Siyaset…’çi(!)nin dediklerine bakın:
“Şehit cenazelerine gelmeyin”
“Şehit cenazesine gidemez”
Siyaset….’çinin tribüne oynayanına bakın:
“O adama yumruk attıracak ne yaptın sen?”
Bakan…’ın dediğine bakın:
“Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz.”
Siyaset’çinin dediğine bakın:
“Nereye nasıl gideceğini araştırmalıydı.”
“Akkuzulular sert adamlar”
Basın’daki paçavralara bakın:
“Kılıçdaroğlu’ndan provokasyon”
Siyasetçi’nin müdürüne bakın:
“Kılıçdaroğlu’na iyi olmuş.”
Siyaset’çiden gazlanan tribüne bakın:
“Yakın o evi yakın”
Siyasetin kirli halinin Sivas faciasından yıllar ve yıllar sonra dahi tribünü nasıl kötü yola sevk edebileceğini gördük hafta sonu…
Hiçbir şeyin değişmemiş olmasını göstermesi açısından vahim bir tabloydu önümüze çizilen.
Atatürk boşuna dememiş “herkes sanatçı olamaz” diye… Siyaset’çi’nin akıl tutulmasına karşın sanatçıların dediğine bakın bir de..
“Korkunç”
“Ülke böyle bölünür”
“Yarın her yurttaşa…”
Evet tehlike tam da burada aslında.
Bitmek bilmez “nefret söylemi”nin yansımasıydı hafta sonu olup biten.
Ama bunun daha da korkuncu ve daha da vahimi gelebilir…
Yumruk bugün bir parti liderine atılsa da yarın o yumruk farklı görüşteki her vatandaşa yönelirse, bunun önünü almak mümkün olmaz. Sanatçının “yarın her yurttaşa” derken yaşadığı endişe tam da bu!
Türkiye’ye yazık olur.
O nedenle siyaset’çinin omuzlarında var olan yük çok ağırdır.
Siyasetçi işte o ağırlığı kaldıramadığı zaman, bırakın kaldırmayı, o ağırlığın farkında bile olmadığı zaman, ağzından çıkanı duymadığı zaman geleceğin kabus olma ihtimali artmaktadır.
“Yakın o evi yakın” diyenlere karşı bakan, “değerli arkadaşlarım, şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz” gibi bir cümle nasıl kurabilir; bunun açıklanması imkansızdır, anlaşılmazdır.
Hele hele son yerel seçimlerde partisinin aldığı oy oranını kendince hesaplarla Atatürk’ün doğum yılıyla özdeşleştirerek kameralar karşısına geçen yılların siyasetçi’sinin “o adama yumruk attıracak ne yaptın sen, nereye nasıl gideceğini araştırman gerek” şeklindeki söyleminin bırakın Türkiye’de, evrende açıklanabilecek ve mazur görülebilecek bir tarafı olabilir mi?..
Çok yazık!
Çok kötü!
Demokratik ve yasal muhalefeti “terörist” olarak gösterip toplumu doldura doldura kin ve düşmanlık yüklerseniz eğer ne beklenebilir ki?
Şaşırmak mümkün mü?..
Ama devamından korkmamız gerekiyor.
İşte o siyasetçi’nin, o bakanın, o müdürün, o basının, o yalakanın düşünmesi ve aklını başına alması gerekiyor.
Türkiye’de cahil kitleleri istediğiniz şekilde sürüklemeniz mümkün…
Ancak önemli olan o sürüklediğiniz yolun sonunda ne var?..
Çok kötü…
Ne kadar da kötü!
Bugün 23 Nisan…
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.
Ulusal egemenlik bugünün siyasetçilerinde ne anlama geliyor?..
Çocuklarımızı nasıl bir gelecek bekliyor?..
Bugünün akıl donduran siyasetçi’leri yarın çocuklarımıza nasıl bir gelecek hazırlıyor?..
Bu topraklarda maalesef her daim akıl dışılık prim yaptı, Atatürk’ün en yakın arkadaşları bile Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrası O’nun altını oymak için her daim çalışmadılar mı?..
23 Nisan’dan gerçekten ne anlıyoruz?..
Çocuk ne demek? Çocuk ve gelecek ne demek?..
23 Nisan; bu nedenle bugün çok daha önemli, çok daha değerli, çok daha anlamlı.
Kutlu olsun.