İsimleri silelim…
Davanın türünü, kaynağını da silelim…
Başrol oyuncusuz olsun film kareleri…
Bir dava var…
840 gün süren tutukluluk var…
Tutukluluk sırasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararı var.
“Derhal özgürlüğüne kavuşturulmalı” kararı var…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “ihlal” kararına göz kapayan, kulak tıkayan yerel mahkeme var…
Her ay yinelenen tahliye istemleri var…
Her ay reddedilen tahliye istemi var…
Her ay devamına karar verilen tutukluluk kararı var…
Sonra aynı yerel mahkeme tarafından verilen; tüm sanıklar için beraat kararı var…
Ne düşünürsünüz 840 gün tutukluluk için?
Dediğimiz gibi kamuoyunun gündeminde olsun olmasın…
Herhangi bir dava olarak değerlendirin.
Kişileri ve davanın ismini sansürleyip, sadece hukuk açısından bakın.
İddia makamının istemi ne?..
Mahkemenin verdiği karar ne?..
Mahkemenin kararı böyle ise, her ay reddedilen tahliye talepleri ne?..
Hele hele Anayasamızdan sonra uyulması gereken normlar silsilesi içinde ikinci sırada yer alan yani kanunlardan daha üst sırada bulunan Uluslararası Sözleşmeler, yani AİHM kararına kulak tıkamak, göz kapamak ne?…
Bu yargıda gördüğümüz kaçıncı yaman çelişki!..
Beraat kararının verilmesi başka bir şey, verilen beraat kararından sonra yargının bağımsız olmadığını gösteren uygulamalardan endişe etmek başka.
Nitekim daha beraat kararının verilmesinden saatler sonra ne yazdı Taha Akyol gibi sağduyusu ağır basan bir kalem:
“…Beraat kararı veren hâkimlerin başka illere atanmamasını yürekten dilerim”
Çünkü…
Yürütmenin hoşuna gitmeyen her karar sonrası, daha üst yargı yolları tüketilmeden, karar kesinleşmeden HSK müdahalesi geliyor yerel mahkemelere.
Ki yine aynısı oldu.
HSK; beraat kararı veren hâkimler için soruşturma izni verdi.
“Sanıkların bunca yıl tutukluluk halinin devamına karar verilmişken, nasıl olur da beraat verilir” gibi bir bakış açısı var ki, gerçekten uzun tutukluluk süresi ile beraat kararı arasındaki o çelişki çok vahim…
Ancak HSK tarafından verilen soruşturma izni, bu beraat kararından daha vahim…
Nereden bakarsanız bakın, bir kez daha yargının hali öyle de vahim, böyle de vahim…
Sözler yine havada uçuşuyor.
Suçlamalar ardı ardına…
Yargı içi çekişmeler yine su üstüne çıkıyor.
Bununla beraber yerel mahkemenin hükümle birlikte tahliyesine karar verdiği sanık, daha gün yüzü göremeden başka bir soruşturma nedeniyle tekrar gözaltı alınıp akabinde başka suçlamadan yeniden tutuklanıyor.
İşte burası başka bir vahim!..
O soruşturmanın açılması, ifadesinin alınması yeni mi akla geldi?
840 gündür zaten içeride olan sanık hakkında yeni veya başka bir suçlama varsa bu kadar süre beklenir mi? Beklenebilir mi?..
Hangisi daha vahim?..
Suç ve soruşturma icat etmek mi?..
Tahliye edince yeniden gözaltına almak, tutuklamak mı?..
Devlet bir kişiye kafayı takar mı?..
Dikkat edin bu yazıda davanın isminden, sanığın kimliğinden bahsetmedik.
Bantladık isimleri.
Siz de isimlerden bağımsız olarak sadece hukuk ilmi açısından bakın.
Hukuk içinde okumaya çalışın olup biteni.
Bir hukuk devletinde bu kadar ilginç kararlar, uygulamalar olabilir mi?..
Neresinden bakarsanız bakın…
Nereden bakarsanız bakın…
Her şey yanlış…
Her şey hukuka ve vicdana, akla ve mantığa aykırı…
Türkiye; dış dünyanın merceği altındayken ve güvenilirliğimiz giderek azalırken…
Reva mı bu kadar yanlış?