1953 yılına kadar 21 köy enstitüsünden 1.398’i kız, 15.943’ü erkek olmak üzere toplam 17.341 köy öğretmeni diploma almıştır. 1936-1947 yılları arasında faaliyet gösteren eğitim kurslarından da 8.675 eğitmen mezun olmuştur (İslam Ansiklopedisi).
Türkiye’nin yirmi bir köy enstitüsünden biri olan Balıkesir Savaştepe Köy Enstitüsü daha sonra, benzerleri gibi öğretmen okuluna dönüştürülmüştü. Yakın tarihte de yeni bir ad verdiler seksen yıllık okula: Necip Fazıl Kısakürek Anadolu Lisesi.
Necip Fazıl yazılı okul tabelalarını görünce, “İyi ki okul ve eklentilerini, sırtlarında tuğla, kiremit taşıyarak yapan köy enstitülüler ve bu enstitülerin kurucuları bu tabelaları görmedi.” dedim.
Necip Fazıl’ın köy enstitüleri hakkındaki görüşleri bilinmektedir. Yine de kendi kaleminden bazı ayrıntıları anımsatmakta yarar olacağı kanısındayım. Böylece, neden eski bir köy enstitüsüne Atatürk, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ya da bu enstitünün kurucu müdürü Sıtkı Akkay’ın adının değil de enstitülerin amansız düşmanı Necip Fazıl Kısakürek adının verildiği daha iyi anlaşılır. “Başmakalelerim” 3, Büyük Doğu Yayınlarında geçen yazısında (22.3.1962) aşağıdaki görüşleri ileri sürer Necip Fazıl. (Yazım ve noktalama yanlışları, anlatım bozuklukları yazana aittir. Değiştirilmemiş, düzeltilmemiştir.)
“… Köy Enstitüleri dâvası, komünizma hululünün şahdamarını çizer… daima inkılâplardan faiz üstüne faiz isteyen solculuk taktikasına ne parlak işarettir.”
Demek ki enstitülerin amacı rejim değişikliği yaparak “komünizma” ya geçişi sağlamak. Hem de Cumhurbaşkanı, Millî Eğitim Bakanı ve İlköğretim Genel Müdürü aracılığıyla.
“Köy Enstitüleri, Anadolu çocuğunun ruh topografyasını silerek, dümdüz ederek, üzerinden silindir gibi geçerek boşalan yere, ALLAHSIZLIK, MİLLİYETSİZLİK, MADDECİLİK VE KOMÜNİZMA çatısının kurulması için girişilen hesaplı ve tesviyeli bir arsa teşebbüsüdür; Anadolu çocuğunun ruh mezbahasıdır; ve dış ifadesiyle değil, iç gayesiyle, Türk’e ait bütün kıymetler bakımından en ağır küfür merkezidir.”
Bu kin, öfke, saldırı ve iftiraların nedenleri Necip Fazıl’ı tanıyanlarca rahatlıkla tahmin edilebilir.
“Bir devrin veba veya kolerası gibi gelip geçmiş, fakat ruhlardaki ukdesini olduğu gibi muhafaza etmiş olan bu …”
Ülkenin aydınlanması, yüz binlerce çocuğun ve köylünün eğitilmesi, bilinçlenmesi “kolera ve veba” imiş Necip Fazıl’a göre. Hoş geldin Kinyas Kartal.
“Bu suikast çatısının, devrin Cumhurbaşkanı İnönü’yü (İnönü 1962’de başbakan olduğu için dikkatli bir dil kullanıyor. MA) aldatmaya memur başlıca iki mimarı vardır: Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç.”
“Bir zamanlar Köy Enstitüleri kuruldu ve başına İsmail Hakkı Tonguç getirildi. Yahut, başına İsmail Hakkı Tonguç’un veya ona ait başın getirilmesi için Köy Enstitüleri kuruldu.” Böylece Necip Fazıl, Tonguç’a makam temin etmek amacıyla kurulan köy enstitülerinin ipliğini pazara çıkarıyor.
“Tonguç da, Nafi Atuf ve Şevket Kansu gibi, Anadolu Türklerinden değil, Balkanlı, Romanyalıdır; ve bu nokta son derece hassas bir (karakteristik)tir.”
Necip Fazıl’a göre Anadolu’da doğmadıysanız sizin ülkeye yararlı olma olasılığınız da yok demektir. Burada Mustafa Kemal’i de çağrıştırmak istiyor olabilir mi?
“Köy Enstitülerinin kuruluşu ve plânlaştırılışı işiyle , Ankarada Dil –Tarih Fakültesi Profesör ve doçentleri ve bunlar arasında hususiyle materyalist ve Komünist ruh taşıyanlar alâkalandırıldı. Başta, bugün artık mahiyet ve faaliyetiyle malûm bulunan Pertev Naili Boratav, Behice Boran vesaire…”
Necip Fazıl’ın unuttuğu ya da adını anmak istemediği bazı “alâkalandırılan”ları da biz anımsatalım: Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol. Azra Erhat, Cavit Orhan Tütengil, Âşık Veysel, Ruhi Su, Hürrem Arman…
“Adana Köy Enstitüsünde Tonguç Baba şerefine verilen ziyafette çağlayanlar gibi şarap akıtılmış ve genç köylü kızlara sakilik yaptırılmıştır.”
Fuhuş, içki, “komünizma”, vatan hainliği, Moskof ajanlığı…Elbette Necip Fazıl’ın iddiaları (!) bu kadarla sınırlı değil.
“Sanki bunlar, Türk anavatanını, Anadolu iffetini kirletmeye ve tarihî İslâv intikamını (Ah o Balkanlılar! MA) almaya memur Moskof ajanlarıdır.”
“1949’da Haruniye Köy Enstitüsünde bir tahrik heyeti (“tahkik heyeti” demek istiyor ama kadere bak, Necip Fazıl “tahrik heyeti” yazıyor ki büyük olasılıkla amaç okuyucuyu “tahrik” . MA) bulunurken, direkten gizlice Türk bayrağı indiriliyor ve yerine Komünist Rus bayrağı çekiliyor.”
“Sağlık Bakanlığı, Hasanoğlan Köy Enstitüsüne Kadri Olcak isminde Komünizma düşmanı bir zâtı tâyin ediyor. Bu zat Enstitüye giderken yolda bir öğretmen genç kıza rastlıyor. Kız, Kadri Olcak’a, ‘Bana şu bu vız gelir; ben ancak Stalin için ölebilirim.’ diyor.”
Müdür okula giderken bayan öğretmene rastlıyor ve o da yeni müdürün gözüne girmek için “Ben ancak Stalin için ölebilirim.” diyor. Bu arada Köy enstitüleri müdürlerini de Sağlık Bakanlığının atadığı gerçeğiyle yüz yüze geliyoruz. Ve müdürün en önemli özelliği “komünizma düşmanı” olması. Yoksa eğitim, kültür, bilgi, birikim, deneyim önemli değil.
“Mersin’de 14 yaşında bir köy Enstitüsü talebesi genç kız gebedir ve piçinin kimden olduğunu bilmemektedir. 14 yaşındaki zavallının namus kaatilleri, sayıca herhalde onun yaşından fazla.”
Köy enstitüleriyle ilgili olarak bazılarına ezberlettirilen ve papağan gibi tekrarlattırılan yalanların en ünlüsü, enstitü tuvaletlerinin buralarda düşürülen çocuklar nedeniyle sık sık tıkanması. Yalan konusunda bile yeterince yaratıcı olamıyorlar.
“Mezunlarından bazılarının ilk tatbikat olarak, masum köylüleri toplayıp onlara ‘Allah yoktur!’ diye telkine kalkması…”
“Enstitü öğretmenleri arasında her türlü cinsî ahlâk felâketleri mi? Öğretmenlerin, maddeci ahlâk şaheseri (!) müstehcenlikte eşsiz şiirleri mi?”
Necip Fazıl’dan başka şair var mı ki Türkiye’de?
“Mersinde Sanat Enstitüsünde bulunan saatli bomba…”
Köy enstitüleri saldırılarına ara verildi, şimdi sanat enstitülerine geçildi. Çünkü o okullarda da zanaat, ustalık, emek, beceri gibi kavramlar etkili.
“İnönü Hasan Ali Yücel ile İ. Hakkı Tonguç’u davet ediyor ve (Kâzım Karabekir’in bilgilendirmesi üzerine) ‘Beni aldattınız!’ diyerek Tonguç Babayı huzurundan kovuyor.”
Zavallı İnönü, onu da mı aldatmışlar? Olay sırasında Necip Fazıl da kesinlikle odadaydı. Yoksa İnönü mü anlatmıştı Necip Fazıl’a, Tonguç’u kovduğunu?
“Reşat Şemsettin Sirer zamanındaki Türk siyasî zabıtası, Köy Enstitülerinde Komünistlerin (Selül) hücre teşkilâtı bulunduğunu tesbit ediyor.”
Solcuların kalp atışlarını dinlediğini ifade eden, bir zamanların “Zehir Hafiye”si Faruk Sükan’ı anımsadım bu cümleyi okuyunca.
Nitekim Reşat Şemsettin Sirer’in emriyle köy enstitülerini teftiş eden başmüfettiş Fethi İsfandiyaroğlu da enstitüler hakkında suçlama ve eleştirilerini sürdürür. İlk köy enstitüsü müdürlerinden Emin Soysal da bu kervana katılır. 1946 seçimlerinde bağımsız milletvekili olduktan sonra eski müdür Emin Soysal TBMM’de yaptığı konuşmada “köy enstitülerinin komünizm, ahlaksızlık, yıkıcılık ve ihanet yuvaları olduğu, bu okullarda din karşıtlığı yapıldığı” yolunda ağır ithamlarda bulunur. Böylece tüm köy enstitüsü mezunlarının ve öğrencilerinin neden dinsiz olduğu sırrı da açıklığa kavuşmuş olur.
Necip Fazıl, kendinden yirmi yaş büyük Ahmet Haşim’i sağlı sollu tokatlarla nasıl tartakladığını anlattığı “Babıâli” kitabında da köy enstitülerine değiniyor. Ama kız ve erkek öğrenciler için o kitapta kullanılan sözcükleri buraya yazmama terbiyem asla izin vermez. Ayrıca Necip Fazıl’ın o satırlarını yüzümüz kızarmadan okumamız da olanaksız.
Sanırım bu satırlar, neden bir zamanların ünlü eğitim yuvası, binlerce eğitmen ve öğretmen yetiştirmiş, yüzlerce köyü aydınlatmış, öğrencilerinin ve öğretmenlerinin el emeği, göz nuruyla oluşturulmuş Savaştepe Köy Enstitüsünün binalarında kurulan bir okulun yeni adının “Necip Fazıl Kısakürek” olduğunu açıklar.
Mehmet Akkayalı öğretmenimizin N. F. A. L. adının K. E. verilmesi ile ilgili yazısını çok doyurucu buldum. Daha ileri bir şey söyleyeyim bu tespitlerden hareketle bu adlandırmaya karşı itiraz örgütlenebilir.
Benim okulum.. Bu okuldan mezunum. (1993) İnanın yeni ismini öğrendiğimde aynı tepkiyi verdim. Eğitim devrimimizin mihenk taşlarından bir okula, o okulun katilinin isminin verilmesi birilerinin içinde bitmek tükenmek bilmeyen bir kinin kurumsallaşması değil de nedir?.