Korkulu beklenen, 11 Mart’in ilk saatinde Sağlık Bakanı’nın resmi açıklamasıyla duyuruldu.
Corona yurda giriş yaptı.
Bekleniyordu, girmemesi imkansızdı.
Yine de diğer ülkelere göre daha geç tanıştı Türkiye.
En azından resmi kurumların biraz daha önlem almasına fırsat sağladı.
“Biraz daha” diyebiliyoruz ancak çünkü gerçekten de 85 milyona yaklaşan nüfusumuzla virüsün yayılır hale gelmesi ihtimalinde çok büyük sıkıntılar yaşayabiliriz.
Zira, bilinçli olan kesimden kat be kat bilinçsiz, durumun ciddiyetinin farkında olmayan, okumayan, dinlemeyen büyük bir kitlemiz var.
“Grip” değil mi deyip geçen.
“Yaz geliyor, kösülür” diye umut eden.
Peki Güney Afrika’da da var, şu an sıcak yaz yaşayan ülkelerde de var, ne yapacağız diye sorduğunuzda da omuz silken bir kitle.
“Biraz daha” önlem alabildiyse kamu, ne mutlu!
Çünkü özellikle devlet kurumlarında, hastanelerde, hele hele okullarda, çocuklarımızı emanet ettiğimiz o okulların çoğunda tuvaletlerde sabun bile yok.
Bu satırların yazıldığı dakikalarda iki üniversitenin bahar ara tatilini öne aldığı bilgisi düştü sitelere.
Okulların tatil edilip edilmemesi de değerlendiriliyor.
Risk alınmaması adına okulların da bir süre tatil edilmesi beklenen olasılık…
Eskiden kar tatili olurdu, kar yağmıyor artık, sıra virüs tatiline geldi, o zamanlardayız!
Daha önce; Corona’dan bahsederken önce “Muska”yı yazmıştık.
İnternetten 29,90 TL.sına “Corona’dan korunma muskası” satıyordu uyanıklar…
Ama virüs bu, muska dinler mi?
Paşa’nın dolandırıcıya milyon kaptırdığı bu topraklarda muskalı virüs önlemine inanan olmaz mı?..
Sonra muskadan devam ederek maskeyi yazmıştık bir süre önce.
Virüs gelmeden maske sıkıntısı patlamıştı, maske bulabilmek için eczacı “torpili” bulmanız gerekiyordu ki fiyatlar da uçup gitmişti birkaç ay öncesine kadar.
Ve işte dün itibariyle Corona’nın Türkiye’de var olduğunu açıkladı Sayın Bakan.
Panik haline gelir miyiz?..
Kontrol altında tutabilirsek, biraz kendimize iyi bakabilirsek tutabiliriz.
Ama halkı bilinçlendirmek gerek.
Geniş bir aydınlatma hareketi gerek.
Her çıkan uyarıya baktığımızda aslında hayat tarzımızda hep yapmamız gereken nitelikli eylemler değil mi bunlar?..
Ne diyor doktorlar?..
Ellerinizi çok yıkayın, iyi yıkayın, bağışıklık sisteminizi güçlü tutun, ortak kullanım alanlarına dikkat edin, hijyene önem verin, birbirinizle çok yakınlaşmayın, günde elli kere şap şup öpüşmeyin…
Neyi olağanüstü farklı bu söylenenlerin?..
Normal grip olarak gördüğümüz rahatsızlıkların olmaması için bile aynı önlemlere başvurmamız gerekmiyor mu?..
Ki, günlük hayatımızdan şu öpüşme ve kafa vurma yakınlaşmasını çıkarsak bile fayda.
Günde üç kere gördüğümüz dostumuzu ille sarmalamamız gerekmiyor yani!
Velhasıl…
Psikoloji bozan 2020’de bir “corona”mız eksikti.
O da geldi hoş geldi…
Korkunun tavan yaptığı yıl, peki fırsat olabilir mi Türkiye için?
İyi bir koruma ve hastalığın etkisini asgari düzeyde hasarla atlatabilir miyiz?..
Bu durumda, Çin ve dünyanın genelinde var olan sıkıntıyı –birbirimiz ile kavgayı bırakıp- üretim yönünde fırsata çevirebilir miyiz?..
İngiltere’de nüfusun yüzde 14’ünün altı hafta içinde hastalanacağı öngörülmüş.
Yazının sonuna geldiğimizde ise İran’dan doğruluğu teyit edilemeyen haber geldi, ilacı bulmuşlar.
Karışık günlerden geçiyoruz.
Şimdilik yapmamız gereken ilk öncelik; temizliğe çok daha fazla önem vermek…
Bağışıklık sistemini korumak.
Grafik kötüye giderse çok yakında market rafları boşalır ve bu kez de kağıt havlu kapmak için karakolluk olabiliriz.
Velhasıl sıkıntılı zamanlardan geçiyoruz.
Sakin ama uyanık olmamız şart.