söylem net sloganlar üretir.”mecburdum””ölelim mi” “kader kurbanıyım” gibi burada “ihtiyaç” kelimesi de belirleyicidir. Bazıları için ekmek ihtiyaçken bazıları için son moda bir deri ceket ihtiyaç olabilir ve eylemi tetikleyebilir.
Gümbür gümbür gelen y ve z kuşağı için, bu lüksler düşünülenden çok daha önemli ve bunu hak görüyorlar. Bir dizide “biz insan değil miyiz”, mersedese binemez miyiz” gibi bir replik vardır. Bunun bir hak sorunu değil maliyet, fayda, artıdeğer üretimi sorunu olduğunu unutur, herkesin her şeye hakkı olduğu söylemini yayarsan ortaya sadece “kakofoni” ve “kaos” çıkar.
Son parametre bağımlılık bir iradi sorun değildir. Kanıtlanmış ve biyolojik bir sorundur. Vazgeçemezsiniz. Bu tanımlamalar eşliğinde, palu ailesi formatındaki bir ailenin davranışlarını, olası bir senaryo olarak yazalım. Yani bu aileden yola çıkalım ama amacım benzer davranışları gösterebilecek bir aile yapısı nasıl kolayca oluşabilir bunu tartışmak.
Yoksul, kıt kanaat geçinen eğitimsiz bir aile. Ancak kızları bir “antisosyal kişilik” bağımlılığı olan bir torbacı buluyor ve sevgili yapıyor kendine.”elalem ne der” gibi argümanla hemen evlendiriliyorlar. Aileye giren antisosyal damat, tüm sosyopatlar gibi etkileyici konuşuyor, çok iyi ikna ediyor ve madde kullanımına da teşviği var. Evde satılacak eşya kalmayınca torbacının ev halkını fuhuşa zorlaması vakayı adiyendir. Bu çok alışılmış durum, maddeye her gerek duyulduğunda tekrarlanır ve giderek daha az dikkat çeker. Madde etkisi altında veya ağır yoksunluğu varken sosyal normunuz veya sınırınız olmaz, genellikle “sonrasını hatırlamıyorum” dediğiniz anlarınız sıktır.
Görmediğim ve ayrıntılı öyküyü bilmediğim için bunlar sadece sosyolojik açıklama denemelerim, ama bu öyküler sandığımızdan daha fazla birbirine benziyor.
Tüm bu yazıyı yazmanın ana nedeni şu, toplumsal yapımızın eğitim ve sağlık ayağı da büyük bir gerileme var. Cehaletin hızla arttığı ve övüldüğü bir dönemdeyiz. Benzer şekilde, hızla yoksullaşıyoruz. Alkol ve uyuşturucu kullanımı, son on yılda rekor düzeylerde arttı. Tüm bu parametreleri birleştirince rahatça söyleyebiliriz ki, varoşlardan başlayarak toplumun pek çok kesiminde “palu aileleri” stoğu mevcut. Yasalarımız, eğitim, sağlık ve kolluk gücümüz bunlara hazır mı bilmiyorum.
Ama galiba hazır olmak bir yana bu konularda gerçekçi tespitler yapmaktan çok uzağız. Zaten bu olayın en şaşırtan tarafı bu. Toplum, siyasiler, adli merciler ve kolluk gücü yani ilgili herkes olayı magazin programından öğreniyor ve “hayret ediyor” . kimse sorumlu değil. Dört cinayetten söz edilen ve aylar süren bir olayı kimse duymamış, görmemiş, araştırma ve müdahale gereği hissetmemiş. Bir kişi bunu tek başına yapabilir ama bir toplumda tüm kurumlar kafasını nasıl kuma gömer. Bizlerin, kurumların hiç mi sorumluluğu yok. Sanırım bundan başlamak, düzelecek ve kurtarılacak bir şey varsa en sağlıklı nokta.