Cep telefonları yaygınlaştığından bu yana, 2002- 2008 arasında bütün öğrencilerin aileleriyle iletişim kurduk.
Tek tek görüşerek onlara çocukları hakkında güzel şeyler söyleyerek sevindirdik.
Her aileye standart hep ayni şeyleri söylerdik.
Sonsuz sevinirlerdi.
Önce kimlerle görüşeceksem onun ismini alır, ismi ile hitap ederdim(İsmini söylemem daha etkili olurdu.)
Öğrenci önce anne veya babasını arar; “Sınavdan yüksek not aldım. Almanca okutmanımız seninle görüşmek istiyor”der ve telefonu bana verirdi.
Ben: “Merhaba Ayşe Hanım, Mehmet Bey, Ben Almanca Okutmanı Aydın Ayhan. Sizi Üniversitemiz adına arıyorum. Çocuğunuz bu gün Almanca’dan yüksek not aldı.(Almasa da aldı işte.) Üniversitemizin bir adeti var. Biz başarılı öğrencilerin aileleriyle tanışırız. Onun için aradım. Çok beyefendi bir oğlunuz var.(Veya kız ise “Çok hanımefendi bir kızınız var.” Bu devirde böyle bir evlat yetiştirmek har anne babaya nasip olmaz. Sizleri tebrik ederim. Onu çok iyi yetiştirmişsiniz. Efendim, gül bahçesinde dolaşan gül kokarmış diye bir söz vardır. Gül gibi bir evlat yetiştirmişsiniz. Böyle bir öğrenciyi bize yolladığınız için size üniversitemiz adına teşekkür ederim. Şu anda çocuğumuz karşımda. Bize başarısını düşürmeyeceğine söz veriyor. Buraya yolunuz düşerse sizi bir çayımızı içmeğe davet ediyorum. İyi günler efendim.”
Bu konuşmalar genellikle hıçkırıklarla kesilir, boğazların düğümlendiği, seslerin değiştiği belli olurdu. Konuşma aileleri sonsuz mutlu ederdi. Bazen anne telefonun öbür ucunda, öğrenci de karşımda ağlardı.
Bir keresinde; bir öğrencimin annesiyle konuştum. Öğrenci ayrıca babasıyla da konuşmanı istedi. “Hocam, bizimkiler ayrılar da…” dedi. Baba ile de konuştum ve ayni şeyleri söyledim. Öğleden sonra öğrenci sevinç içinde yanıma geldi. “Hocam, siz konuştuktan sonra ne oldu biliyor musunuz? Annem hiç konuşmak istemediği babamı aramış. ‘Böyle başarılı bir evladı mutsuz etmeye hakkımız yok’ demiş, yeniden bir araya gelmişler..” dedi. O anne baba oğullarını mezuniyetlerine de geldiler. Tanıştık.
Bir başka seferde, bir öğrenci ailesiyle konuşmamı istemedi. “Gerek yok. Babam bugün ameliyat olacak da..”dedi. Ben de ara hiç olmazsa morali yükselir dedim. Aradık. Annesi açtı. Yukarıdaki şeyleri söyledim. Annesi: “Hocam, biliyor musunuz şimdi ameliyathanenin kapısındayız. Babamız ameliyat olacak. Ne olur ayni şeyleri ona da söyleyin”dedi ve telefonu eşine verdi. Ayni şeyleri söyledim. Babası: “Hocam, biraz sonra ameliyat olacağım sanki bana dünyaları bağışladınız. Ben hayatımda hiç bu kadar mutlu olmadım. Artık rahat bir şekilde ameliyat olabilirim.” dedi. Ama maalesef ameliyattan çıkamadı. Fakat inanıyorum ki ölürken mutluydu. Mutlu bir şekilde hayata gözlerini yumdu.
Bir kız öğrenci dedesini aramamı istedi. “Dedem Köy Enstitüsü mezunu, emekli bir öğretmen. Onu ararsan daha çok sevinir.”dediğinden dedesini aradım. Ben yukarıdaki sözleri söylerken sesi düğümlendi titremeye başladı, konuştukça, adamcağız hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. Öğleden sonra öğrencimiz yanıma geldi. Annesi kızına telefon etmiş. “Hocan dedene ne söyledi. Sabahtan beri hala ağlıyor. Bir türlü sözünü bitiremiyor”demiş. Kızlarının mezuniyetine o da gelmişti. Tanıştık.
BTİOYO böyle bir okul işte.