Önce şunu açık açık belirteyim:
İster askerler, ister şeriatçılar kimler darbe yapmaya kalkarsa kalksın sonuna kadar karşısında olurum…
Yolum belli!
“Ne şeriat ne darbe, tam bağımsız, laik, demokratik Türkiye…”
Gündemimde; şeriat mı gelecek? Darbe mi yapılacak? Sorusundan daha acil sorular var…
İktidarın “Montrö’den çekilebiliriz” düşüncesini de, emekli de olsa amirallerin ortak bildiri sunmalarını da doğru bulmuyorum…
Ancak darbe yapma ihtimalleri olmayan emekli amirallerin yayınladıkları bildiriye can simidi gibi sarılıp, değiştirmeye çalışılan gündemle de ilgilenmiyorum…
Ayasofya imamı cumhuriyet karşıtı sözler söylerken, bir general tarikat evinde sarıklı görüntü verirken, iktidar destekçisi birileri “Halifelik gelsin.” derken susanları da ciddiye almıyorum…
İnsanlar açlıktan, virüsten ölüyor siz neyle uğraşıyorsunuz…
Ben şu soruların cevabını ciddiye alıyorum :
Aşılar nerede?
128 milyar dolar nerede?
Damat nerede?
Diploma nerede?
İşsizlere iş nerede?
Çöpten yiyecek toplayanlara yiyecek yardımı nerede?
Traktörü, tarlası haczedilen köylülere destek nerede
Esnafa bir yıl nefes aldıracak can simidi destek nerede?
Sağlık çalışanlarının özlük hakları nerede?
Kış gününde soğuktan tir tir titreyen yoksul çaresizlerin çaresi nerede?
İstanbul sözleşmesi nerede?
Emeklilerin açlık sınırındaki maaşlarının iyileştirilmesi nerede?
EYT mağdurlarının hakları nerede?
Söz verdiğiniz 3600 ek gösterge nerede?
Gece yarısı yapılan Merkez Bankası başkanının değişimi sırasında bir milyar dolarlık döviz alımı yapanlar nerede?
“Eller kalkar iner.” Dediğiniz parlamentonun saygınlığı nerede?
Beni daha çok bu soruların cevabı ilgilendiriyor…
Bu sorular daha önce sorulmadı mı?
Soruldu.
Cevap alınabildi mi?
Alınamadı!
Alınması da zor…
İktidar devletin tüm organlarını ele geçirmiş her şeye muktedir, istediği soruya cevap veriyor istemediği soruya cevap vermiyor…
Olsun!
Siz yine de sorularınızı sormaktan vazgeçmeyin…
Cevabını alamadığınız sorulardan vazgeçerseniz, güvenilirliğinizi kaybederseniz…
Size inananlar bile iddialarınızla ilgili şüpheye düşer…
Derler ki; bunlar konuşur konuşur susar…
Sonra da unutulur gider…