Eski bir yazım bu. Ne kadar haberiniz var bilemiyorum. Bugün Murat Tekin’in doğum günü. Mustafa Kemal’in Askeri olmak için and içen bir yiğit evlat. Boğaziçi Köprüsünde şehit edildi.
Okurlarımızdan ricamdır.
Bir Fatiha , bin selam ile anılsın isterim. TEKİN ailesinin acısına ortak olmak anlamında.
MURAT TEKİN SENİ GÖKLERDE UÇURAMADIK.
15 Temmuz darbe kalkışmasının Türk insanına yaşattığı kabusun korkunç yüzünün gerçeklerinden biri de, emir verip, onları okullarından sokağa çıkaran ve askeri öğrencileri ölüme götüren Fetöcü hain komutanlardır.
CIA’nın emrindeki din bezirganı “Fetullah Gülen” denen hainin etrafında kümelenenlerin gerçek yüzlerini 1977’de yazan Hikmet Çetinkaya’nın “Din Baronun Kazları” ve “Şeriat Pazarı”, Yavuz Selim Demirağ’ın yazdığı “İmamların Öcü”, Mustafa Önsel’in yazdığı “Ağacın Kurdu”, Saygı Öztürk’ün yazdığı “Okyanus Ötesindeki Vaiz” ve Ergün Poyraz’ın “Amerikadaki İmam” kitaplarını okudukça durumun vahim olduğunu bir sivil vatandaş olarak ben çok önceden anladım!.
Anladım anlamasına da; nasıl olur da etkililer ve de yetkililer anlamaz…
İşte bunu anlayamıyorum!..
Okumayan bir toplum olduğumuz için, gerçekleri görememe gibi bir algımız var.
Son zamanlarda, bazı dayatmalarla; bazıları için ölçü “alnı secdeye değiyor” olması yeterli geliyordu.
Kutsal din duygularımızın sömürülmesinin ardına saklanan bu hain güruhu tanıyamıyor, gerçeği yazanları ve söyleyenleri görmüyorduk!
Ta ki 15 Temmuz’daki hain kalkışmaya kadar…
15 Temmuz hain kalkışmasından sonra; değer yargılarımızın sarsıldığını görüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bağımsızlık ilkesinin paramparça edildiğini görmek..
Laik Cumhuriyetimizin “dinbazlarca” kuşatıldığı görmek..
İçimizi kasıp kavurdu..
İnsan olmak, dürüst olmak, vatansever olmak, iş ahlakı ile çalışmak, liyakata bağlı kalmak yeniden gündeme oturdu mu ki?
Umarım bu kez başarılı oluruz.
Acılar öyle sarmış ki aileleri, anne-babaları ve ablaları !..
At izi, it izine karıştı diyen Cumhurbaşkanımız bile şikayette.
Sade vatandaş olarak ben niye şikayet etmeyeyim !..
Anne ve babaların “ASKER” olsun diye özenle yetiştirdiği ve komutanlarına teslim ettiği evlatlar..
Kandırılarak ve emir-komuta zinciri ile eski ismi ile “Boğaziçi Köprüsünde” kaosun ortasında ölüme gönderenler, vicdanınız yok muydu ? Bu yiğit evlatların, hunharca katledilmesinin hesabını kim verecek?
Askeri öğrencileri kandırıp, hain kalkışmanın orta yerinde yapayanlız bırakanlardan hesap sorulacak mı?
Toplum içerisinde yalnız bırakılan aileleri ne olacak ?
Vicdanlar kanıyor..
Ana-babalar ağlıyor!
Aşağıdaki yazıyı Parlemento Haber portalından aldım.
Tek satırına dokunmadım.
Tekin ailesinin 15 Temmuz gecesi yaşadığı acıyı her Türk Vatandaşı okumalı diye düşünüyorum.
Sevgili okurlarım, bu aileyi bulup onların acısı paylaşmak gerektiği inancı ile hepinize bir kez daha düşünün demek istiyorum.
Murat Tekin ya sizlerin evladı olsaydı ?
Askerlikte; emir demiri keser diye bir deyim vardır.
Bilen bilir..
Bu evlatlara kim emir verdi ve onları Boğaziçi Köprüsüne kim götürdü?
Götürdükten sonra da kim bırakıp kaçtı?
İçimizdeki fetöcü hainler, bu güzel evlatları kimlerin önüne atıp gitti?
Ve bu katliamı kimler yaptı?
Öylesine haince katlediliyor ki; ailesi tırnağını yediği için onu parmağının oyuk yerinden tanıyor..
Bu acıların hesabı sorulmadan, bu evlatların ŞEHİTLİĞİ verilmeden nasıl huzur içinde yaşayacağız ?
Tekin ailesinin acısını paylaşıyorum.
Anne ve babasına sabırlar diliyorum..
Sevgili Murat Tekin, durağın uçmağ olsun..
Seni yaşatamadık, göklerde uçuramadık, kara toprağa verdik..
Acımızı buraya yazmakla kaldık..
Tanrım şehadetini kabul etsin..
Bizleri affetme…
Değmeyiz !..
********
Köprüde linç edilen askeri okul öğrencisi Murat Tekin “Sopalarla parça parça edilmiş.”
15 Temmuz darbe girişiminde sabaha karşı Boğaziçi Köprüsü’nde önce boğazına basılarak öldürülen, ardından da boğazı kesilen Murat Tekin’in İzmir’de yaşayan ailesi, katilleri arıyor.
21 yaşındaki Hava Harp Okulu öğrencisi oğullarını vahşice katledenlerin bulunarak, yargı önüne çıkarılmasını istiyor.
Anne Şevkiye Tekin “Çocuğum mezarında rahat değil, eminim. Biz de burada rahat değiliz. Tek isteğimiz, gerçeğin ortaya çıkarılması” diyor.
Hava Harp Okulu 2. sınıf öğrencisi Murat Tekin, ailesiyle en son Ramazan Bayramı tatilinde İzmir Bornova’daki evlerinde birlikte geçirdi. 1.5 aylık yaz kampına katılmak için Yalova’ya götürülen öğrenciler arasında yer alan Tekin, 16 Temmuz’un ilk saatlerinde Boğaziçi Köprüsü’ne getirilen gruptaydı.
Komutanları tarafından “Aralarında canlı bomba var” denilerek halka [Haber görseli]ateş açması istendi.
Ancak o, silahını bırakıp halkın arasına girdi ve orada şişler, sopalar ve demir çubuklarla vahşice öldürüldü.
Tanınmaz haldeki cesedi 10 gün sonra Yenibosna Adli Tıp Morgu’nda ailesi tarafından güçlükle teşhis edilebildi.
Son görüşme 13 Temmuz’da
İzmir Osmangazi’deki mütevazı evin oturma odasında, Tekin’in asker fotoğrafları ve Türk bayrağı ilk dikkat çekenlerden.
Bir bayrak da balkonda asılı.
Anne Şevkiye Tekin, oğluyla en son 13 Temmuz akşamı görüştüğünü, Murat’tan duyduğu son sözlerin “Anne yarın gemiyle Yalova’ya yaz kampına gidiyoruz. Telefonum kapalı olursa merak etme” olduğunu söylüyor.
15 Temmuz ve onu izleyen 3 akşam televizyondan sürekli olayları izlemesine karşın, Yalova’da olduğunu bildiği oğlunun başına kötü bir şey gelebileceğini düşünmediğini aktarıyor.
‘Tırnağından tanıdık’
Bir başka askeri okul öğrencisinin annesinin açtığı telefonla kuşkulanmaya başladığını vurgulayan anne Şevkiye Tekin anlatıyor: “İstanbul’daki ağabeyim, ‘buraya gelme, ortalık çok karışık’ dedi. Anne yüreği durabilir mi? Eşimle birlikte Yalova’dan araştırmaya başladık. Burada yok. İstanbul’a [Haber görseli]geldik. Harp Okulu’ndan emniyete kadar her yere baktık. Sonra okuluna gittik tekrar. “Teslim ettiğiniz kişiler hain çıktı biz bilgi veremeyiz’ dediler. ‘Bilgi almadan gitmem’ dedim. ‘Komutan kalmadı bilgi veremeyiz’ dediler. Hastanelere, Silivri Cezaevi’ne baktık, yok, yok, yok… İzmir’e dönmeden önce son olarak bir de Adli Tıp’a da bakalım istedik. Ağabeyimle eşim gitti, ben evde kaldım. Orada oğlumun cansız bedenini görmüşler ama tanıyamamışlar. Eşim saçını benzetmiş sadece. Ağabeyime, ‘Murat kaygılandığında, başparmağının ortasını kemiriyordu, oyuk kalmıştı. Parmağına bakın’ dedim. Öyle teşhis ettiler. Tırnağını yememesini söylerdim. O da ‘Belki şehit gelirim, oradan tanırsın beni’ derdi. Öyle de oldu.”
Kesici alet ve sopalarla
Baba Sedat Tekin de Adli Tıp anlarını gözleri dolarak anlatıyor: “Önce fotoğrafı gösterdiler. Çocuğumu [Haber görseli]komple açtırdım. Tanınmayacak haldeydi. Tırnağındaki oyuktan tanıdım. Ayrıca yüzünde 3 ben vardı. Oradan çıkardım o olduğunu. Sonra saçları, ayakları tanıdık gelmeye başladı. Dayanılacak gibi değildi. Kesici aletlerle, sopalarla parça parça edilmiş çocuğum”.
Niye böyle bir ölüm?
2005 yılında emekli olduktan sonra ailesini geçindirmek için öğrenci servisi şoförlüğü yapan baba Sedat Tekin de artık direksiyon başına geçemediğini anlatıyor: “Eli sopalı, demirli zalimler çocuklarımızı vahşice katlettiler. Niye böyle feci bir ölüm. Çocuğum neden öldüğünü bilmiyor şu anda.”
Baba Tekin İzmir Valiliği’ne dilekçe verdiklerini ve katliamı yapanlarla darbe sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunduklarını vurguluyor. Telefonla görüştükleri diğer öğrenci ailelerinin, çocukları cezaevinden çıkar çıkmaz kendilerini ziyarete geleceklerini söylüyor. Konuşmasında özellikle, o sabaha karşı oğluyla birlikte katledilen diğer askeri okul öğrencisi Gaziantepli Ragıp Enes Katran’ı anmadan geçmiyor.
Camiler salasını bile vermedi
Anne Şevkiye Tekin, kendilerini en çok yaralayan noktanın, oğullarının cenazesinin camiye kabul edilmemesi ve Osmangazi’deki camilerin Murat’ın salasını vermemesi olduğunu söylüyor.Linç edilen Murat Tekin’in annesi Şevkiye Tekin cenazeyi THY’nin kargo uçağıyla İzmir’e getirdikten sonra yeni ve derin bir şok yaşadıklarını söylüyor: “Eşim, dostum tüm mahalle dolmuş buraya. Tabii ben şokta olduğum için o anda farkına varmadım, sonradan öğrendim. Camiye kabul edilmemiş evladım. Salasını verdirmediler. Çocuğumuz ölmüş, salasını bile esirgiyorlar bizden. Müslüman bir aile olarak çok yıprandık. Komşularımız bilir, devletimize, inancımıza bağlı, kendi yağıyla kavrulan bir aileyiz biz”.
Komutanlar hesap versin..
Baba Sedat Tekin, yüzlerine karşı söyleyemeseler de arkalarından “hainin ailesi” damgası vuranlar olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor: “Teröre karşı insanlar olduğumuz halde bu damgayı yemiş olduk. Acımızdan daha üstün acı oldu bunlar. Çocuğum da orada rahat değil eminim, biz de değiliz. Devletimizden tek isteğim bunları yapanların ortaya çıkarılması. Çocuklarımızı o gece tatbikat deyip de boğaz köprüsüne götüren komutanların, onları korumayıp kalabalığın arasında bırakıp linç ettirenlerin hesap vermesini istiyoruz. Büyüklerimizden, devletimizden tek dileğim bizi duymaları. Bize bir şekilde el uzatsınlar. Cezaevlerinde yatan diğer askeri okul öğrencileri de masum, günahsız. Bunlar bir şekilde temize çıksın. Bir daha o hainlerin eline düşmesinler. Bizimki gitti, geri gelmeyecek. Ama hiç değilse yavrumun şehitliği verilsin”.
Ablasının rüyasında
Anne alıyor sözü tekrar: “2 yıl sonra okulu bitip tayini çıkınca evlendiririz, yalnız olmasın diye planlar yapıyorduk. Ne yazık ki düğün parasını cenazesine harcamak zorunda kaldık. Kaderi böyleymiş… Ona haram süt vermedim, kötü ahlâk öğretmedim. Kötü bir insan olsaydı oraya, halkın arasına gitmezdi. Allah şehitlik mertebesi verdi. Ablasının rüyasına girmiş, ‘Anneme söyle üzülmesin ben şehit oldum’ demiş. Ben ne olduğunu biliyorum oğlumun…”