İstanbul halkı 31 Mart seçimlerinden sonra yaşanan sürece tepkisini 23 Haziran seçiminde İmamoğlu’na verdiği açık ara destekle ortaya koydu. Bunun muhalefet ve iktidar üzerinde farklı etkileri olacağı belliydi. Muhalefet sistem değişikliğine odaklanır, umutlanırken AKP içinde Partili Cumhurbaşkanın belirlediği politikalar ilk kez ciddi yoğunlukta tartışılmaya başlandı. AKP’de yol ayrımı daha bir netlik kazandı.
İstanbul seçimi sonrası içine girilen süreçte, ekonomik krizin giderek derinleşme eğilimi içine girdiği koşullarda “iyi yönetilmeme” algısı; halk nezdinde, sermaye çevrelerinde, bürokraside giderek belirleyici ruh haline dönüşebilir. Bu, Türkiye’de yönetim sisteminin daha demokratik yeniden yapılanabilmesi için koşulları daha önce görülmedik biçimde elverişli hale getirebilir getirmesine de ortada bunu değerlendirebilecek bir muhalefet var mı?
Muhalefet kısa dönemde kendini içinde bulabileceği bu yeni koşullara ne kadar hazırlıklı, donanımlı? Yani, çağdaş demokratik gelenek oluşturmayı beka sorunu görecek, buna dönük ortak program ve ilkeler etrafında kararlı bir duruş sergileyecek, el ele verecek bir muhalefete sahip miyiz?
Yoksa muhalefetin merkezi çekim gücünü yeniden AKP ile yollarını ayıran eski askerler ile CHP’nin ulu(sal) solcuları ve MHP ve AKP’den kopan güçler mi belirleyecek? Çağdaş, demokratik Türkiye yolculuğuna bu araçla çıkılır mı? Bu yol nereye çıkar?
AKP öncesi sisteme diyelim geri dönüldü, sorun bitecek mi? Gene Kürt parlamenterler meclis merdivenlerinden sürüklenerek gözaltına mı alınacak? Değiştirilemez hükümleri ile 12 Eylül Anayasası, %10 barajı kalacak mı? Devlet için kurşun yiyen de kurşun sıkan da muteber vatandaş olmaya devam mı edecek? Şeytan üçgenleri, JİTEM’ler, Diyarbakır Cezaevleri, Cumartesi Anneleri, 28 Şubatlar, ikna odaları, faili meçhuller, şehit cenazeleri, kayıplar gene olacak mı?
Valiler, Merkeziyetçi devlet aygıtı yerli yerinde duracak mı? Yoksa Büyük Şehir Belediyelerine (eğitim, imar, sosyal hizmetler alanında) yetki devri yapılarak yerinden yönetimin, katılımcılığın güçlendirildiği, Valilerin yerelde yapılıp edilenlerin merkezi yönetim adına hukuka uygunluğunu denetleyen bir konuma çekildiği bir sistem mi kuracağız?
İlleri Cumhurbaşkanına bağlı valiler, üniversiteleri Cumhurbaşkanının atadığı rektörler yönetecekse, ana dilde eğitimin her kültür için geçerli olduğu, her inancın, her kültürün yasama organlarında temsil edildiği, okullarda kamuda kendini ifade edebildiği bir sistem kurmayacaksanız değişimin anlamı ne olacak?
Seçilmiş belediye başkanın yerine kayyum atanmaya devam mı edilecek, Sayıştay’ı, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, Hâkimler- Savcılar Kurulu’nu, YÖK’ü sistemi eline geçiren mi belirleyecek?
Demokrasinin güvencesi ve göstergesi kurumların işleyişi nasıl olacak?
Demokrasi üzerindeki “Ümmeti böldürmem” ipoteğini diyelim çözdünüz, beyninizin labirentlerinde otağ kurmuş daha sinsi bir ipotek var, Milliyetçilik! Bunu ne yapacağız? Bunun ülkeye neye mal olduğunun ne zaman farkına varacaksınız?
Demokrasi üzerindeki ümmet ve millet ipoteği çözülmeden ne ekonomi, ne eğitim ne hukuk ne güvenlik hiçbir sorun çözülemez.
S-400 konusunda iktidara neden destek verdiniz, bunu “ulusal egemenlik” “ulusal gurur” haline getirilmesine niye izin verdiniz? Bunları nerde, kime karşı, hangi güvenlik tehdidine karşı kullanacaksınız? Ekonomiyi işletebilmek için merkez bankasının yedek akçesine göz dikmişken, 2 Milyarı hiç kullanılmayacak, depolanacak bir siteme niye bağladık, diye sormak akıllara niye gelmez?
İnsanlar işsizken, geçinemez haldeyken, güvenlik için ayrılan, kullanılan kaynağın ekonomi üzerindeki yükünü niye sorgulamazsınız?
Kırk yıldır Kürt-Türk sorunda çözümsüzlüğün, siyasi birliği barış içinde güçlendirme yerine güvenlik politikaları ile ayakta tutmanın faturasını ülke insanı daha ne kadar ödemeye devam edecek?
Türk-Kürt sorununu çözmeden, Türk devletinden Türkiye devletine bütün kültürlerle el ele yürümeyi gönül şenliği yapmadan, havanda su dövmeye devam edeceğiz. Ülkenin ayağındaki pranganın asıl kaynağı Milliyetçilikten geliyor, İslamcılık bu prangayı çıkarları için kullanıyor.
Evet, partili Cumhurbaşkanlığı sistemi çatırdıyor, daha fazla demokrasi, çağdaş yeniden yapılanma değişim için koşullar giderek olgunlaşıyor, fakat bu fırsattan yararlanacak demokrasi güçleri, çekim merkezi nerede? Bunu nerede bulacağız?