Geçen yazımda öğretmen yetiştirme sürecinde yaşanan karmaşanın temelinde her dönemde görülen eğitime dönük ideolojik müdahalelerin yattığını göstermeye çalıştım. Bugün gelin günümüzde de devam eden bu müdahalenin öğretmenlik mesleğinde ortaya çıkardığı sonuçlara bakalım.
Türkiye’de bugün 93 eğitim ve eğitim bilimleri fakültesi ile 50 eğitim enstitüsünde toplam 221 bin 530 öğrenci eğitim görüyor. Sonuçta bu okullardan ve diğer kaynaklardan her yıl 70.000 civarında öğretmen adayı mezun ediliyor. MEB’in 10 yıllık periyotta her yıl atadığı öğretmenin ortalaması 15-20 bin aralığında. Demek ki dışarıda kalan atama bekleyen yarım milyon öğretmene mevcut uygulamaları değiştirmeden devam edilirse her yıl 50 bin yeni mağdur eklenmeye devam edecek.
Hal bu iken siz YÖK olsanız eğitim fakültelerindeki kontenjanları her yıl biraz daha arttırır mısınız? Öğretmen olarak atamayacağınız öğrenci sayısını her yıl biraz daha arttırmakla ne mesaj veriyorsunuz?
YÖK bunu yapıyor. Benim ders verdiğim Necatibey Eğitim fakültesinde her sınıf en az 50 öğrenciden oluşuyor. 1940’lı yıllarda bu okul Türkiye’ye branş öğretmeni yetiştiren bie kaç öğretmen okulundan biriken sınıflar 20 bilemedin 25’i geçmezdi. Sınıflar 50-60 öğrenciden oluştuğu bir yapının programlarını iki de bir değiştirseniz ne olur? Bu kadar kabalık sınıfta öğretmen yetişir mi? Fen ve Edebiyat Fakültesi mi burası?
2017’de Danıştay ilahiyat fakültesi mezunlarının din dersi öğretmeni olarak atanmasını durdurdu. Oysa bugün 60’ın üzerinde ilahiyat fakültesinde öğrencilere öğretmen meslek dersleri verilmeye devam ediliyor? Fen ve Edebiyat Fakültesi çıkışlılar üçer aylık üç periyot da (14×3) verilen formasyon ile öğretmen yapılmaya devam ediliyor.
YÖK bunu hep yapıyor. Çok rahat, “ben bunu neden yapıyorum” diye kendine sormuyor?
İlahiyat Fakültesi öğrencilerine formasyon veriyorsunuz da Güzel Sanatlar Fakültesindeki öğrencilere neden vermiyorsunuz, onların ne kabahati var? Orada öğretmen olunabiliyor sa pekala burada da olur.
Öğretmenliğe atama yaparken seçmeyi nasıl yapıyorsunuz? Mülakat ile isabetli değerlendirme yaptığınızı düşünüyorsunuz, KPSS’yi niye yapıyorsunuz. KPSS’e ile geçerli ölçme yapıyorsanız mülakatı neden yapıyorsunuz? Daha geçerli olan ölçme aracının sonuçlarını, geçerliliği, güvenilirliği çok zayıf yöntemle malul hale getirerek öğretmenliğin gelişimine nasıl bir katkıda bulunmayı umut ediyorsunuz?
Peki, bu süreçte düşüncenize uygun bulup atadığınız öğretmene reva gördüğünüz ne: dört yıl sözleşmeli, artı üzerine iki yılı kadrolu olarak atandığı yerde 6 yıl zorunlu öğretmenlik. Kocası Edirne’de kendi Şemdinli’de, altı yıl bu aileyi ayırdınız; buradan umut, buradan huzur, motivasyon çıkar mı? 5-6 yıl babasız büyüyen çocuk nasıl bir psikolojik örselenme yaşar, babasız geçen çocukluk yıllarındaki örselenme telefi edilir mi edilmez mi bunlar sizi hiç ilgilendirmiyor mu? Vicdanlar bu kadar mı mühürlü!
Kadrolu, sözleşmeli, ücretli gibi çok farklı personel rejimleri uygulayarak öğretmenlik gibi bir mesleğe nasıl bir katkı veriyorsunuz bir düşünün bakalım?
Dört yıldan fazla görev yapan bütün okul yöneticilerinin yerlerini değiştirdiniz, okul müdürlerini kasabaya kadı atar gibi dışarıdan atadınız, sonrada bütün öğretmenleri atadığınız bu “müdürün” iki dudağı arasına aldınız. Müfettişler, okulu kırtasiye üzerinden denetler hale geldi. Okul gelişim ekibiymiş, Toplam kalite yönetimiymiş bir tarafa atıldı. Okul kültürünü böyle bir kalemde yok ederek o okula en büyük zararı MEB olarak siz vermediniz mi?
Bir de hizmet içi eğitim konusu var. Gerçekten Haziranda okullarda eğitim-öğretim sezonu bittikten sonra başlattığınız şu seminerleriniz iddia ettiğiniz gibi gerçekten öğretmenin eksiklerini tamamlamada işe yarıyor mu? Yoksa öğretmeni meşgul ediyor ya bu yeter diye mi düşünüyorsunuz? Hizmet içi eğitimde görevlendirdiğiniz kadrolar ne ölçüde alanında uzman? Eğitim fakültelerinde görev yapan eğitimcilerden yararlanmak niye aklınıza gelmez?
Soruları daha da uzatabiliriz, uzatmasına da karşıda bu sorulara kendini muhatap gören yok! Yaptıklarıyla yüzleşme kültürü yok! Birileri talimat verecek, birileri de kendini atayanın talimatını harfiyen yerine getirecek!
Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı 2023 Eğitim Vizyonu belgesine bir bakın, öğretmen yetiştirmede yaşanan onca sorunlarla ilgili tek bir yüzleşme, sorgulama, gözden geçirme var mı? Atamalarda sözleşme süreci 3 yıla, kadrolu zorunlu ikamet 1 yıla, yani zorunlu hizmet süresi 6 yıl yerine 4 yıla indirilecekmiş; verilen somut müjde sadece bu? Neden 6 yıldı, neden 4 yıla inecek diye sormayın. Talimatı veren öyle uygun görmüş, hepsi bu!