Yazımın ilk bölümünde birkaç efsanesini paylaştığım nar, bir besin kaynağı olmakla birlikte verdiği enerji ve canlılık ile Antik Çağda yenilmezliğin, güçlülüğün, güzelliğin, üretkenliğin, dirilişin ve bereketin simgesi haline gelmiş. Dini ritüel ve metinlerinde de adı sıkça geçen nar, yaşam ve ölümsüzlük simgesi olarak bir kült öğesi ve mitolojik bir meyve olarak kutsallaşmış.
Mesela Geç Hitit kenti Kargamış’ta bulunan bir stelde, bereket tanrıçası Kubaba elinde bir nar meyvesi tutarken betimlenmiş. İran mitolojisinde ise İsfendiyar’ın nar yedikten sonra yenilmez olduğuna inanılmış. Musevilikte nar, doğruluğun sembolü olarak kabul edilmiş. Hıristiyanlıkta ise; bakire Meryem’le özdeşleştirilmiş. Oğlu İsa’yı mucizevi bir şekilde dünyaya getirdiği için kapalı bir sandık gibi içinde yüzlerce tohum taşıyan nar ile simgeleştirilmiş. İslamiyet’te ise nar, cennet meyvesi olarak kabul edilmiş.
Zerdüşt ritüellerinde ve tapınma törenlerinde kullanılan ve kutsal sayılan nar ağacı (urvaram), yeşil yaprakları ile ruhun ölmezliği, doğanın mükemmelliği ve bir tek narın içindeki binlerce tane ile bereketin, zenginliğin sembolü olarak kabul edilmiş.
Fa-ta adındaki kadın yediği nardan gebe kalmış ve göğsünden Orta Asya Türkleri tarafından İslamiyet’ten önce kabul görmüş olan Maniheizm’in kurucusu olan Mani doğmuş.
Mezoptamya kültürlerinde Tanrıça meyvesi olan nar, aşkın sevginin doğurganlığın ve kadınlığın simgesi olan Sümer tanrıçası İnanna, Yunan mitolojisinde evlilik ve doğum yapan kadınların koruyucusu olan Hera ve güzellik tanrıçası Aphrodit ile özdeşleştirilmiş. Hatta tanrıça Aphrodit, Kıbrıs Adasına nar ağacını kendi eliyle dikmiş ve kendi güzelliğiyle yarışan Side’yi cehenneme atarak cezalandırmış.
Yunan mitolojisinde bir anlatıya göre; Side, babasının zulmünden kurtulmak için annesinin mezarı başında kendisini öldürmüş. Tanrılar kıza acımış ve onun yere dökülen kanından bir nar ağacı yapmışlar. Zalim babayı ise Milan denilen bir kuşa çevirmişler ve bu kuşun nar ağacına asla konmadığına inanılmış. Side, Helence nar demekmiş ve birçok efsanede kadın ismi olarak geçiyor.
Anadolu Mitolojisinde; nar anlamına gelen ve orada basılan sikkelerin üzerinde nar motifi olan Side’nin ismi, tabiat ve bereket tanrıçası Side’den geliyormuş. Anlatıya göre; küçük kızını alarak Nympha’lar ile birlikte Manavgat ırmağı vadisine çiçek toplamaya giden Side, ince dallı, parlak yapraklı, rengârenk çiçekli bir ağaç görmüş ve küçük kızına vermek için ağacın dalını koparmış. Daldan kan damlamaya başlayınca Side, ağacın aslında kendisini kötü insanlardan korumak için ağaç biçimi almış bir Nympha olduğunu anlamış ve çok üzülmüş.
Hemen oradan uzaklaşmak istemiş ancak ayakları toprağa gömülmüş. Ayaklarından başlayarak gövdesi ince bir kabuk bağlamaya ve ağaç biçimini almaya başlamış. Duruma üzülen Nympha’lar gözyaşları ile Side’nin köklerini ıslatmış.
Side yaptığının hata olduğunu söyleyerek Nympha’lara; “Ben bundan sonra kan rengi zengin meyvemle tabiat, yaşam ve bereketin sembolü olacağım, kızımı da sık sık buraya getirin gölgemde oynasın. Hiçbir ağaca zarar vermesin. Belki her ağaç ve çiçek biçim değiştirmiş bir tanrıdır” demiş.
Bu efsane ile eski Türklerin ağaç kültü arasında benzerlik kurulabilir. Eski Türkler, ağacın oluşumu ile kendi hayatlarının doğal seyri arasında bir benzerlik olduğunu keşfetmiş ve yaşadıkları her coğrafyada kutlu mekânlarla ağaçlar arasında bir ilişki kurmuş. Nar ağacının meyvesinin bereket, ağacının ölümsüzlük, çiçeğinin ise mutluluk simgesi olduğuna inanılmış. Nar ağacının meyvesi dünyayı, içindeki taneleri insanları, her ikisinin arasındaki zar ise insan topluluklarının arasındaki ayırımları simgeliyormuş.
Nar, Frig mitlojisinde bereket tanrıçası Kybele’nin de simgelerinden birisi. Anlatıya göre; Kybele kendisine âşık olan Zeus’tan hamile kalmış ve Agdistis adında bir oğul doğurmuş. Ancak tanrılar onun gücünü kıskanmış ve su içtiği dereye şarap karıştırmışlar. Suyu içen Agdistis çıldırmış ve erkeklik organını kesmiş. Yere dökülen kanından meyveli bir nar ağacı yetişmiş. Bu nar ağacından meyve toplayan Sangarius nehrinin bakire kızı Nana hamile kalmış. Attis adını verdiği çocuğunu babasının korkusundan dağa bırakmış ve Attis bir keçi tarafından beslenerek büyümüş.
Orta Asya’da, Balavaste’de Uygur dönemine ait dini bir konunun işlendiği nar motifli bir duvar resmi bulunmuş. Nar motifinin Türk kültürüne girişinin Uygur Türkleri tarafından olduğu düşünülüyor. Selçuklu sanatının sıva üzerine renkli boyalarla yapılmış duvar süslemeleri ve bereket getireceğine inanılan nar ağacının da üzerinde bulunduğu av sahneleriyle süslenmiş seramikleri günümüze kadar gelmiş.
Şamanist dönemde Türk toplumunda nar, bereketin, doğurganlığın, ölümsüzlüğün, sürekliliğin ve yeniden dirilişin sembolü iken bunlara İslamiyet sonrası cennet meyvesi ve günahlardan temizlenme isteği gibi anlamlar da eklenmiş. Bu sebeple ruhun ölümsüzlüğünü ve günahlardan arınma isteğini temsil eden nar motifleri pek çok mezar taşının süslemesi olmuş.
Yine kilim, seramik ve süs eşyaları gibi günlük kullanılan eşyalarda ve saray, tapınak gibi duvar süslemelerinde nar motifi kullanılmış. Eski Türkler erzak çuvallarının üzerine nar motifi işlermiş ürünleri bereketli olsun diye.
Görüldüğü üzere 4000 yıllık evrensel bir kutsallığa sahip olan ve hangi birini yazsam diye çabaladığım nar ile ilgili aktardığım efsane ve bilgilerin, denizde bir kum tanesi olduğunu söyleyebilirim. Eğer mitolojiye merakınız var ve daha çok bilgiye ulaşmak isterseniz, bu konuda yazılmış akademik makalelere göz atabilirsiniz.
Birin içinde bin gizemli kutsal narın bereketi evinize, enerjisi ruhunuza ve badesi bedeninize şifa olsun…