“Önce kendi maskenizi takın, sonra çocuklarınızın…”
Dün sabaha karşı uçakta uykuya dalmak üzereyken hepimizin uçak yolculuklarında duyduğu o anonsu duyup bu yazdıklarımı not aldım. Çünkü biliyorum ki, uyursam sonrasında aklıma gelenler gelmeyecek, unutacağım gidecek. Uyku sersemi yazdığım notlarımı değiştirmeden olduğu gibi buraya bırakıyorum, teşbihte hata olduysa affedin.
Anneliğin çok kutsal olduğuna inanıyorum. Bununla birlikte bir delilik hali gibi geliyor bana. Dünyaya getirdiği canlı için sürekli endişelenmek, hayatı daha panik bir halde yaşamak gibi… Hayatta her şeyin önüne geçen bir canlı… Çocuklarla çalışırken doğal olarak ebeveynlerle temasımız çok fazla oluyor. Bazen anneler anlatıyor, siz anlıyorsunuz; nefes alacak alanı kalmamış annenin. X kişisi olmaktan çıkmış, sadece anne olarak tanımlıyor kendini. Dünyanın etrafında sürekli dönen uydusu ay gibi olmuş. Boğuluyor aslında ama boğulduğunun farkında değil. Bununla birlikte yapılan aşırı fedakârlık zamanla tahammül seviyesini de azaltıyor. Çocuğun istenmeyen her davranışı nankörlük olarak görülmeye başlanıyor. Olumsuz davranışlar aile içinde büyük bir krize, anne için de öfke nöbetlerine dönüşüyor. Seans odasında “Dayanamadım vurdum!” itirafı sonrası ağlama krizleri eşlik ediyor.
Biliyorum çocuklarınız dünyadaki en kıymetli şey sizler için. Ama hep savunduğum ve savunmaya devam edeceğim şey şu olacak: BEN demeden BİZ olamazsınız. Kendinize acımasız olmayın. Nefes alamazken başkasını kurtarmanız, onun yolunu açmanız mümkün değildir. Önce kendi maskenizi takın, sonra çocuğunuzun…
Uzm.Klinik Psikolog Sedef Olcay Atıcı