Necati Eğitim Fakültesi geleneği içinde Mahir Gürsel ile birlikte en uzun süre görev yapmış öğretmenlerdendir Cevdet Atmaca. Resim öğretmenidir, ama öncelikle şairdir. Necati İlköğretmen Okulu, Necati Eğitim Enstitüsü, Necati Eğitim Yüksek Okulu, Necatibey Eğitim Fakültesi dönemlerini öğretmen olarak yaşamıştır. Balıkesir’de öğretmen yetiştirme geleneğinin oluşmasında, belirleyici katkılarda bulunmuştur.
Bulgaristan’da Türklerin yoğun olarak yaşadıkları ormanlık, dağlık bir bölgedir, Deliorman. Cevdet Atmaca Deliorman’da, Silistre’de 1925’in son aylarında dünyaya gelmiştir. Henüz bir yaşını sürerken ailesi Türkiye’ye göç eder, o da babasının kucağında aşar sınırı. Nüfus Cüzdanı, yerleştiği Balıkesir’de çıkarıldığından, doğum tarihi kayıtlara 1927 olarak geçer.
İlkokula Koca Müftü Ali Şuuri Efendi’nin Dar’ün Nafiya Medresesi yerinde Cumhuriyet’in başında kurulan Alişuri İlkokulunda başlar. Dördüncü sınıfı okurken bir gün öğretmeni İsmail Hakkı Üstünel, Cevdet’i yanına çağırır: “Sınıf duvarına asmak için bir duvar gazetesi hazırlayacağız. Dikkat ediyorum sen resim yapmayı seviyorsun, yazın da güzel. Bu görevi sana veriyorum. Ama bir de şiir yazacaksın, bir şiir istiyorum senden” der.
O günlerde Cevdet, biriktirdiği harçlıklarıyla babasından gizli Çocuk Sesi, Afacan, Yavru Türk gibi dergiler alıp takip etmektedir. Hocası, Cevdet’in elinde bu dergileri görmüş, bu işin üstesinden geleceğine inanmış olmalıdır.
Cevdet ilk şiirini işte bu Duvar Gazetesi için yazar. Sokakta bağırarak boza satan birini canlandırır ilk şiirinde. “ Ekşi tatlı bozam var/ Çok temizdir bardaklar” diye başlar ilk şiiri. Hocası şiiri çok beğenir.
O yıllarda Milliyet Gazetesi İlkokul öğrencilerinin katıldığı şiir, resim yarışmaları düzenlemektedir. Atmaca, hocası İsmail Hakkı’nın ısrarı ile bu yarışmaya katılır, üstelik birinci olur. Bu olay, Cevdet’i çok etkiler, şiir yazmaya kamçılar onu. Cevdet Atmaca o günden sonra, şiir yazmayı hiç bırakmaz.
Dahası, bu yolda şansı da, bahtı da açıktır. Ortaokulda Makbule Berktin gibi bir edebiyat öğretmenine sahiptir. Makbule Hanım, Cevdet’in şiire ilgisini fark etmiş, onu yazmaya teşvik etmeyi kendine iş edinmiştir. Her yazdığını Cevdet hocasına gösterir, görüşlerini alır. Hep övgü, destek görür hocasından.
Daha sonra kendisi ile yapılan bir röportajda ortaokul da buluğ çağında daha çok aşk şiirleri yazdığını belirtecektir.
Orta öğretime ilk adımını, 1944’de Doğumevi Pansiyonunda öğretim vermekte olan Balıkesir Lisesi’nde atar Cevdet. Fakat daha önce girdiği Öğretmenokulu sınavında başarılı olmuştur, haberi alır almaz liseyi bırakır, yatılı olarak Necati Öğretmen Okulu’na kaydını yaptırır.
Cevdet Atmaca’nın yatılı öğrencisi olduğu yılda, aynı binada daha sonra “Enstitü” adını alacak Necati Orta Öğretmen Okulu adıyla bir okul daha açılacaktır. Nurettin Ormancı yerine müdürlüğe getirilen Faik Binal, Öğretmen Okulu’nun da Müdürlüğünü üstlenmiştir.
Hasan Ali Yücel’in yerine 1948 yılında Milli Eğitim Bakanı olan Şemsettin Sirer’in niyeti, aslında bütün Öğretmen Okullarını Eğitim Enstitülerine dönüştürmektir. Çünkü ilk ve ortaokulun birleşmesi ile ortaya çıkacak sekiz yıllık ilköğretim okullarına, Eğitim Enstitülerinde “Toplu Dersler” adı altında bir programla öğretmen yetiştirmek istemektedir. Pilot uygulama olarak Necati Eğitim Enstitüsü seçilmiştir.
Bu politika doğrultusunda 1946’da Necati Öğretmen Okulu kapatılacak, Cevdet Atmaca da öğretmen okulunun üçüncü yılını nakil olduğu Adana Öğretmen Okulunda tamamlamak zorunda kalacaktır (1947).
Necati Öğretmen Okulunda Atmaca’nın Edebiyat Hocası Refik Fikret Sağnak’tır. Refik Hocanın Vazo adıyla yayımladığı bir de şiir kitabı vardır. Atmaca ortaokuldan alışık olduğu gibi yazdığı şiirleri Refik Hocasına göstermek, onun değerlendirmelerini, teşvikini almak arzusundadır.
Fakat hocası Atmaca’nın getirdiği her şiire şöyle bir göz atar, “olmamış efendim bir daha yaz” der, Atmacayı geri çevirir. Hocanın bu tepkisi, her seferinde Cevdet’i bir gerilime bir duygu karmaşasına sürükler. Bir gün dayanamaz Cevdet “Neye dayanarak olmamış diyorsunuz hocam” deyiverir. Refik Fikret hazır cevaptır, oturduğu yerden başını kaldırıp şöyle bir öğrencisine bakar. Oturduğu sandalyeye daha bir yaslanıp “İskemleye dayanarak” der. Cevdet Atmaca, şaşkındır, söyleyecek söz bulamaz. Ama pes etmek ona göre değildir, tutar o yıllarda Necip Fazıl’ın çıkardığı Büyük Doğu dergisine “Bir Kır Gecesi” başlıklı bir şiirini gönderir. Şiir dergide yayınlanır. Bakalım buna ne diyecek Hoca, diye merak içindedir. Şiirin olduğu sayfası açık, dergiyi hocasının önüne koyar. “Şimdi olmuş mu hocam” diye de sorar. Hoca şiire şöyle bir bakar, “Aaa.. Sen artık benim ayakkabımın bağı olabilirsin” der. Refik Hoca bu lafı muziplik olsun diye mi, yoksa rekabet duyguları içinde mi söylemiştir, Cevdet buna ne anlam vereceğini bilemez. Fakat hocasının bu tepkisini de unutmaz. Bütün bunlar Atmaca’nın şevkini kırmak bir yana onu daha da hırslandırmaktadır.
Yeni Kaynak dergisinde yayımlanan röportaj’da Necati Öğretmen Okulunda okurken yayınlanan ilk şiirinin İstanbul’da Yaratış Dergisinde yayınlandığını belirtir (1945). Bu olayın daha fazla şiir yazma isteği ve kendine güven duygusunu kazana bakımından yaşamında önemli etkisi olduğunu belirtir.
Büyük Doğu’da yayınlanan bu şiirini, 7/7’lik hece ölçüsü ile yazmıştır Atmaca. Şiir, yirmili yaşlarını süren bir genç için oldukça oturmuş bir ritim duygusunu yansıtmaktadır. Şiirinin yayınlanmasından yedi ay sonra aynı dergide hocası Refik Fikret’in de bir şiiri de yayınlanır(25 Ocak 1946). Her iki şairin, ilk şiirleri birlikte okununca, Refik hocanın burnundan kıl aldırmayan, öğrencisine tepeden, alaycı yaklaşımı daha bir anlam kazanmaktadır.
Bir Kış Gecesi
Mevsim veda ederken beldenin bir ucundan Saçıldı gam, gecenin gölgeli avucundan Gönüllerin ağına, gönüllerin ağına Rüzgâr bir bestesidir hülyalı uykuların Ve bin bir oya işler örtüsüne suların Atılır kucağına, atılır kucağına Silindi mavilikten altın gözlü yıldızlar, Şimdi göğsünde sedef tomurcukları kızlar. Muhabbet başlarında, muhabbet başlarında Saat zamanın nabzı gibi vurdukça çın çın Bir hayal dolaşmada hazzını bulmak için Kaldırım taşlarında, kaldırım taşlarında Cevdet ATMACA Kaynak: Büyük Doğu, Sayı 1, Cilt 13, 25 Ocak 1946, s,16. |
Hikâyem
Hikâyemi yazıyorum İstedin mürekkepli kalemimi Ben kurşun kalemle Bitirdim hikâyemi Ayrıldık vedalaşmadan Hayatımız da böyledir Yarısı başka kalemle yazılmış. Hikâyeler benzedi; Ama mevzu yine bir.. Refik Fikret SAĞNAK Kaynak: Büyük Doğu Dergisi Sayı 1, Cilt 41, 9 Ağustos 1946. S.15 |
Oysa Cevdet Atmaca son derece tevazu sahibidir, alçak gönüllüdür. Kibri, gösterişi sevmez, arkadaş canlısıdır, kadirşinastır. Kendisine verilen emeğe değer verir.
Kendisini resme yönlendiren, resmi sevdiren, resimde kompozisyon fikrinin oluşmasında belirleyici olan, Necati Öğretmen Okulu resim hocası A.Sırrı Özbay’dır. Saygı ve sevgiyle anar hocasını Atmaca. Sırrı Özbay gazeteci Ekrem Balıbek’in hocasıdır. Mustafa Aslıer’i, Mete Başguğ’u, Karikatürist Ali Ulvi Ersoy’u, Nevzat Akova’yı, Devrim Erbil’i Türkiye resim ve karikatür sanatına kazandıran isimdir Özbay.
1945-46’da Öğretmen okulundan öğretmeni olan, 1954’den sonra on yılı aşkın süre birlikte çalıştığı öğretmeni, dostu Mahir Gürsel’i “kalıp almayı, heykel yapmayı ondan öğrendim” diye saygıyla anar. Atmaca, Mahir Gürsel ile çanak çömlek yapmayı öğrenmek için Susurlukta atölyelere gözlem yapmaya, deneyim kazanmaya gitmelerini, okula hediye ettikleri eşsiz güzellikteki Atatürk heykelini birlikte nasıl yaptıklarını heyecanla anar, anlatır.
Öğretmen Okulunda, Gazi Eğitim Enstitüsünde birlikte okudukları, 1954-1966 arasında Necati Eğitim Enstitüsü’nde birlikte çalıştıkları yakın dostu, kader arkadaşı Matematik Öğretmeni Fehmi Oyvat’ı da saygı, sevgi, özlem ile anmaktadır Atmaca.
Atmaca, Öğretmen Okulundan mezun olunca vakit yitirmeden Gazi Eğitim Enstitüsünün resim bölümüne kaydını yaptırır, 1950 yılında Resim öğretmeni olarak mezun olacaktır.
Öğretmenlik mesleğine, Yozgat’ın Boğazlayan ortaokulunda başlar Atmaca. Kısa bir süre sonra askere gider. Balıkesir’in Susurluk ilçesinde Yedek Subay olarak tamamlar askerliğini. Dönüşünde öğrencisi olduğu Necati Öğretmen Okuluna 1953 yılında resim öğretmeni olarak atanır. Aynı yıl da evlenir.
Öğretmen Okulları 1953 program uyarlamaları ardından eski köy enstitüleri ile birleştirilip İlköğretmen Okulu haline getirilirken, 1950’de kapatılan Necati Eğitim Enstitüsü de 1954 Yılında yeniden açılır. Müdür olarak da her iki okulun başına, daha önce Balıkesir Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapmış Adnan Çakmakçıoğlu getirilir.
Adnan Çakmakçıoğlu da şairdir, şiirlerini “Ardağı” soyadı ile Varlık Dergisinde yayınlamaktadır. Müdür olarak okula ilk geldiğinde Çakmakçıoğlu’nu makam odasında ilk karşılayanlardan biri Cevdet Atmaca’dır. Kendini tanıtınca Çakmakçıoğlu ilgiyle “Varlık dergisinde şiirleri yayımlanan Atmaca sen misin” diye sorar. İki şairin dostlukları işte o gün başlar. Çakmakçıoğlu’nun 1995’de kanser tedavisine yenik düşüp hayata gözlerini yumduğu ana kadar da iki yakın dost olarak sık sık görüşürler.
Bu yıllarda TRT spikeri Nedret Selçuker, o güzel sesi ve diksiyonuyla radyoda zaman zaman Atmaca’dan şiirler de seslendirmektedir. Ertesi gün öğrenciler sevinçle “Akşam radyoda sizin şiirlerinizi dinledik hocam” diye Atmaca’nın etrafını sarınca, Atmaca’nın gözleri dolar, mutlu olur.
Artık, Necati İlköğretmen Okulu’nun Resim, 1954 yılından itibaren de Necati Eğitim Enstitüsü’nün Sanat Tarihi hocasıdır.
İlköğretmen Okulu 1974’de kapatılacak, Necati Eğitim Enstitüsü 1979’da Yüksek Öğretmen Okuluna 1982 yılında Necati Eğitim Fakültesine dönüştürülecektir. Her iki okulda görev yaptığı bu yıllar içinde zaman zaman müdür yardımcısı olarak, zaman zaman disiplin kurulu üyesi olarak idari görevler de yüklenecektir Atmaca. Görevini 29 yıl sürdürdükten sonra, nihayet 1982’de emekliğe ayrılır.
1956’da Adnan Çakmakçıoğlu döneminde, Necati Eğitim Enstitüsü öğretmenlerinin çıkardığı “Öğretmence” dergisinde yayımlanan bir şiiri, ressam olarak şiirde resim öğelerini ustaca nasıl kullandığını göstermesi bakımından önemlidir..
Resim[1]
Bu dedim uçarı mavi; Tuttum koydum başköşeye
Bu dedim ağaçtır: Giydirdim kuşandırdım,
Bu dedim toprak: Sür dedim yeşili
Bu da aydınlık boyası işte beyaz evlerin;
Sonra biraz şu kiremitlerin üstüne,
Sonra biraz aşk, biraz dostluk, biraz umut,
Biraz alın teri, gözyaşı koydum;
Derken bir adam çıkardım o evlerden dışarı
Oturttum o ağacın altına kaygılardan uzak,
Yukarıda o mavi, aşağıda o toprak Cevdet Atmaca
Öğretmenlik yaptığı yıllarda bir gün, İstanbul’da Cağaloğlu yokuşunda Varlık Dergisi sahibi Yaşar Nabi Nayır’ın bürosuna yolu düşer Cevdet Atmaca’nın. İçeri girer selam verir, kendini tanıtır. Yaşar Nabi masasının başında sessiz sedasız çalışmaktadır. Sıcak bir ilgiyle karşılar Atmacayı. Yer gösterir, ikramlarda bulunur, bir süre sohbet ettikten sonra tutar çekmecesinden bir zarf çıkarır. “Bu senin, yayımladığımız şiirlerinin telif bedeli, güle güle harca”der ve Atmaca’nın önüne bırakır. Zarfın içinde hatırı sayılır bir para vardır. On yıldır Varlık Dergisinde şiirleri yayınlanan Atmaca’nın beklemediği bir şeydir bu, şaşırır. Daha sonra Atmaca şiir, öykü ne gönderirse Varlık’ta yayınlanacak, telif ücreti de düzenli olarak kendisine ödenecektir.
Öğretmenlikten emekli olunur, ama şairlikten olunmaz. Emekli olduktan sonra da şiir yazmaya devam eder Cevdet.
Şiirleri başta Varlık olmak üzere Yaratış, İstanbul, Ülkü, Yeditepe, Dost dergilerinde Balıkesir’de ise Kaynak (Balıkesir Halkevi Dergisi), Türk Dili (Balıkesir) dergilerinde yayınlanmıştır Atmaca’nın. Yayımlanmış eserleri şunlardır:
- Umut veya Ahval Üzre (Mevlüt Koca ile birlikte ilk çıkardığı şiir kitabı, 1950)
- Güzel Acı (şiirler- 1967)
- Gecenin Penceresi (şiirler (2012)
- Kar yağıyordu ve Ben Yoktum ( şiir ve güfteler 2014)
- Aç Kapıyı Ben Geldim (şiir- ve öykü 2016)
Son şiir- öykü kitabı “Aç Kapıyı Ben Geldim” yayımlandığında (2016) Cevdet Atmaca 90 yaşındadır. O yıllarda Altınoluk’ta, Ören’de, Balıkesir’de orijinal taş ve boncuklardan ürettiği el emeği, göz nuru takıları bir kaldırımda açtığı stantta satarken Cevdet Atmaca’ya rastlamak her zaman mümkündür. Herkesin çoktan köşesine çekildiği yerde o; eliyle, gönül gözüyle ürettikleri ve yazdıkları ile yaşama sıkıca tutunmasını bilmiştir.
Kendisine mikrofon uzatan Halkevinin Yeni Kaynak dergisi muhabirinin “ilk şiiriniz ile son şiirleriniz arasında ne gibi bir farklılık buluyorsunuz” sorusuna, şöyle yanıt verir Cevdet Atmaca 1956 yılında.
“Kendi anlayışıma göre şiir olarak sayabileceğim ilk denemelerim, hecenin 6-5, 7-7 ölçüsüne göre yazılmıştır. Romantik ve çoğu kez karamsardırlar. Okuduklarımın etkisi kuvvetle belli olur. Son şiirlerimde ise ölçü, uyak, noktalama yoktur. Daha gerçek, daha iyimser duygulara, zekânın payına önem vermek istiyorum. Zora gelmedikçe eski, hele Arapça kelimeleri kullanmıyorum. Arada birçok yeni kelimelere de yer veriyorum. Bunun şiirin deyişine de etkisi oluyor.”
“Okuduklarınız arasında en çok kimi seversiniz, en çok kimin tesirini duydunuz” sorusunu ise şöyle cevaplayacaktır:
“Tek kişi söyleyemem, çünkü sevdiğim sanatçılar içinden bir kişi seçmek olacak şey değil, hem gereksiz de. Okuduğum sevdiğim her sanatçının bir başka yönü beni bağlamıştır. Orhan Veliyi’de beğenirim Cahit Sıtkı’yı da, ama ikisini karşılaştırmam. Bu ikisi arasına bir de Yahya Kemal’i koyun, iş büsbütün zorlaşır. Benimsediğim her şairin bir etkisini duymuşumdur az ya da çok. Ne var ki yazarken kaçınırım, kaçınmaya çalışırım bu yazarların doğrudan etkisinden.”
1917’de Atmaca’nın yanına orta yaşlarda bir hanım gelir. Kendini tanıtır. Gelen Kadıköy Belediyesi Musiki Derneği bünyesinde koro yöneten, kadın bestekârlarımızdan, şair Gufran Taş’tır. Son kitabından bir şiirini bestelemek için, Atmaca’dan izin ister. Bestelenmek istenen şiir şöyledir:
Sen İstanbulsun
İstanbul sokaklarında yağmur kokusu
Gözlerinde sevdalanmış iki damla su,
Bırak güzelliğin yüreğime dolsun
Billahi güzelim sen İstanbulsun
Bir şarkıda martılar çığlık çığlığa
Alıp götürür beni uzak bir yalnızlığa
Ve orda bırak gözlerim gözlerini bulsun
Billahi güzelim sen İstanbulsun
Gözyaşımda saklı hala hatıran
Bahçende güller açınca beni an
Güller ki isterse hüznünde solsun
Billahi güzelim sen İstanbulsun
Kadehimde bulurum seni her gece
Güz yağmurları yüreğime düşünce
Desem ki gözlerin cennet olsun
Vallahi billahi güzelim sen İstanbulsun
Şimdi sorarım, doksanlı yıllarında böyle güzel şiirler yazan, ezberinden şiir okuyan kaç insan bulunur çevrenizde. Ona “artık yaşlandı” der misiniz? Ben demem, çünkü şiir, gençlik büyüsüdür. Cevdet Atmaca şiir yazmaya hala devam etmektedir.
KAYNAKLAR
Cevdet Atmaca ile söyleşi kaydı, Ekim 1919
Büyük Doğu Dergisi Sayı 1, Cilt 13, 25 Ocak 1946, s,16.
Büyük Doğu Dergisi Sayı 1, Cilt 41, 9 Ağustos 1946. S.15
Öğretmence,Necati Eğitim Enstitüsü ve İlköğretmen Okulu Aylık Dergisi, 1956, s.11
Yeni Kaynak (Balıkesir Halkevi Yayın Organı Sayı:2, 1956
[1] Öğretmence,Necati Eğitim Enstitüsü ve İlköğretmen Okulu Aylık Dergisi, 1956, s.11